İş İnsanı- Sanayici Deva partisi Şarköy İlçe Başkanı Cevat Korkmaz Ahmet Külsoy’un sorularını yanıtladı.
atanmış İçişleri Bakanının seçilmiş belediye başkanları üzerinde görevden alma, kayyum tayin etme ve benzeri taraflı, keyfi ve partizan uygulamalara son verecek yasal düzenlemeleri hayata geçireceğiz”
Ahmet Külsoy
Sevgili Cevat Korkmaz iç içe geçmiş bu kimliklerin her biri önemli; ancak bunları merkezden, çevreye doğru tasnif ettiğinizde tam da odak noktasına hangisini oturtursunuz?
Toplamda baktığımda kendimi daha çok gazeteci gibi görürüm. İstanbul Sanayi Odası üyesiyim. Kendimi burayla sınırlayabilir, sadece sanayicinin sorunlarından bahsederek konformist bir alanda durabilirim; ancak ülkede yaşananlardan kendimi izole edemem. İşsizlik, yoksulluk, enflasyon, hukuk, demokrasi vs. bunların tamamından her birimiz sorumluyuz. Tabi ki ben de kendimi sorumlu hissediyorum. Gazetecilik refleksi de, siyasetteki arayış da bunda kaynaklı.
Siyasetteki arayış, dediniz. Biraz siyasi yolculuğunuzdan konuşalım mı?
Biliyorsunuz Türkiye’nin tanınmış iş adamlarından Cem Boyner 1994’te Yeni Demokrasi Hareketi’ni (YDH) kurdu. Haraket, o yıllarda Türkiye’nin en önemli aydınlar, gazeteciler, akademisyenlerin katıldığı bir yıldızlar topluluğuydu: Cengiz Çandar, Asaf Savaş Akat, Etyen Mahçupyan, Kemal Derviş gibi isimler YDH çatısı altında bir araya gelmişti. Ben de kuruluş aşamasında dahil oldum. Önemli katkılarım da oldu. Mesela YDH için rehber niteliğinde olan Kürt Raporunu hazırladık. Kürt meselesine çözüm bulmak ve Türkiye’yi demokrasi ve hukukla buluşturmak YDH’nın en önemli önceliği haline geldi; ancak kurulduğu 1994’ten başlayarak davalar, soruşturmalar ve tehditlerle YDH kısa sürede bloke edildi ve 2 yıl sonra, 1996’da kendisini feshetmek zorunda kaldı.
YDH’nın feshinden sonra, parti yapılanmasının önemli bir kısmı Barış Partisi’ne katıldı. YDH bloke edilince, ben de yönümü, birçok arkadaşımla birlikte Barış Partisi’ne çevirdim. Burada genel başkan yardımcılığı görevini yürüttüm. Ak Parti’ye katılmadan önce Has parti Sarıyer ilçe başkanı görevini sürdürdüm. Halen Deva partisi Şarköy ilçe başkanı olarak siyasetteki yolculuğuma devam ediyorum.
Şu anda Deva Partisi içerisinde siyaset yapıyorsunuz. 4 ay önce çok ilginç bir seçimden çıktık. Deva Partisi seçime kendi logosuyla gireceğine dair çok açık bir beyanda bulundu. Ardından İyi Parti hariç, ittifakı oluşturan bütün partiler CHP listesinden seçime girdi. Sizce Deva neden karar değiştirdi?
Deva’nın ilk seçimde kendi logosuyla sahaya çıkmaması doğru değildi. Bu yüzden partinin rüştünü ispatlaması başka bahara kaldı. Yerel seçimler bir fırsat gibi görünse de sakıncaları var. Sonuçları seçmende ve teşkilatta hayal kırıklığı yaratabilir. Kendi logomuzla seçime girmek konusunda daha ısrarcı olmamız gerekiyordu, ancak günün koşulları içerisinde bu olmadı. Başka rüzgarlar esti, biz de kendimizi akışa bıraktık.
Şu anda Deva Partisi TBMM’de 15 milletvekiliyle temsil ediliyor. Birçok kişi bunu başarı olarak nitelendiriyor. Siz de başarı olarak değerlendiriyor musunuz?
Başarıyı neye göre tarif ettiğinize bağlı. TBMM’de temsil edilen 14 parti var. Deva Partisi olarak bizler, milletvekili dağılımı açısından 7’inci sıradayız. 600 vekilin 15’ine sahibiz. Bu da toplam vekil sayısının %2,5’u yapar. Bunu neyle kıyaslayacağız. Elimizde bir ölçü yok.
