Acaba İslam’da zorlama, baskı var mı?
Mesela bir kimse inanmadığı için ya da dinden döndüğü için öldürülür mü?
Mürtet olduğu gerekçesiyle katli vacip olur mu?
İnanmıyor diye kafası kesilir mi?
Namaz kılmıyor diye kırbaç mı vurulur veya kadınlar başını örtmüyor diye evden dışarı çıkarılmaz mı?
Başı açık gezenler olursa onlara sürgün veya para cezası mı verilir?
Bunlar din adına etrafta gördüğümüz uygulamalar. Mesela Irak’ta ve Suriye’de İŞİD adlı örgüt işgal edip ele geçirdiği Musul’da İslam Devleti ilan etti. Bu saydığım uygulamaları bir bir hayata geçirdi. İslamiyet böyle istiyor, Kur’an-ı Kerim’de böyle yazıyor, Peygamberimiz böyle yapmış dediler. Ezidîleri, Müslüman değiller diye katlettiler. Köylerini basarak kadınlarını esir aldılar. Onları cariye yapıp pazarlarda sattılar. Şiî, Rafizî, Alevî, Nusayrî diye insanların kafasını kestiler. İlan ettikleri yönetim biçimine göre camiye gitmeyenleri, namaz kılmayanları kırbaçladılar. Kadınların sadece başörtüsü değil, peçe de takması gerektiğini söylediler ve ‘’hiçbir kadın örtüsüz dışarı çıkmayacak’’ dediler. Çarşıda balık satan kadını eldiven giymediği için eli, teni görünüyor diye öldürdüler. Bütün bunlar yaşanmış olaylardır. Bir dinî diktatörlük kurdular ve buna ‘’İslam Devleti’’ dediler. Bunları Allah-Resul-Muhammed bayrağının altında yaptılar.
Bunlar gerçekten İslam’da var mı? Kur’an’da yazıyor mu? İslam bir dinî diktatörlük mü öngörüyor? Eğer öyleyse Peygamber Medine’de bunların hiç birisini niye yapmadı? 18 tane Yahudi Kabilesi ile anlaşma yaparak ortak sözleşme imzaladı, birlikte hareket etti. Daha sonra bu Yahudi Kabilelerinden üç tanesi anlaşmayı bozdu. Anlaşmayı bozduklarından dolayı da herhangi bir katliam falan olmadı. Hz. Muhammed’in 600 Yahudi’nin kafasını kestiği, Medine’nin çukurlarına doldurduğu, kadınlarını esir ettiği, cariye yaptığı tarzındaki iddiaların tamamı asılsızdır. Bu asılsız iddialar ilk olarak Peygamberin ölümünden 148 yıl sonra, İbn İshak adlı tarihçinin kitabında geçmiştir ve oradan yayılmıştır. 148 yıl boyunca Müslümanlar böyle bir olayı bilmiyordu. Sadece 3 tane Yahudi Kabilesi anlaşmayı bozdukları için sözleşmeden ayrıldılar ama geri kalan Yahudiler anlaşmaya devam etti.
Peygamber, hele din adına kimseye baskı uygulamamıştır, hiçbir kabileye savaş açmamıştır. Savunma dışında asla elini kılıcının kabzasına götürmemiştir. Sadece Medine’de gayrimüslimlerle birlikte kurduğu bugünkü tabirle özyönetimini dışarıdan gelen saldırılara karşı savunmuştur. Herhangi bir kabile baskını olmamıştır. Medine içerisinde de Müslümanlara yönelik namaz kılmaları, oruç tutmaları, hacca gitmeleri, başlarını örtmeleri yolunda hiçbir baskı söz konusu olmamıştır. Medine’de on yıl boyunca bugünkü tabirle demokratik çoğulculuk içerisinde yaşanılmıştır. Medine’de yaşayanların 4500’ü Yahudi, 4000’i gayrimüslim, 1500 tanesi de Müslümandı. Böylesi bir kentte dini baskı uygulamak, Yahudileri, gayrimüslimleri baskı altına almak, namaz kılmaya, oruç tutmaya, hacca gitmeye, başını örtmeye zorlamak zaten sosyolojik olarak mümkün değildi ve böyle bir olayda asla söz konusu olmadı.
