Kapitalizm ve dincilik geçmişten itibaren el ele olmuştur. Kapitalizm, insanları sömürürken dincilik afyonlaştırarak kitleleri kapitalist düzene hazır hale getirmiştir. Dünyada sağ ve popülist siyasetçilerin yükselmesi dinciliğin yükselmesine de sebep oldu. Dinciliğin ve kapitalizmin yeni versiyonu neo liberalizm birleşerek insanları iliklerine kadar sömürdü. Ülkemize bir bakalım. Her ne kadar deizm ve ateizm yükselişe geçmiş olsa bile sayıca halen çok azlar. Halkın geniş kitlesi dinin afyonlaştırıcısı etkisinden kurtulabilmiş değil. Cumhuriyet kuruldu ve halkı bu afyondan kurtarmak için mücadele etti. Eğitime değer verdi ve her yere eğitimi taşıdı. Ama yeteri kadar maalesef başarılı olamadı. Niçin? çünkü bunu hızlı bir şekilde gerçekleştirdi. Buna mecbur kalınmıştı. Batının yüzyıllar boyunca yapabildiği iş kısa sürede yapıldı. Atatürk’te bu hızlı gidişin farkındaydı ama mecburdu. Hurafelerden, emperyalizmden, insanların yakasına yapışıp onları rezalete, sefalete ve cehalete hapseden dincilikten kurtulmanın yegâne yolu buydu. Ama dincilik ve kapitalizm tam olarak yok olamadı. Her ikisi büyük darbe almasına rağmen son 20 yılda tekrar güçlendi. Bu yükselişin temelini ülkemizde serbest piyasacı kapitalist sağcılar hazırladı. Ve günümüzde neo liberalizm ile dincilik ve milliyetçilik üçlüsü insanların kanını emiyor. Onları haksızlıklara karşı isyan etmesine engel oluyor. Donuklaştırıyor, yabancılaştırıyor.
Dincilik ve kapitalizm iş birliğinde uçurumlar daha da arttı. Zengin ve fakir arasında fark büyüdü. Zengin daha zengin olurken fakir giderek daha da yıpratıldı. İsyan ruhu insanlardan alındı çünkü korkutuldu. Medya engellendi. İktidara hizmet eden afyonlaştırıcı medya gücü her yere yayıldı. İşçilerin grev yapmaları ve haksızlıklara isyan etmesi bile engellendi. Çalışma saatleri özel sektörde giderek arttı. Üç kuruşa insanı kendisine yabancılaştıran sistem yaratıldı. Her yere üniversite kuruldu. Gençlere boşuna ümit verildi. Bu kime ve neye hizmet etti? Esnafın kırsal yerlerde kışın bile para kazanmasına yaradı. Öğrenci düşünülmedi. Daha sonra bu kapitalist patronlara yaradı. Ne kadar çok üniversite mezunu varsa işveren köleleştireceği mezunu seç beğen al yaparak seçti. İşsizlik artınca işçiler işsizlik korkusuyla korkutulmaya başlandı. İşte tüm bunlar dincilik ve kapitalizmin iş birliğiyle gerçekleştirildi. Geçmişte haksızlıklar olduğunda bir birlik ruhu vardı. Kolektif bir hava vardı. İnsanlar kol kola haksızlıklara direniyordu. Geçmişte komünistler işçileri örgütlüyor ve kapitalizme meydan okuyordu. Kapitalist patronlar işçilerin örgütlenmesinden korktukları için şartları daha da düzeltebiliyordu. Geçmişte de kapitalizm vardı. Sorun kapitalizmin dincilik ile kol kola girerek baskıcılığını artırarak tüm isyan ruhunu bastırdı.
Geldiğimiz duruma bakalım. Genç işsizlik arttı. Gençler bir araya gelerek tüm bu haksızlıklara isyan edecek potansiyelde değil. Haksızlık karşısında nasıl örgütleneceğini bilmiyor. İnsanlarda bir korku havası var. Çünkü bireyselleştirme politikaları sayesinde insanların bencil, kar hırsıyla dolu olması arzulanıyor. Bu sayede kolektifleşme derdest edilerek dincilik ve kapitalizmin işine geliyor.
Ben gençlerin dini sorgulamasını olumlu görüyorum. Çoğumuz muhafazakâr ailelerde büyüdük. Kırsalda dindarlığın şehirde ise muhafazakarlık biçimine dönüşen bu durum hepimizi esir aldı. İnternetin nimetlerinden faydalanarak bunu üstümüzden atmaya çalışıyoruz. Benim muhafazakarlığı üzerimden atmam uzun sürdü. Çünkü öyle bir uyuşturucu verilmişti ki yıllarca sorgulamama rağmen tam anlamıyla bilinç kazanamadığımı fark ettim. Niçin böyle oldu? Çünkü uyuşturucu tam etkisini gidermemişti. Okudukça, derinleştikse nasıl bir düzende yaşadığımız, nasıl aptallaştırıldığımız, nasıl sömürüldüğümüzü fark ettim. Ali Şeriati’nin kitaplarını okurken kendisi muhafazakarlığı uyuşturmak ve kapitalizm ile iş birliği yapmakla suçluyordu. O zaman tam anlayamamıştım. Diğer bir deyişle içselleştirememiştim. Şimdi çok daha iyi anlıyorum. Çünkü çekilen acı uyuşturucu etkiyi gideriyor. Haksızlıkların, çelişkilerin farkına varabilmek için bir derdinizin olması gerekiyor.
