Rahmi Öğdül
Bazen hazırlıksız yakalanırız ve dışımızdaki dünya içimize karışır, birden düzensiz konuşmaya başlarız. Fakat çok uzun sürmez. İlk anda kaotik gibi görülen, rastgele yerleştirilmiş uyaranlar arasında bağlantılar kurup da dış dünyayı düzene sokar sokmaz, içimiz de düzene girer ve yeniden düzenli ve anlamlı cümleler kurmaya başlarız. Diyelim ki yetiştirmek zorunda olduğunuz bir yazı var, fakat kafanızı toplayıp da bir türlü bilgisayarın başına oturamıyorsunuz. Onun yerine ekrandaki akan görüntüleri izliyorsunuz ya da evde temizliğe kalkışıyor, eşyaları toplamaya koyuluyorsunuz. Dışarıdan bakanlar, asıl işinizi yapmamak için her yola başvurduğunuzu, ilgisiz şeylerle uğraştığınızı düşünüp sizi yargılayabilirler. Evin düzensizliğinin içinize karıştığını ve evi toparlamadan kafanızı toparlamanın mümkün olmadığını elbette onlar da bilir. İç ile dış arasındaki gerilimi çözmeden hayatımız ne yazık ki düzene girmiyor. Bazıları, dışarının içeri sızmaması için bedenlerinin tüm deliklerini kapatmaya çalışabilir, fakat dışarısı yine de bir yolunu bulup içeri sızar ve kurulu düzenlerini bozar. İnsan yerleşik hale geldiğinden beri, iç ve dış arasındaki bu gerilimi iliklerine dek hissetmektedir. O, bir kozmokratör (düzen yaratıcı); yerleştiği yere kafasındaki düzeni dayatır. Ve dayattığı düzende ısrar edip de herkesi ve her şeyi bu düzene boyun eğmeye zorladığında diktatör payesiyle onurlandırılır. Fakat düzeni ve kafasının içi dış dünyanın sürekli tehdidi altındadır, dışarısı her an içeri karışabilir.
∗∗∗
İnsan ne zaman evreni seyretmeye koyulsa yeni bir şeylerin biçimlenmeye başladığını duyumsar. O bir Homo spectator (seyirci insan). Seyre daldıkça evrenin görsel karmaşasını tanıdık biçimlerden oluşan bir kozmos haline getirebilir, kaostan kozmos yaratabilir. Gökyüzündeki bulut kümelerini, takımyıldızları, yeryüzündeki jeolojik oluşumları alışkın olduğu şekillere benzetmektedir. Beynimiz şekil tanıma konusunda ustadır. Zihin yabancısı olduğu bir örüntüde tanıdık bir şeyler algılamaya çalışarak rastgeleliğe eşlik eden gerilimi ortadan kaldırmanın yolunu arar. Belli bir örüntüsü olmayan, rastgele yerleştirilmiş şeyler arasında bir bütünlük görme eğilimine psikologlar pareidolia adını veriyor. Belirli bir örüntüsü olmayan şeyler dengesizdir ya da size öyle gelebilir. Pareidolia eğilimi dengesiz gibi görünen yapıları dengeli örüntüler haline getirir. Örüntüler tekrar eden birimlerden oluşmaktadır. Ve insan görsel karmaşayı tanıdık örüntüler haline getirdiğinde ve örüntüleri mitolojik anlatılarla desteklediğinde rastgeleliğin yarattığı gerilimi bertaraf ettiğini düşünebilir. Tek istediği düzendir, tekrar eden olgularla kurulmuş, öngörülebilir bir dünya.
Elbette dışardaki dünyanın her an içeri karışabileceğini ve yerleşik düzenini bozacağını da bilmektedir. Dış dünyaya hazırlıksız yakalanmak istemez, o yüzden sürekli tetiktedir. Kaos içeri girmesin diye duvarlardan, kapılardan, eşiklerden ve eleklerden oluşan çeşitli düzenekler kurmuştur. Kaosu dışarıda tutmak, yerleşim yerini bir labirent gibi inşa etmeyi gerektirir ve kendisi de labirentin en korunaklı yerine, merkezine yerleşmiştir. Kaos duvarları aşıp labirentin içine girse bile merkeze ulaşa dek kaos olma niteliğini yitirecek ve evcilleşecektir. Fakat yerleşip de evcilleşenler arasında kimi zaman kurulu düzene isyan eden yabaniler de çıkabilir ve yabanileşme bir salgın gibi diğer yerleşiklere bulaşabilir. İşte o zaman da Lacan’ın imge perdesi olarak adlandırdığı elek devreye girecektir. İmge perdesi, öznenin yabani nesne ile doğrudan karşılaşmasını önlemek içindir. Görevi, nesnenin özneyi yerinden edebilecek yabani özelliklerini elemek ve tanıdık bir imgeye dönüştürmektir. İmgeye dönüştürülen her yabani evcilleşir, artık onu kolaylıkla sınıflandırabilir ve ait olduğu klasörün içine yerleştirebilirsiniz.
∗∗∗
Duvarlara, kapılara, eleklere rağmen dışımızdaki dünya yine de içeri akın edebilir. Ve güçlü bir akıntı yerleşikleri yerlerinden eder; akıntıyla sürüklenir, anaforlara kapılırsınız. Artık oturduğunuz yerden düzen yaratma lüksünüzü yitirmişsinizdir. Rastgele dağılmış şeylerin arasındasınız ve şeylerden birisiniz. Şeyler, tanık şeylere benzememektedir, siz de artık eskisi gibi değilsiniz. Şeyler birbirlerine bağlandıkça yeni bir şeylerin biçimlendiğini ve başka bir dünyanın şimdi ve burada mümkün olduğunu duyumsarsınız.