Mesela İyi Parti seçime kendi logosuyla girdi, %10’a yakın oyla 44 vekil kazandı. Bunu ölçü alarak kaba bir hesap yaparsak 15 vekil için % 5 civarında oy almamız gerektiğini söyleyebilirim. Bu orana ulaşır mıydık, üstüne mi çıkardık veya altında mı kalırdık bilmiyorum. 15 vekil başarı gibi yorumlanıyor ama Deva Partisinin seçim öncesi anketlerinde %5 seviyesinin üstüne çıktığını da dikkate almamız gerekir.
Sayın Korkmaz, açık olarak muhalefet bu seçimi kaybetti. Kazanmaya oldukça yakın duruyordu ama olmadı. Çok açık soracağım; neden olmadı?
Maalesef seçimde çok fazla yanlış vardı. Bu kadar yanlıştan zafer çıkarmak mümkün değildi, ki öyle de oldu. Deva’nın seçime kendi logosuyla girme konusundaki ısrarı çok önemliydi. Ne yazık ki bu talebimiz anlaşılamadı. Seçmenin psikolojisi, tercihlerini belirleyen unsurlar, hassasiyetleri doğru okunamadı. Bu sonuçtan herkesin payına bir şeyler düşer ama aslan payı CHP’nindir.
Aslan payı CHP’ninse, 100 yıllık parti tuzağa mı düşürüldü?
Seçimde işbirliği yapıp birlikte yol yürüdüğümüz parti için “tuzağa düştü” demek istemem. Ancak çok fazla yanlış var. Ve bundan emin olun bu yanlışların çoğu bilinçaltında ne biriktirildiğiyle ilgili. CHP tuzağı mı düştü, yoksa böyle bir tuzağa dahil olmak onun refleksleriyle mi örtüştü, alın size başka bir soru.
Yani bu yenilgiyi hazırlayan CHP’nin refleksleri mi?
Benim söylediklerim bir varsayımdan ibaret. Sizin sorunuza karşı, başka bir soruya dikkat çekmek. 14 Mayıs sonuçlarına bakalım. 1’inci turda Kemal Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’dan aldığı oy % 71,96. Bakın Türkiye bu sonuca şaşırmaya, bu sonuca dikkat çekmeye bile korkuyor. Bırakın Türkiye’yi, bırakın CHP’yi, sayın Kemal Kılıçdaroğlu bile Diyarbakır’dan aldığı %72’lik oyu ve bir kentin tamamen kendi arkasında durduğunu görmezden gelebiliyor.
“Diyarbakır’ın desteğinin görmezden gelinmesini” açabilir misiniz?
Belki 30, 40 yıldır Diyarbakır ile CHP arasındaki bütün köprüler atılmış durumda. Uzağa gitmeye gerek yok. 2018 seçimine bakalım. CHP’nin Diyarbakır’da aldığı oy sadece % 2,03. Yani Diyarbakır’daki her 100 seçmenden sadece 2’si CHP’ye oy vermiş. Peki 14 Mayıs’ta ne olmuş? Kemal Kılıçdaroğlu’na %72 destek verilmiş. %2 ile kıyasladığınızda oyların tam 36 kat arttığını görüyoruz. Şırnak’ta, Hakkari’de diğer bölge illerinde de buna yakın artışlar var. Diyarbakır gibi bölgenin nabzının arttığı bir ilde 2018’e göre oylarda 36 kat bir artış sağlıyor ama o kente göz ucuyla bile bakmıyorsunuz. Bu doğru değil. Kente göz ucuyla bile bakmamak, dönüp teşekkür etmemek, sessiz kalmak affedilir bir şey değil ama siz bunun da ötesine geçip, bölge iradesini arka kapıdan gasp edeceğiniz bazı protokollere angaje oluyorsunuz.
Ümit Özdağ’la yapılan protokolden mi bahsediyorsunuz?
Evet. İşte burada başta sorduğunuz “CHP tuzağa mı düşürüldü” sorusuna geliyoruz. Bence tuzağa düşürülen yok. Sadece bilinçaltımızdaki kirlenmenin ve 100 yıllık reflekslerin sesine kulak veriyoruz. “En Kürt ölü Kürttür”. Rahmetli Musa Anter öldürüldüğünde, yerde kıvranan Orhan Miroğlu için söylenmiş bir sözdür. Niye hatırlattım bunu; son seçimde olup bitenler bana “en iyi Kürt seçmen, oyu hükümsüz olan Kürt seçmendir” gibi bir çağrışım yaptırdı. Maalesef son seçimde olan buydu. Aradan 4 ay geçmiş. Evet, seçim kaybedilmiş ama resmen sandığı oylarıyla patlatan seçmene karşı bir teşekkür borcunuz yok mu, vefa duygusundan bu kadar mı uzaksınız?
