İslâm-laiklik ilişkisini işlediğim makalelerimde laikliğin önemine Kur’an’dan vurgular yapmış, tarihten örnekler sunmuştum. Lakin baskı ve zulüm tarihine o kadar çok örnek var ki aktarmak ile araştırmacılara bırakmak arasında tereddütte kaldım. Sonunda onlardan bazılarını okurlarıma sunmayı bir görev bildim. Bir dinden başka bir dine veya bir dinin bir mezhebinden başka bir mezhebine açılan savaşın insanlık tarihinde ne tür dramlara neden olduğunu en özet biçimde anlatmak birçok insanın dikkatini çekecek ve din/mezhep savaşlarına izin vermeyen, vicdân özgürlüğü getiren laikliğin ne kadar gerekli bir sistem olduğu bir daha hatırlanacaktır.
- Engizisyon, Otuz Yıl Savaşları ve Calvinizm
Engizisyon mahkemeleri Katolik[1] Kilisesi öğretilerini korumak için Kilise’nin resmî görüşüne uymayan düşünceleri bastırma ve Kilise’ye karşı çıkanları öldürme, yakma, sürgün etme, mallarına çökme, çocukları ailesinden koparıp kendi ideolojisine hizmet edecek biçimde eğitme[2] ve evinden uzaklaştırma kararları veren dînî sorgulama mahkemeleriydi.[3] Örneğin 1478-1834 yılları arasında 356 yıl acımasızca işkenceler yapan İspanya engizisyon[4] mahkemelerinin ana görevi Yahûdî ve Müslümanları Katolik Hıristiyan yapmaktı. Bunun için gerekli tüm zulümler Kilise adına işleniyordu.
Kendisi de Roma engizisyonundan sıkıntı çekmiş olan Fransız Jean Calvin,[5] mezhebini İsviçre’nin Cenevre kentinde sistemleştirdi ve uyguladı. Çünkü Cenevre Hükümeti onun akademi kurmasını, şehrin eğitim ve yönetimiyle ilgilenmesini ve bu konularda yetki kullanmasını sağladı. O da aldığı görev ve yetkilere dayanarak “Günâh işleyenlere acınmaz, insan ancak acı çekerek iyi ahlâk sahibi olur. Bu nedenle işkence dâhil olmak üzere cezanın her türü kişiyi olgunlaştırır.” diye ortaya koyduğu düşüncesini hayata geçirdi. İlk iş olarak tütün içmeyi ve işinden dönen işçilerin içki içmesini yasakladı. Bunları yapanı da tutuklattı.
Cenevre’de Calvinistler yüzünden bir kişi oğlunun İbrahim adıyla vaftiz edilmesini istemeyince hapse atıldı, kör bir kemancı dans müziği çalınca Cenevre’den sürüldü, kilise âyininden çıkan iki kişi iş yaşamlarından konuşunca tutuklandı. Calvin’in aleyhinde konuşanlar Cenevre’nin bütün kavşaklarında vücutlarından kan akıncaya kadar kamçılandı ve sonra idam edildi. Calvin’e sahtekâr diyen birinin dili kor demirle dağlandı.
Calvinistler Cenevre’de renkli elbiseleri yasakladı, onun yerine siyah veya gri renkte elbise giyme zorunluluğu getirdi. Çünkü onlara göre sade yaşamak ve çeşidi en az olacak biçimde yemek yemek gerçek Hıristiyanlığın yoluydu. Calvinistler bazen ev baskınları yapardı. Bu baskınlarda örneğin evde kavanoz içinde reçel bulurlarsa tüm ev halkına ceza verirlerdi. Calvin ve taraftarlarının yarattığı şiddet ortamı nedeniyle Cenevre halkı önlerine bakarak yürür ve hızlı adımlarla birbirinden uzaklaşırdı. Kimse kimseye güvenmezdi.[6]
Tüm savaşlarda asıl mesele üstün gelmek, hükmetmek ve sömürmek olduğundan çatışma sorunu temelde sınıfsal mülkiyet problemine dayanır. Ancak bu derin arka plâna rağmen savaşın ideolojik dayanağı din/mezhep savaşı görüntüsüyle sürer. Haçlı seferlerinde Kudüs’ü kurtarma propagandasının yapılması, Otuz Yıl savaşlarında[7] Protestanlar ile Katoliklerin Tanrı adına birbirini öldürmesi, Osmanlı-İran savaşlarında Sünnîliğin Şiîliği veya Şiîliğin Sünnîliği pasifize etme çabası din ve mezhep üzerinden yürütülen egemenlik mücadeleleridir.
