Arter koleksiyonundan seçmelerle oluşturulan “Dinleyen Gözler İçin” sergisi bizi sanat eserlerine bakmak ve onları dinlemek arasındaki ilişkiyi düşünmeye çağırıyor. Pandemi zamanlarında huzurlu ve hijyenik bir atmosferde dolaşıp bu meseleleri düşünmek size de iyi gelebilir.
MURAT TIRPAN
Arter’in salonlarından birinin ortasında oğlumla duruyorum ve dinliyoruz. John Cage’in 4:33 adlı tamamen sessiz eseri hakkında konuşurken söylediği gibi mutlak bir sessizliğin olmadığını bilerek çevremizdeki eserlerin sesini duymaya çalışıyoruz.
Diğer salondan John Driscoll’un bakır şamandıralarından çıkan tuhaf sesler geliyor kulağımıza. Sonra sergiyi gezen üç beş kişinin ayak sesleri, temizlik görevlilerinin gürültüleri hatta sandalyesinde kitap okuyan görevli kızın sayfayı çevirme sesi.
Arter koleksiyonundan seçmelerle oluşturulan “Dinleyen Gözler İçin” sergisi bizi sanat eserlerine bakmak ve onları dinlemek arasındaki ilişkiyi düşünmeye çağırıyor. Pandemi zamanlarında huzurlu ve hijyenik bir atmosferde dolaşıp bu meseleleri düşünmek size de iyi gelebilir.
‘TURŞUNUN SESİ’NE KULAK VERİYORUZ
Sergi, izleyiciyi eserin kendi sesinin dışına yönlendiriyor ve dışardaki dünyayla ilişki kuruyor. Cage meşhur eseriyle ilgili olarak “Bir noktayı kaçırdılar. Sessizlik diye bir şey yoktur. Sessizlik diye düşündükleri şey rastlantısal seslerle doluydu, ancak onlar dinlemeyi bilmiyorlardı. Birinci bölüm boyunca dışarıdaki rüzgârın kımıltılarını duyabilirdiniz. İkincide, yağmur taneleri damda pıtırtıya başladı. Üçüncüdeyse insanlar bu kez kendileri konuşmaya, dışarı çıkmaya ve bu sırada türlü, ilginç sesler çıkarmaya başladılar” diyordu. Burada da örneğin “Joseph Beuys’un Lahana Turşusu Partisyonu” adlı eseri bizi piyanonun değil ‘turşunun sesi’ne yönlendirirken “Klavier Oxygen” adlı eserinde ise Cage’in başına oturup hiç birşey çalmadığı piyano ile ilişki kuruyoruz. Yine Osman Dinç’in 1984–2014 yılları arasında Denizli yöresinin tarlalarında çektiği ahlat ağacı fotoğraflarından oluşan “Ahlat Ağacına Ağıt” isimli yapıtı bu ağaç resimlerinin nota sehpalarına yerleştirilmesiyle ancak özenle dinlersek duyabileceğimiz sessiz bir müziğe dönüşüyor. Cage’in kendisi de sergide müziği çizdiği resimleriyle bizzat yer alıyor. Klasik müzik nota yazımını Japon haikularının biçimsel kurallarına göre yeniden düzenlediği “Partisyonsuz Beste” özellikle dikkate değer.
SESSİZ BİR SES HEYKELİNE ‘RASTGELE ERİŞİM’
Bir köşede duran Július Koller’in “Çal Kültürel Durum” adlı piyanoyu ulaşılamaz hale getiren eseri, Füsun Onur’un notaları taklit eden bir tabureyi kullandığı “Fısıltı” adlı eseri de kültürel okumalarıyla dikkatimizi çekiyor sergide. Sonra büyük bir salonda aydınlatma malzemelerini kullandığı işleriyle bildiğimiz Annette Ruenzler’in “İsimsiz” eseriyle karşılaşıyoruz. Beş yaşındaki oğlum iplere bağlanmış ampullerin altında duran çeşitli bardaklar ve sürahilerin farklı notalar olduğunu fark ediyor. Sergi kataloğu Ruenzler’in eserinin esintiyle yer değiştirme ve gündelik bir nesnenin görünmez nitelikleri üzerine yaptığı yorumu boşverip ben de böyle bakıyorum bu etkileyici işe. Son olarak Nam June Paik’in “Rastgele Erişim” adını verdiği “sessiz bir ses heykeline” bir daha bakıp çıkıyoruz sergiden.
Neyse ki bu kadar değil, Arter’in ziyaretçileri “Dinleyen Gözler İçin”e ek olarak sesle ilişki kuran başka eserler de görme şansına sahip. 1960’lardan beri var olan, bizzat Cage’in kendisiyle başlayan “Yağmur Ormanı” serisinin beşincisini görmek, dinlemek, bunun da ötesinde deneyimlemek büyük bir fırsat. Başlarda icra edilen ve beşincisinde bir yerleştirmeye dönüşen bu seri, bestecilerin ve dinleyicilerin; nesnelerin sonik karakterlerini keşfetmesi fikri üzerine kurulu. Arter’in en etkileyici işlerinden biri olan bu eserde tavandan asılı doğal ve yapay nesnelerin müziğini dinlemek dokunarak (elbette önce dezenfektan kullanarak) titreşimleri hissetmek etkileyici.
Bergama Stereotip
Son olarak Cevdet Erek’in “Bergama Stereotip” adlı mimari yerleştirmesinden de bahsetmek gerek. Sanatçının Büyük Bergama Sunağı’nı ahşap bir konstrüksiyonla yeniden yorumladığı bu eserde asıl ilginç olan, gerçek sunaktaki devler ve tanrılar arasındaki savaşın resimlendiği Büyük Friz’i eserin içindeki hoparlör kolonlarından “duymak”. Sesler burada sahnelerin betimlendiği görüntülere dönüşüyorlar. “Bergama Stereotip” ülkemizden kaçırılan, “göremediğimiz” bir eseri duymak için de sanatsal bir fırsat.
Sergiden çıkarken kulaklığımızı takıyor ve Melih Fereli tarafından sergiye eşlik etmesi için işitsel ve görsel biçimler arasındaki karşılıklılık fikri temel alınarak hazırlanan La Cage Musicale [Müzik Kafesi] adlı çalma listesini dinlemeye başlıyoruz. Aklımızda gördüğümüz işlerin sesleri, kulağımızda ise imajları var. Görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’nin bir söyleşimizde söylediklerini düşünüyorum. Sinemada sesin görüntüyü netleştirdiğinden bahsetmiş, “görüntünün netliği sesle de sağlanır” demişti. Tam da böyle bir şey işte, sergiyi gezenler için eserlerin sesleri (ve mümkünse sessizlikleri) onların görüntülerini netleştiriyor.
Yağmur Ormanı
***
NE ZAMANA KADAR GÖRÜLEBİLİR?
Melih Fereli’nin küratörü olduğu “Dinleyen Gözler İçin” sergisi 25 Nisan 2021’e, Alev Abüzziya’nın “Tekerrür”ü 24 Ocak’a kadar görülebilir. “Yağmur Ormanı V (varyasyon 3)”, 5-7 Şubat tarihine, Cevdet Erek’in “Bergama Stereotip” ise 3 Ocak’a kadar ziyaret edilebilir.