Hayatının tamamını (çocukluk ve öğrencilik yılları dışında) Türkiye devrimine adayan çok değerli büyük bir insan olan Sevim Belli’yi 27 Şubat 2025 Perşembe günü (bugün) sonsuzluğa uğurluyoruz. Belli ve yakın mücadele arkadaşlarının büyük çoğunluğu “kendilerini halkları için feda etmek” üzere yola çıkmışlardı. Sevim Belli (Tarı) bu kuşağın en parlak temsilcilerindendi. Sosyalizme gönül verip Türkiye Komünist Partisi’ne (TKP) girmesi sınıfsal değil tamamen “ahlaki” sebeplerden kaynaklanıyordu. Kapitalizmin ahlaksız sömürü düzeninde emekçilerin acımasızca ezilmelerine razı olmadığı için mücadeleye girişti. Tanımadığı insanların kurtuluşu adına kendisini feda etmek erdeminin nasıl olabileceğini gösterdi, adeta şöyle dedi:
–Sosyalist, komünist olabilmek işte böyle bir şeydir!
Sevim Belli’nin yaşamı varlıklı bir aile içinde İstanbul’da başladı. Yıl 1925, Türkiye Cumhuriyeti henüz iki yaşında. Babası İsmail Hakkı Bey, emniyet teşkilatında üst düzey makamlara çıkmış bir bürokrat, annesi Rizeli ünlü armatör Rıza Beyin kızı Ayşe Kalkavan’dı. Beylerbeyi’nde Nazım Kalkavan yalısında büyüdü Sevim Belli.
1949 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirip Amerika’ya gidiyor. Uzmanlık içinse Paris’te eğitime başlıyor. Görüldüğü gibi İngilizce ve Fransızcayı son derece iyi biçimde konuşabiliyor.
Bu özel yeteneğini inanılmaz bir çalışma ile Türkiye’ye armağan ediyor. Neredeyse sol klasiklerin tamamı onun elinden geçiyor. Şu isimlere bakar mısınız? Karl Marx, Fredrich Engels, Vladimir İlyiç Lenin, Charles Darwin, George Politzer, İbn-i Haldun, Zubritski Mitropolski… Bu köşenin okurları, Sevim Belli’nin sevenleri yukarıdaki yazarların hangi kitapları yazdıklarını fazla zorlanmadan bilirler. Söz konusu kitapları okumuş bir doktor olmak bile başlı başına övgüyü hak ediyor. Ama Sevim Belli, oturmuş bir de çevirmiş!
Bırakın bir yabancı dili Türkçeyi bile doğru dürüst telaffuz edemeyen yüksek mevkilerdeki “önemli” adamların kararlarıyla bu nitelik abidesi insan 1951’de tarihe “Büyük komünist tevkifatı” adıyla geçen operasyon sonunda tutuklanıp hapse atıldı.
1957’de Türkiye solunun bir başka efsanesi olan Mihri Belli ile evlendi.
Cezası bitip de hapisten çıkınca doktorluk yapmasına izin verilmedi. Sevim Belli de çocukları Hayrettin ve Emre’yi alıp 1964’te Cezayir’e gitti. Yurda döndükten sonra düşünceleri hâlâ suçtu! 12 Mart 1971 Askeri Darbesi sırasında yeniden tutuklandı üç yıl hapishanelerde kaldı.
12 Eylül 1980 Darbesinden sonra bu sefer de eşi Mihri Belli ile Stockholm’e gitti mesleğine orada devam etti.
Sevim Belli’ye çektirilen çileler kendisi ile sınırlı kalmadı.
Küçük oğlu Emre Belli 12 Mart dönemi sırasında ilkokulu bitirmişti. Bütün zor girilen okulları kazandı. Annesi onu Galatasaray Lisesine yazdırmak için okula götürdü. Baba Mihri Belli yoktu çünkü, hakkında yakalama kararı olduğu için kaçak durumdaydı!
Lisenin müdür yardımcısı “mabat” korkusundan Emre’yi okula kaydetmek istemedi. Babası yakalanırsa Milli Eğitim Bakanlığı bizden hesap sorar, bazı öğretmenler sağcıdır katiyen geçer not vermezler sizin çocuğunuza, arkadaşları onu döver solcu çocuğu olduğu için gibi Galatasaray Lisesinin tarihine karşı da zedeleyici ifadelerle uzaklaşmalarını sağladı. Bunun üzerine Sevim Belli çocuğunu aldı ve Saint-Joseph Lisesine kaydını yaptırdı.
Bitti mi? Hayır! Hasan Pulur ağabeyimiz 12 Mayıs 2006’da Milliyet’teki köşesinde bir gazete haberini kendine konu olarak seçmişti:
“Sakıncalı doktor, mucize yarattı. “İkinci başlık da şu: ‘Türk solunun ünlü isimleri Mihri Belli ve Sevim Belli’nin oğlu olan ve sakıncalı bulunduğu için Türkiye’de ihtisas yapamayan Dr. Emre Belli, Fransa’da bir mucizeye imza attı.’
Doğan Haber Ajansı’nın (DHA) muhabiri Saadet Oruç’un Paris’ten bildirdiğine göre Dr. Emre Belli ‘Doğuştan kalp anomalisi nedeniyle Türkiye’de ameliyat edilememiş 4 aylık bebeği ailesi Fransa’ya götürmüş, orada çocuk, kalp cerrahisi uzmanı Dr. Emre Belli tarafından ameliyat edilmiş ve yaşama dönmüş…’
Görüldüğü gibi bizim ülkede devletin “devamlılık ilkesi” katiyen intikamcı çizgisinden sapmıyor! Emre Belli’nin de ihtisasını devletin güvenlik birimleri sakıncalı buluyor. Adam parlak bir doktor olmuş, sen hangi zekâ ile bunu sakıncalı buluyorsun? Bu soruları kimseler sormadı.
Sevim Belli bu ülkede 100 yıl insanlara faydalı olmak için elinden geleni yaptı. İyilikleriyse her dönemde “hapis cezalarıyla” ödüllendirildi!
Sevim Belli’yi gençlik yıllarımdan uzaktan tanıdım, saygı duydum. Son yıllarda ise yakınında olma şansını elde ettim, çok sevdim. Akın Birdal ile Vedat Türkali belgeseli için Cihangir’deki evinde çokça zaman geçirdik. Vedat Ağabeyin doğum günlerini Sevim Belli ile birlikte kutladık. Türkali’yi uğurlarken mezarı başında yan yanaydık. Sonra Vedat Türkali gecesinde birlikte kürsüye çıkmamız istenince sahneye ele ele yürüdük. Bu son yıllar da benim ödülüm oldu.
Türkiye’de sağ, siyaseti zenginleşme aracı olarak görürken, sosyalistler/komünistler özveri ile halkı bilinçlendirmek uğruna kendilerini feda etme sanatı olarak kabul ettiler. Bu gelenek birinci kuşak solcuların armağanı oldu sonradan gelenlere… O geleneğin ön sırasında da Sevim Belli vardı:
-Devrimci abide kadın!