- Müslümanlar Arasında Kan Dökme Yarışı
İslâm dünyasında mezhep savaşlarına dair örnekler anlatmakla bitmez. Mezhepçiliğin insanları düşürdüğü durumlar felâket örnekleriyle doludur:[8]
2.1. Bâzı Mağrib[9] şehirlerine Avrupalıların, doğu memleketlerine Moğolların rahatça saldırmalarının bir nedeni de hem Sünnî mezheplerin kendi aralarında hem de Sünnîler ile Sünnî olmayanların karşılıklı biçimde birbiriyle çatışmalarıdır. Bu çatışmalarda binlerce Müslüman birbirini öldürmüş ve birbirinin şehirlerini yıkıp yakmıştır.[10]
2.2. Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’in[11] veziri Mansûr b. Muhammed el-Kündürî’nin[12] gazıyla hutbelerde Eş’ârîleri lânetleme geleneği başlatılır. Bunun üzerine Hanefîler ile Şâfiîler birbirine düşer, kavgalar çıkar. Bu olumsuz durum Horasan,[13] Şam, Hicâz[14] ve Irak taraflarına yayılır. Ebu’l-Kâsım el-Kuşeyrî[15] ve İmâmu’l-Haremeyn Cüveynî [16] gibi ünlü din bilginleri bile eziyet görür, tutuklanır ve sürgün edilir. Sultan Alparslan ve veziri Nizâmü’l-Mülk’ün[17] hutbelerde Eş’ârîlerin lânetlenmesini yasaklamasıyla hem iç savar durur hem de Selçuklu yurdunu terk eden veya sürgün edilen ulema ülkeye yeniden döner.[18]
2.3. Ebû’l-Kâsım Kuşeyrî’nin oğlu Ebû Nasr hacdan dönerken Bağdat’a uğrar ve Nizâmiye medresesinde vaazlar verir. Vaazlarında Hanbelîleri mücessime[19] olmakla suçlayınca taraflar birbirine girer. Hanbelîler Şâfiîlere saldırır ve ölümler olur. Bu olaylar üzerine Bağdat’ta bulunan Ebû İshâk Şirâzî[20] ile Nizâmü’l-Mülk arasında yazışmalar yapılır. Nizâmü’l-Mülk devletin mezhepler karşısında tarafsız olduğunu, Hanbelî mezhebi ile Ahmed b. Hanbel’in saygın olduğunu dile getirir ve ilgili kaos nedeniyle vaazlarda mezheplerden bahsetmeyi yasaklar.[21]
2.4. Halîfe Câʿfer el-Muktedir Billah[22] zamanında Bağdat’ta,[23] makam-ı mahmud’un[24] ne olduğu konusunda mezhepler arasında tartışma çıkar ve tartışma o kadar büyür ki Hanbelîler ile diğer mezhep mensupları arasında kavga başlar, pekçok Müslüman birbirini öldürür.[25]
2.5. Şâfiî ve Eş’ârî mezheplerinden olan eş-Şerîf Ebu’l-Kâsım el-Bekrî, Nizâmü’l-Mülk tarafından maaş bağlanarak Bağdat’ta görevlendirilir. O, vaazlarında Ahmed b. Hanbel’i överken Hanbelîleri aşağılar. Bunun üzerine Hanbelîler kadı Abdullah Damganî’nin evini basar ve kitaplarını yağmalar. Gerginliğin sürmesi üzerine Ebû İshâk Şirâzî ile Ebû Bekir Şâşî[26] Melikşahla görüşmeye gider. Melikşâh ve vezîri Nizâmü’l-Mülk onların isteklerini kabul ederler. Bunun üzerine Nizâmiye medreselerinde Eş’ârîlik hakkında vaaz verme izni çıkar ve medresenin güvenliği de Türk askerlere bırakılır.[27] Mezhep çatışmaları arasında kalan Büyük Selçuklu yönetimi, kamu düzenini sağlamaya ve mezhep çatışmasını durdurmaya çalışır.[28]
2.6. Ebu’l-Muzaffer İbnu’s-Sem’ânî,[29] hac dönüşü gördüğü rüyâlarına dayanarak Hanefîliği terk edip Şâfiîliğe geçer. Bu olay üzerine iki mezhebin mensupları arasında tartışma çıkar ve karşılıklı insanlar öldürülür. İnsan öldürmeler Horasan’dan Irak’a kadar yayılır. Olayların çok büyümesi üzerine Merv’de ulu câmi kapatılır ve Şâfiîlerin bir süreliğine cumâ namazına gitmesi yasaklanır.