Her şeyi yavaş yavaş ele geçirdiler. Önce liberal gözüktüler. Sonra güç ellerine geçtikçe kendi çıkar ve menfaatlerine uygun politikalar güttüler. Liberaller de onlarla kol kola yürüdüler. Dinci olmadıklarını, o gömleği çıkardıklarını söylediler ama o gömlek çıkarılmamıştı sadece rengi değiştirildi ve yanılsama yaratıldı. Ülke giderek dinselleştirildi. Ses çıkaranlar ya hapsedildi ya da tehditlerle susturuldu. Muhalefet bu konuda yetersiz kaldı. Gücün karşısında boyun eğdirildi. Tehlikenin farkında olmalıyız. Dinselleştirilmenin olduğu her yerde uyuşturma, afyonlaştırma ve aptallaştırma vardır. Dinselleştirme ve kapitalizm iş birliğinde hazır robotlar yaratılır.
Dincilik ve kapitalizm iş birliğinde haksızlığa uğrayan milyonlar var. Bu haksızlığa en çok uğrayanlar gençler oldu. Gençler korkutuldu. Geçmişin bazı olumsuz örnekleri üzerinden geçmişe dönmekle korkutuldular. Bulunduğumuz zaman dilimi geçmişten daha beter hale getirildi ama gözlerimiz yanılsamalarla dolduruldu. Şu an bunalımda olan, iş bulamayan, haksızca işinden atılan, mobbinge uğrayan, taciz edilen, susturulan herkese sesleniyorum. Bireyselleşmeye değil kolektifliğe ihtiyacımız var. Tıpkı Marksizm’de olduğu gibi sınıf bilincine ihtiyacımız var. Ya da din dilinde olduğu gibi “Bir toplum kendi benliğini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez.
Niçin kötülükler var? Niçin haksızlıklar var? Diye sormak yerine harekete geçilmesi gerekir. Marksizm’in niçin değiştirmeye çalıştığını daha iyi anlıyorum. Dünyayı yeterince anladık. Anlamak haksızlıkları gidermiyor. Daha çok acıya sebep oluyor. Çünkü cehalet mutluluk getirirken o cehaletten çıkıp çelişkileri görüp hiçbir şey yapamamak insana ağır bir sorumluluk yüklüyor.
Ben muhafazakarlıktan kurtulamayan gençlere seslenmek istiyorum. Eğer bu illetten kurtulamıyorsanız ancak buna karşın haksızlıkları ve çelişkileri görüyorsanız sürekli özeleştiri yapın. Din gibi kalpsiz dünyanın kalbi olma yoluyla gelmiş olan ve haksızlıklara karşı protesto olan bu dinin kapitalizmle iş birliğine dur deyin. Bugün sizler menfaatinizle uyuşuyor diye ses çıkarmadığınızda gün gelir haksızlıklar sizin başınıza gelir. Empati yapın. Hırs yerine vicdanınıza odaklanın.
İktidar gücün azaldığını hissedince daha da saldırganlaşıyor. Tüm bu bastırmalara rağmen tüm bu haksızlıklara karşı kıpırdayanlar iktidarı rahatsız ediyor. Tüm uyuşturucu tekniklerine karşı gençler haksızlıkları görebiliyor. İktidar gücü kaybettikçe daha bir hırsla doluyor. Kedinin duvara karşı sıkıştırıldığında saldırganlaşması gibi.
Foucault der ki iktidar her yerdedir. Foucault’a şu soruyu sormak istiyorum: nerededir bu iktidar? Bu bir tanrı mıdır ki her yerde olsun. Bu demek oluyor ki yapacak hiçbir şey yok. Güç her yerde ve sürekli ona boyun eğiyoruz. İşte alın size başka bir metafizik başka bir uyuşturma yöntemi. Dincilik afyonunun seküler bir versiyonu. İktidar her yerde değildir. İktidar tepededir. Otoriterdir, baskıcıdır. En azından Türkiye’de böyle. İktidarın yeri bellidir. Yaptıkları görünürdür. Ve bunun çözümü de vardır. Evet bir kurtuluş vardır. Kurtuluş ancak insanların bilinçlenmesi ve isyan ruhunu taşımalarıyla mümkündür.
Şu zamanlarda bunalıma giren, susturulan, umutsuzluk bataklığına düşen gençlere hitap etmek istiyorum. Susmayın. Elinizden hiçbir şey gelmiyorsa çevrenizdekine yapılan haksızlıkları anlatın. Gençler olarak gelecek kaygısıyla yaşamak ve umutsuzluğa, çaresizliğe düşmekten korkutularak boyun eğmeyin. Popüler kültürün uyuşturucusundan kendinizi kurtaracak size bilinç kazandıracak faaliyetlerde bulunun. Teolojik meselelerde vakit kaybetmeyin. Aptalca işler yapan fenomenleri zengin etmek yerine kaliteli işler yapan ama popüler kültürü yenememiş insanları arayın. Savaşın, yılmayın.
Ahmet Özkaya kimdir?
1993 yılı Kadıköy doğumludur. İlköğretim ve liseyi İstanbul’da tamamladı. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi coğrafya bölümünde bitirdikten sonra, Marmara Üniversitesi’nde Pedagojik formasyon eğitimi almıştır. Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Enstitüsü’nde tezli yüksek lisansa devam etmektedir. Post-Coğrafya ve İnsanın İsyanı kitaplarının yazarıdır. Ayrıca çeşitli dergilerde makaleler ve popüler bilim platformlarında yazılar yazmaktadır.