Bıçak sırtı bir soru olacak ama Deva Partisi’nin bu reflekslerden uzak olduğunu söyleyebilir misiniz?
Şu anda içerisinde siyaset yaptığım bir parti olduğu için kayırdığımı sanmayın ama Deva’nın bu reflekslerden uzak olduğunu çok net bir şekilde söyleyebilirim. İsterseniz Ümit Özdağ protokolü üzerinden gidelim. Bu protokol açıkça deklare edilse, muhalefet bileşenleriyle paylaşılsa Deva Partisi kesinlikle masada olmayacaktı. Bu kadar kesin ifadeler kullanmamın nedeni, zaten bu konuda politikalarımızı açıkça toplumla paylaşmış olmamızdır. Yerel Yönetimler Eylem Planımızda aynen şöyle bir ifade var:
“atanmış İçişleri Bakanının seçilmiş belediye başkanları üzerinde görevden alma, kayyum tayin etme ve benzeri taraflı, keyfi ve partizan uygulamalara son verecek yasal düzenlemeleri hayata geçireceğiz”
Burada seçilmiş belediye başkanlarını görevden almanın ve kayyım tayin etmenin keyfi ve partizan uygulamalar olduğu çok açıkça ifade edilmiş. Bir diğer önemli detay da 6’lı masanın Ortak Politikalar Mutabakat Metni “kayyım uygulaması” başlığındaki yerel yönetimler reformunu hayata geçirmesi, merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki aşırı vesayetine son verilmasi ve seçimle gelenin seçimle gitmesinin güvence altına alınacağı ifadesi bizzat Deva Partisi’nin talebiyle şekillenmiştir.
Deva Partisinin bölgeye diğer partilere kıyasla farklı bir yaklaşımı var. Aynı şekilde bölgenin de Deva Partisine desteği ve sempatisi olduğu görülüyor. Böyle bir zemin olduğuna göre önümüzdeki yerel seçimlerde Deva-HDP işbirliğinden söz etmek mümkün olur mu?
Bunun adına işbirliği veya yakınlaşma diyelim, ben kendi adıma bu olasılıklara açık olmak, yakın durmak gerektiğine inanıyorum.Deva Partisi’nin HDP ile ilkeler nezdinde bir yakınlaşmasının seçmende ciddi karşılık bulacağına inanıyorum. AKP’den ümidini kesmiş, açlıkla boğuşan, adres arayışında olan ancak CHP’ye gitmeyen bir seçmen profili var. Aynı şekilde ne CHP’ye ne de HDP’ye kapılarını açmayan muhafazakar ve mütedeyyin Kürtler de var. Böyle bakıldığında Deva bir seçenek olarak öne çıkabilir.
Sizce HDP’nin böyle bir ihtiyacı var mı? Ya da başka bir açıdan soracak olursam, HDP, sizin deyiminizle “yakınlaşmaya” evet der mi?
HDP özellikle son zamanlarda ziyadesiyle kriminalize edildi ve yalnız bırakıldı. Ankara’daki son saldırı üzerinden yine HDP’ye yönelik doğrudan ve dolaylı eleştiriler yapıldı. HDP’nin daha geniş legal siyaset zeminleri oluşturması gerekiyor. Daha doğrusu kendisini dar alanda konumlaması ve oraya sıkışması siyaset olarak da geride kalmasına yol açıyor. Kendi adıma HDP’ye siyaseten ihtiyaç olduğuna inanıyorum.
HDP’nin dar alana sıkıştığını söylüyorsunuz. Bu Deva’nın HDP’ye siyaset alanı açacağını anlamına mı geliyor?
HDP siyaset yapma konusunda son derece deneyimli bir parti… Defalarca kapatılmış, yeniden açılmış ve yeşerme şansı bulmuş bir partiden söz ediyoruz. Ancak bu deneyime rağmen son seçimde %4’e yakın bir oy kaybı var. Bu basit bir oy kaybı değil. Yaklaşık her 3 seçmenden 1’inin tercihlerinde değişikliğe gittiğini gösteriyor. Bir başka önemli detay, sayın Babacan’ın Kürtler konusunda önyargıları, refleksleri ve ajandasının olmamasıdır. Seçim öncesi Kürtlere dönük açıklamaları sempatiyle karşılanmıştı. Kayyım atamalarına itirazı ses getirmişti. Bunlar Kürtlerin hafızasında yerli yerinde duruyor. Dolayısıyla bir yakınlaşma ekseni iki partinin tabanında da karşılık bulabilir. Mesela şimdi Ak Parti’nin yeni anayasa çağrısı var. Eğer yeni anayasa konusunda çalışma başlayacaksa iki parti birlikte masaya otırabilir. Biraz ironik olacak ama birlikte masaya oturmasalar da, masalarını birbirine yaklaştırabilirler.
