Eğer bir umuda ihtiyacımız varsa, o umut; mevcut tüm iktidar modellerinin, “DEV-GENZ” diye şakacı pankartlar açan ama belli ki aslında hiç de şaka yapmayan Z kuşağı karşısında hızla cüceleşmesindedir

Mine Söğüt
90’lı yıllarda adı Babiali’den İkitelli medyasına evrilen gazete ve dergiler artık dünyanın değiştiğini, yaşlı liderle yaşlı yöneticilerin koltuklarını gençlere devretme zamanı geldiğini haykıran haberler yapıyorlardı.
Gündemin odağı, 80 öncesi sağ sol çatışmalarıyla ortalığı yangın yerine çeviren sokak terörüne kurban verilmiş bir nesilden sanki özür dilercesine gençliğe çevriliyor ve yaşlılara “Bırakın koltuklarınızı artık dünyayı gençler yönetsin” deniliyordu.
Sadece siyasetçiler değil, yaşlı şirket yöneticileri de artık yönetimden ellerini çekmeli, yerlerini 30 yaş civarındaki gençlere terk etmeliydiler. Hatta gazeteciler bile şöyle bir silkelenmeliydiler. O yıllarda Hürriyet Gazetesi’nin bünyesinde yayınlanan Tempo Dergisi’nde “Türkiye’nin Dinazorları” diye uzun bir liste çıkarılmıştı. Bu listeye o coşkuyla Hürriyet’in en kıymetli gazetecilerinden biri olan Uğur Dündar’ın adı da konulunca haberin editörü olan İsmet Berkan’ın başı fena ağırmıştı.
O zaman medyada esen bu rüzgârlara kanarsanız ülkenin gençliğe çok ama çok büyük bir değer yüklediğini zannedebilirdiniz. Yüzyılın ilk yarısında savaşlarda ölen, 60’larda belki biraz nefes alabilen ama 70 itibariyle hayatı yine cehenneme dönen ve 80 sonrası geleceği yeniden ve bambaşka bir yerden inşa edilmek istenen gençlik, Sovyetlerin dağıldığı, Berlin duvarının yıkıldığı, Rusya ile Amerika arasındaki gerilimin şekil değiştirdiği 90’larda artık üzerine yapışmak üzere olan yeni ve tehlikeli etiketin hedefindeydi.
Bütün iktidar gerçekten gençlere verilmekte ve para kazanma ve tüketim hevesi ile eğitilmiş olan yeni bir nesil güle oynaya tahta geçirilmekteydi.
İşte bugünkü Türkiye’yi o nesil inşa etti.
Onların medya ile yönlendirilen öncelikleri, kaygıları/kaygısızlıklar, değerleri ve hayalleri bugünkü iktidarın önünü açtı. 2000’lere gelindiğinde tüm dünyada olduğu gibi bu ülkede de artık genç, yaşlı herkes aynı eksende yaşıyordu.
O eksende;
Savaşları ekranlardan canlı canlı izlemek normaldi.
İki ile beş yıl arasında eskime garantisiyle satılan “dayanıklı” ürünleri tüketmek normaldi.
Sağlıksız ama çok eğlenceli bir beslenme alışkanlığına sahip olmak normaldi.
Doğanın canına okuyan endüstri çılgınlığına katlanmak normaldi.
Toplumda fırsat eşitsizlikleri olması normaldi.
Eğitim ve sağlığın paralı olması normaldi.
Sokaklarda evsiz insanların sayılarının çoğalması normaldi.
Propagandalarını reklamcıların marifetleriyle yapan politikacılara güvenmek normaldi.
Yöneticiler için “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” demek normaldi.
Dinin politikaya alet edilmesi normaldi.
Muhafazakarlaşmak normaldi.
Medya tarafından pompalanan ve yükseldiği varsayılan değerlerin peşinde sadece kendi işine bakarak ve tüketici kimliğine sarılarak dijital ekranlara sabitlenmiş pasif bir varoluşun rehavetine bürünmek normaldi.
Böyle bir ortamda iktidarların diktatörleşmesi de haliyle normalleşti.
Bugün o diktatörlük kendi anti maddesini oluşturuyor.
Sadece tüketici olarak yetiştirilmeye, ekran kuşağı olarak tanımlanıp apolitiklikle damgalanıp işlevsizleştirilmeye, bir tehdit ikliminde geleceğiyle ilgili hayaller kurmaktan menedilmeye, sistemin çarklarında öğütülmeye başkaldıran gençler kabuklarından çıkıyor ve o kabuğu beğenmiyorlar.
Bir zamanlar “Bütün iktidar gençlere!” kandırmacasıyla yeni ve korkunç bir dünya düzenini pazarlayan zihniyet, aniden ekrandan başını kaldırıp sokağa bakan ve gördükleri karşısında iktidara hesaplanmamış bir yerden talip olan bir gençliğin öfkesiyle tanışıyor. Haksızlığa uğrayan öğretmenleriyle birlikte kendi hayatlarına da sahip çıkan küçücük çocukların dev gibi eylemlerine tosluyor.
Bu kaos ortamında eğer bir umuda ihtiyacımız varsa, o umut;
Bugün iktidarda olanlarla gençlik arasındaki yaş farkının aslında 50 değil 500 olmasındadır.
Eski nesillere hiç benzemeyen ve onlarla bir bağ kurmayı reddeden yeni nesillerin geleneksel politikalardan el almayıp kendi bağımsız tepkilerini oluşturma olasılığındadır.
Ve mevcut tüm iktidar modellerinin, “DEV-GENZ” diye şakacı pankartlar açan ama belli ki aslında hiç de şaka yapmayan Z kuşağıyla, ardından yaldır yaldır gelen Alfa çocuklarının öfkesi karşısında hızla cüceleşmesindedir.