Yine Kur’an’da inanmayanlara baskı yapmak, Müslüman olmaları için zorlamak, dini ibadetleri yerine getirmeleri için baskı uygulanmasına yönelik hiçbir ayet yoktur. Bilakis Kur’an-ı Kerim mesela Bakara suresi 256. ayette ’’Lâ ikrâhe fî-ddîn’’ dinde zorlama yoktur denmiştir. Dinde zorlama yoktur demek ‘’Dine girerken zorlama yoktur, dinin içinde o dinin gereklerini yerine getirirken zorlama yoktur, dinden çıkmak istediği zaman da zorlama yoktur’’ demektir. Ancak imparatorluklar çağında oluşan fıkıh hükümlerine göre dinden çıkmak istersen mürtet olduğundan dolayı öldürülürsün. Dinin içerisinde namaz kılmazsan, oruç tutmazsan, özellikle namaz kılmazsan cezalandırılırsın. Bu şekilde mezhep hükümleri var. Bunlar geçmiş çağlarda üretilmiş mezhep hükümleridir, Kur’an’da hiçbiri yoktur.
Kur’an böyle şeyler söylemediği halde, tarihte Kur’an-ı Kerim’i uyguladığını iddia eden bu İŞİD’çiler gibi gruplar vardı. Orada burada sultanlıklar, imparatorluklar kurmuşlardı. Onlar da IŞİD’çiler gibi bir şekilde din yorumu yaptılar ve demokrat olmayan, özgürlükçü olmayan, totaliter ve otoriter eğilimlerini dine yansıtarak, Kur’an ayetlerini de bu şekilde yorumlayarak uyguladılar. Onların bu uygulamaları da o dönemi anlatan tarih kitaplarına geçti. Şimdi de o dönemde yazılan tarih kitaplarına İslami kaynaklar deniliyor. İslami kaynaklarda geçen hükümlere göre namaz kılmayanlar kırbaçlanır deniliyor. Hangi İslami kaynaklar? İslami kaynak ne demek? Oysa İslami kaynak Kur’an demektir. Kur’an’ın dışında bir dini kaynak yoktur. Diğerleri İslam Tarihidir. İslam Tarihi dediğin de şu anki IŞİD’çiler gibi tarihte de zorba eğilimli, çoğu psikopat cahil insanların eline düşmüş İslamiyettir. Onlar da onu zorbalıkla, baskıyla yorumlayarak uygulamışlardır. Şimdi biz onları örnek alamayız. IŞİD’çileri nasıl örnek alamazsak onları da örnek alamayız. Bizim için örnek Kur’an-ı Kerim ve Peygamberin Medine’de 10 yıl boyunca yaptıklarıdır. Biz bunu esas alırız, buraya baktığımız zaman bir zorbalığın olmadığını görüyoruz.
Tam tersi Kur’an-ı Kerim’de şu türden ayetler vardır. Özellikle bu konu ile ilgili olarak Çağdaş Dünyada İslam diye bir kitap yazdım. Orada dinde zorlama ve baskı meselesini uzun uzun, ayetlerden örnekler vererek açıkladım. Kur’an-ı Kerim’de ‘’Biz seni zorba yapmadık, biz seni bekçi yapmadık, biz seni vekil yapmadık’’ diye ayetler vardır. Bunlar Peygambere hitaben söyleniyor.
Peygambere deniliyor ki Gaşiye Suresi 22. ayet: ‘’Biz seni insanlar üzerinde musaytır (zorba, satır sallayan, isteklerini zorla başkasına dayatan) yapmadık.’’ İnsanları hiçbir şeye zorlayamazsın, inanmaya zorlayamazsın, dine girmeye zorlayamazsın, dine girdikten sonra o dinin ibadetlerini, namazını, orucunu, haccını, başörtüsünü, başka ne varsa hiçbirini insanlara zorbalıkla, satır sallayarak baskıyla uygulayamazsınız.
Sonra En’am Suresi 107. ayet: ‘’Biz seni insanlar üzerinde bekçi yapmadık’’ diyor. Günah bekçisi, din bekçisi, şunu yapamazsın, bunu yapamazsın, bu haram, şu haram, niye başını açtın, niye böyle geziyorsun diyemezsin diyor. İnsanları kendi hallerine bırakmayıp, onlar üzerinde bekçilik yapması yasaklanıyor.