Yine size zor bir soru; sözünü ettiğiniz yakınlaşma HDP’den çok Deva’nın faydasına olabilir mi?
Boyumuzun ölçüsü nedir bilmiyorum. Ancak bundan bağımsız tekrar ederek söylüyorum, Türkiye’nin HDP siyasetine ihtiyacı var. Ve HDP’nin bu ölçüde kriminalize edilmesi, baskılanması kimseye fayda sağlamaz. Bakın ben bölgeyle sürekli temas halindeyim. Ve orada seçmenin nabzının nasıl attığını bildiğimi söyleyebilirim. CHP’nin İstanbul kongresinde Sezgin Tanrıkulu’nun feryadı birçok kişide üzüntü ve kırgınlığa yol açtı. Sezgin Tanrıkulu’nun ifade ettiği sahiplenmeme ve dışlama haliyle yüzbinlerce kişi empati kuruyor. Kürtler ilk kez CHP’ye bu kadar yaklaşmışken, arka planda gizli bir protokolün çıkması da yenilir, yutulur bir şey değil. Daha önce de söyledim 100 yılda birikmiş refleksleri atmak da, bilinçaltında birikmiş tonlarca çer-çöpü ayıklamak kolay değil. Bunu da en iyi Kürt seçmeni biliyor.
Sizin HDP ile yakınlaşma ekseni oluşturma konusundaki tavrınızın Hüda Par’ın çıkışıyla da ilgisi var mı?
İlgisiz olmadığını söyleyebilirim. Mevcut siyasi yaklaşım, Kürtlere sadece dini referansları öne alan bir alana müsaade ediyor. Yani kimliği, kültürü, dili olabildiğince geri plana iterek millettten ümmete giden bir kanal açmak istiyor. İnanç, saygı duyulması gereken bir alan; ancak sadec inaç eksenli siyaset zemini inşa etmek Kürdü benliğinden, özünden uzklaştırma gibi bir amaç barındırır. İktidarın Hüda Par’a bakışının bu eksende olduğunu düşünüyorum. Özellikle bölgede Hüda Par’ın dahil olduğu olaylarda devletin kolaylaştırıcı bir rolü olduğunu gözlüyorum. Mesela size memleketim Bismil’den örnek vereyim. Seçimden 2 hafta sonra Bismil’de arazi husumetinden dolayı iki aile arasındaki silahlı çatışmada 9 kişi yaşamını yitirdi. HDP olayların daha fazla büyümemesi için taraflar arasında aracılık yapmak ve uzlaştırmak için çaba harcadı; ancak aileler HDP yerine Hüda Par’ın aracılığına karar verdiler. “Bunda ne var” diyebilirsiniz. Eğer sukunet sağlanacaksa HDP veya Hüda Par’ın olması fark etmeyebilir; ancak iktidar gücünü temsil eden Hüda Par’ın sağlayacağı avantajlar tercih nedeni olur. Bu gibi etki alanlarının Hüda Par’a bırakılması Kürdün sadece din alanına sıkıştırılması ve kendini sadece ümmet kimliği üzerinden tanımlanmasının da yolunu açar.
Cevat Korkmaz Kimdir ?
1962 Diyarbakır doğumlu. Diyarbakır ticaret meslek lisesini bitirdi. Gazetecilik tutkusuyla AÜ Hukuk fakültesindeki öğrenimini yarım bırakıp Ortadoğu Haber Ajansını (ORHA) kurdu. ORHA’nın etkin habercilik yöntemi ve Ortadoğu’dan ilk elden haber servis edebilme kapasitesine sahip olması, Türkiye’deki yazılı basın kuruluşlarının neredeyse tamamının ajansa abone olmasını sağladı. Ulusal düzeydeki abonelikler yanında uluslararası düzeyde Paris merkezli Sipa Pres, Avusturya Veko haber ajansı, İran’ın İrna, Irak’ın İna ve Çin resmi haber ajansı Xınhua da ORHA aboneleri arasındaydı. Halepçe katliamının yapıldığı günlerde Barzani ile yapılan ropörtaj dünya basınında geniş yer alırken, ajans da iyice tanınır hale geldi