2.7. İsfehân’ı ziyâret eden coğrafyacı, tarihçi, edebiyatçı ve gezgin olan Yakût[30] “Zamanımızda ve daha önce İsfehân ile çevresi defalarca yıkılmıştır. Bunun sebebi Şâfiîler ile Hanefîler arasındaki daimî geçimsizlik, taassup ve savaştır. Hangi grup galip gelirse diğerinin bölge ve mahallesini yağmalamış, yıkmış ve yakmıştır.” der.[31]
2.8. Coğrafyacı, tarihçi, edebiyatçı ve gezgin olan Yakût, Rey (Tahran) şehrini ziyâret ettiğinde[32] şehrin yakılıp yıkıldığını görünce durumu soruşturur ve şu yanıtı alır: “Bu şehrin halkı üç gruptu. En kalabalık Şiîlerdi, sonra Hanefîler gelirdi, en az grupsa Şâfiîlerdi. Çevre halkları arasında Hanefîler olsa da halk genelde Şiî’ydi. Önce Şiîler ile Sünnîler arasında taassup savaşı başladı, uzun süre birbirini öldürdüler. Sonra Hanefî ve Şâfiîler arasında taassup başgösterince bu kez de onlar birbirini öldürdüler. Şâfiîler, daha az olmalarına rağmen bu savaşı kazandılar. Gördüğün yıkık yerler Şiîler ile Hanefîlerin yerleridir. Sadece mezhebini gizleyenler can ve malını koruyabildi.”[33]
________________________________________________________
[1] Katolik: Kapsayıcı, genel, evrensel. Latin Kilisesi’ne bağlı. Mensupları tarafından Hıristiyanlığın büyük ana caddesi kabul edilir ve İsa’nın havarisi Petrus tarafından kurulduğuna inanılır. Bu mezhep, Roma başpiskoposu olarak Papa’yı kabul eder.
[2] Devşirme düzeni
[3] İslam Ansiklopedisi, Engizisyon, 11. Cilt, Türkiye Diyanet Vakfı, 1995.
[4] Engizisyon: Soruşturma.
[5] 1509-1564=55 yıl
[6] Güneri Cıvaoğlu, Tarihte Mezhep Savaşları, Milliyet Gazetesi, 19.06.2014.
[7] 1618-1648
[8] Mezhepler konusunda ilk okunması gereken kaynaklar şunlardır: Mahmut Ay (Mutezile ve Siyaset), İrfan Aycan (Saltanata Giden Yolda Muaviye bin Ebi Süfyan, İdeolojik Tarih Okumaları), Hayri Kırbaşoğlu (Sünni Paradigmanın Oluşumunda Şâfi’î’nin Rolü), Mehmet Evkuran (Sünni Paradigmayı Anlamak), Ahmed el-Kâtib ( Şûrâdan Velâyet-i Fakîhe Şiada Siyasal Düşüncenin Gelişimi), Hayreddin Karaman (İslâm Hukukunda Mezhebler), Muhammed Ebû Zehrâ (Mezhepler Tarihi), Mustafa İslamoğlu (İmamlar ve Sultanlar), Yaşar Nuri Öztürk (İmam Âzam Ebu Hanîfe), Osman Turan (Selçuklular Tarihi), Seyfullah Kara (Büyük Selçuklular ve Mezhep Kavgaları); Murtazâ Zebidî (Ukûdu’l-Cevâhir), İbn-i Âbidin (Reddu’l-Muhtâr), İbn-i Teymiyye (Mecmûatu’r-Resâil), Zemahşerî (Esâsü’l-Belâğa), Abdülkâhir Bağdâdî (el-Fark beyne’l-Fırak).
[9] Fas, Tunus, Cezayir, Sicilya, Malta ve İber yarımadası.
[10] Murtezâ Zebidî, İthâfü’s-Sâde, 1. Cilt, s. 282; İbn-i Teymiye, Mecmûatu’r-Resâil, s. 366-370, Mısır, 1966; Ahmed Emin, Zuhru’l-İslâm, 2. Cilt, s. 4-5.