Sonra yine En’am Suresi 107. ayet: ‘’Biz seni insanlar üzerinde vekil yapmadık’’ diyor. Vekillik bile yasaklanıyor. Bir insanın özgür olduğunu nereden anlarız? Şu üç şeyden anlarız. Birincisi başında bir zorba yoksa, herhangi bir şeye zorlanmıyorsa, inandığı veya inanmadığı, tasvip ettiği veya etmediği, herhangi bir şeye zorlanmıyorsa… İkincisi başında bir bekçi yoksa, yaptığı hareketler denetlenmiyor, kontrol edilmiyor, şunu yapamazsın, şuraya gidemezsin, şöyle konuşamazsın, bakamazsın, oturamazsın, böyle giyinemezsin gibi hareketleri herhangi bir kurum, kişi tarafından kontrol edilmiyorsa… Üçüncüsü de kendisi bir vekil tarafından temsil edilmiyorsa, direkt kendisi konuşuyor, kendini ifade ediyorsa ancak o kişi ve o toplum özgürdür.
Bu aynı zamanda toplum için de geçerlidir. Topluma yönelik herhangi bir zorbalık, halka yönelik herhangi bir baskı, despotizm yoksa, bir halkın başında bekçi yoksa, kendi dilini, dinini, folklorik kültürü geleneğini rahatlıkla yaşıyorsa, kontrol edilmiyorsa ve kendisini kendisi ifade ediyorsa, onun adına konuşan herhangi bir vekil, vâsi yoksa o toplum özgürdür.
Toplumların başında zorba varsa, bekçi varsa, vekâlet ve vesâyet varsa o toplumlar özgür değildir. Aynı şekilde kişinin başında bir zorba varsa, bu zorba devlet olabilir, iktidar olabilir, aile olabilir, baba olabilir, dede olabilir, abi olabilir, mahalle olabilir bunların hepsi kişinin başında zorba, bekçi, vekil ve vâsi olabilir. Bunlar olduğu sürece kişi özgür olamaz. Kişinin ve toplumların özgür olması için her türlü zorbalıktan, bekçilikten, zabitlikten, vekâletten ve vesâyetten arınmış olmaları gerekir. Özgür kişiler ve özgür toplumlar bunlardır.
İşte Kur’an-ı Kerim bize bunları söylüyor. Biz seni insanlar üzerinde zorba, bekçi ve vekil yapmadık. Peygambere bile bu yetki verilmemişken, Peygamberin yerine geçtiğini iddia edenler, Peygamberin halifesi olduğunu iddia edenler, Peygamber adına İslam Devleti diyerek insanlar üzerinde hegemonya kuranlar, iktidar olanlar, yönetim tesis edenler, nasıl olurda din namına zorbalık taslarlar, bekçilik yaparlar, vekâlette ve vesâyette bulunurlar. Kitabın kendisinde bu yok, kitabın kendisi bunu Peygambere yasaklamış. Fakat hem kitaptan, hem de Peygamberin yaptıklarından vekalet rejimleri, vesayet sistemleri, zorbalık düzenleri, dini bekçilik kuramları çıkarıyorlar.
Ortaya koydukları din anlayışında, gerek İran’da, gerek IŞİD’in yaptıkları, gerek Afganistan’da Taliban’ın yaptıkları, gerek Suudi Arabistan’da din adına yapılanlar ve etrafta İslam adına nerede bir zorbalık, diktatörlük, bekçilik, vekâlet, vesâyet kurulmuşsa hepsi gayrimeşrudur. Kur’an’a aykırıdır, Peygamberin yolundan çıkmaktır. Kendi totaliter eğilimlerini, kendi zorbalık görüşlerini, kendi hegemonya tutkularını, dinî kılıf altında uygulamaya kalkmaktadırlar. Ama işin kaynağında böyle şeyler yok. Bunun bu şekilde bilinmesi gerekiyor.
Bu açıdan İslamiyet son derece özgürlükçü, demokrat bir dindir. Asla baskıya yer yok, zorbalık, bekçilik, vekâlet ve vesâyet yasaklanmıştır. İnsanlar iradelerini özgürce ifade etmelidirler. Teolojik olarak da bunun böyle olması gerekiyor. Çünkü aksi halde çelişki ortaya çıkar. Allah ile insanlar arasına hiç kimse girmemesi gerekiyor ki İnsanlar kendilerini özgürce ifade edebilsinler, kendi eylemlerinin sorumluları yine kendileri olsunlar.