[11] Ölümü: H. 455/M. 1063. Büyük Selçuklu Devleti’nin ilk hükümdarıdır. (1040-1063)
[12] Ölümü: H. 456/M. 1064. Mûtezile taraftarı olduğundan Mûtezile’ye karşı olan Eş’ârî kelâmcılarına karşı tavır alır. Eş’ârîliğin kurucusu Ebu’l-Hasan el-Eş’ârî ve mensuplarını ehl-i bid’a (uydurduklarıyla İslâm’ı bozan) arasında kabul eder.
[13] Horasan: Eski Farsça’daki hur (Güneş) ve âsân/âyân (gelen, doğan) kelimelerinden oluşmuştur. “Güneş’in doğduğu yer, Güneş ülkesi, doğu bölgesi” demektir. Günümüzde bölgenin toprakları üç parçaya ayrılmış olup Merv (Mari), Nesâ ve Serahs yöresi Türkmenistan’da, Belh ve Herat yöresi Afganistan’da, kalan kısmı da İran’da bulunmaktadır. (TDV İslân Ansiklopedisi)
[14] Hicâz: Engel, duvar, bariyer. Arap yarımadasının batı bölgesinde Mekke, Tâif ve Medine şehirlerinin yer aldığı bölgedir.
[15] Ölümü: H. 465/M. 1072. Tasavvufa dair yazdığı er-Risâle’si çok ünlüdür. Şâfiî ve Eş’ârî mezheplerindendir. (Ebu’l-Kâsım Zeynu’l-İslâm Abdu’l-Kerîm b. Hevâzin b. Abdi’l-Melik el-Kuşeyrî)
[16] Ölümü: H. 478/1085. Akîdetü’n-Nizâmiyye adlı eseri kelam alanında yazılmış ünlü bir eseridir. Eş‘arî kelâmcısı ve Şâfiî fıkıhçısıdır. (İmâmu’l-Haremeyn Ebu’l-Meâlî Rüknü’d-Dîn Abdu’l-Melik b. Abdi’l-lâh b. Yûsuf el-Cüveynî et-Tâî en-Nîsâbûrî)
[17] Ölümü: H. 485/M. 1092. Alp Arslan (1063-1072) ve Melikşah’ın (1072-1092) vezirliğini yaptı. (Ebû Alî Kıvâmü’d-Dîn (Gıyâsü’d-Devle, Şemsü’l-Mille) Hasen b. Alî b. İshâk et-Tûsî)
[18] İbn-i Sübkî, Tabakâtü’ş-Şâfiiyyeti’l-Kübrâ, 3. Cilt, s. 389-405, Kâhire, 1965; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, 10. Cilt, s. 33, Beyrut, 1966; Osman Turan, Selçuklular Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2021.
[19] Mücessime: Tanrı’yı bir insan ve kral gibi düşünmek, insanın bedensel özelliklerini Tanrı’ya vermek. Tanrı’nın kafası, kolları, ağzı, ayakları var demek.
[20] Ölümü: H. 476/M. 1083. Şâfiî fıkıhçısıdır. (Ebû İshâk Cemâlu’d-Dîn İbrâhîm b. Alî b. Yusuf eş-Şîrâzî)
[21] İbn-i Sübkî, Tabakâtü’ş-Şâfiiyyeti’l-Kübrâ, 4. Cilt, s. 234; Suyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 424, Kâhire, 1952; Osman Turan, Selçuklular Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2021.
[22] Ölümü: H. 320/M. 932
[23] H. 317 tarihinde
[24] Makâm-ı mahmûd: Övgüye değer makam, yüksek dereceli mevki. (İsrâ, 79)
[25] Suyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 384.
[26] Ölümü: H. 507/M. 1114. Şâfiî fıkıhçısıdır. Ebû Bekir Fahru’l-İslâm Muhammed b. Ahmed b. el-Hüseyin eş-Şâşî el-Fârikî
[27] İbnu’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, 5. Cilt, s. 340-344.
[28] Murtezâ Zebidî, İthâfü’s-Sâde, 1. Cilt, s. 282.
[29] Ölümü: H. 489/M. 1096. Şâfiî mezhebinin fıkıhçısı, kelâmcısı ve tefsircisidir. (Ebu’l-Muzaffer Mansûr b. Muhammed b. Abdi’l-Cebbâr et-Temîmî el-Mervezî es-Sem‘ânî)
[30] Ölümü: H. 626/M. 1229
[31] Yâkût bin Abdillâh el-Hamevî el-Bağdâdî er-Rûmî, Mu’cemu’l-Buldân, 1. Cilt, s. 209, Beyrut, 1957.
[32] H. 617’de
[33] Yâkût, Mu’cemu’l-Buldân, 3. Cilt, s. 117.