Demokrasi kavramını ilk olarak Antik Yunanlılar M.Ö. 500 yıllarında Yunan literatürünü kullanarak ortaya atmış ve bu kavram günümüze kadar gelmiştir. Antik Yunanlılarda demokrasi, diktatörlük ve tiranlığa karşı halkın kendi kendini yönetebileceği anlayışından ortaya çıkmıştır.
Yunan literatüründen gelen demokrasi ifadesindeki “demos”, halkı ifade ederken “kratos” ise hükmetmek, idare etmek anlamına gelmektedir. Günümüzde kelime anlamından hareketle genelde en yaygın biçimi ile “halkın kendi kendini yönetmesi” olarak tanımlanır. İlk örnekleri Yunan polis devletlerinde görülmüştür. Bugün yeryüzündeki en ortak ve meşru görülen yönetim şekli demokrasidir. Bu, ülke yönetiminde söz sahibi olmak adına sıradan vatandaşların artan istekleri doğrultusunda ortaya çıkmış bir siyasal sistemdir. Demokrasi; halkı, onun iradesine bağlı olarak hükümdar ve kanun koyucu kılmaktadır. Halk iradesi nasıl ortaya çıkar? Bunun için yurttaşların çoğunluğunun veya tümünün iradesinin aynı yönde olması mı aranmalıdır? Demokrasi eşitliği mi liyakati mı esas alır? Seçimle iktidara geldiklerini dolayısıyla demokratik yönetime sahip olduklarını savunan Saddam Hüseyin, Hüsnü Mübarek ve Beşar Esad yönetimleri de demokrasi olarak kabul edilebilir mi? Veya seçme ve seçilme hakkını kullanmak bir yerin demokrasi olması için yeterli midir? Düzenli ve özgür seçimlerin yanı sıra erkler ayrılığı, hukuk devleti, düşünce ve ifade özgürlüğü, sivil toplumun katılımı ve özgür medya demokrasi için neyi ifade eder? Sorularına verilen cevaplar farklı demokrasi modellerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Demokrasi halkın egemenliğini ve halkın yönetimini ifade eder. Halkın yönetiminden ise temel siyasi kararları almak ve bunları uygulamak anlaşılmaktadır. Oysa halklar günümüzde bu kararları ve uygulamalarını bizzat kendileri yapmazlar. Bunun yerine bu karar alma ve alınan kararların uygulanmasını seçtikleri temsilciler yoluyla gerçekleştirirler. Günümüzde bu dolaylı (temsili) demokrasi olarak ifade edilmektedir.
Temsili demokrasi: Millete ait olan egemenliğin, milletin düzenli olarak belirli periyotlar için seçtiği temsilciler aracılığı ile kullanıldığı demokrasi türüdür. Temsili demokraside seçim temel araçtır. Her ne kadar seçmen ile temsilci arasındaki bağ seçimden seçime kurulmakta ise de dilekçe hakkı gibi usullerle vatandaşın yönetime katılımı sağlanmaya çalışılmaktadır. Temsil kavramının kökenine baktığımızda demokratik yönetimlerde değil; aksine Orta Çağ’daki demokratik olmayan monarşik yönetimlerin ekonomi ve savaş politikaları için oluşturdukları bir sistem olarak ortaya çıktığı görülmektedir.
Çoğu düşünür tarafından 18. yüzyılda büyük ölçekli modern devletlerin demokrasi için tek şansı olarak nitelendirilen temsil kurumu, aslında antidemokratik yönetimler tarafından oluşturulmuştur ve kökenini feodal hukuk oluşturmaktadır. Bu bağlamda, temsil kurumu orta çağda vergi ödenmesi, ordu kurulması ve kanunların yapılması için yüksek rütbeli din adamlarının ve halkın üst sınıfına mensup bazı yurttaşların olurunu almak için temsilcilerin seçilmeye başlamasıyla gelişen bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Temsili demokrasi milli egemenlik teorisine dayanmaktadır. Temsilci, tüm milletin temsilcisi konumundadır. Temsili demokrasilerde temsiliyet mekanizmasının gerçekleşerek çalışabilmesi için günümüzde siyasi partiler aracılık etmektedir. Temsili demokraside temel araç seçimdir. Burada temsilci ile seçmen arasındaki ilişki sadece seçimlerde kurulsa da bazı yöntemlerle halkın egemenliğe iştirakinin sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Milli egemenlik kuramına dayanan temsili demokrasi de halk adına seçilen temsilci, sadece seçildiği yörenin değil, tüm vatandaşın temsilcisi konumundadır. Ancak gerek vekillerin tam olarak halkın düşünce ve taleplerini yansıtmaması, gerekse seçimlerdeki yanlış yönlendirme nedeniyle amaç dışı sonuçlar ortaya çıkabilmektedirler.
Demokrasi, ‘halk’ ve ‘yönetim’ terimlerinin herhangi bir apaçık anlamıyla halkın fiilen yönettiği anlamına gelemez. Demokrasi, yalnızca halkın kendilerini yönetecek adamları kabul etme veya reddetme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Temsili demokrasi günümüzde de uygulanan bir demokrasi modelidir. Halk seçtiği temsilciler aracılığıyla iradesini ortaya koyar. Halk egemenliğin sahibidir. Ancak halk iradeyi bizzat yerine getirmez. Halkın sahip olduğu bütün hakları onun adına temsilcileri kullanmaktadır.
Temsili demokraside vatandaştan beklenenler epeyce sınırlıdır, seçimlerde oy kullanarak kendi adına siyasal gücü kullananları belirlemek ve o siyasal gücün belirlediği kurallar içinde yaşamaktır. Yurttaşlar, iktidarın başarısını verdiği oylarla değerlendirebilmektedir. Görüldüğü gibi temsili demokrasilerde daha çok pasif bir yurttaş öngörülmüştür. Bu dezavantajlar Antik Yunan’dan beri keşfedilmiştir. Platon, tiranlığın devletin en kötü hastalığı olduğunu ve buna da demokrasinin yol açtığını söylerken, Aristo demokrasiyi doğru anayasadan sapma olarak tanımlamaktadır.
Bu sistemde gözlemlenen risk ve aksaklıkların bir kısmı aşağıdaki maddelerde özetlenmiştir
- Adil bir seçim sistemi olmaması.
- Temsilcilerin belirlenmesinde objektif kıstaslar yerine bireysel menfaat ve ilişkilerin öne çıkması.
- Algı yönetimi ile halkın gerçek dışı olaylara ikna edilerek yanlış yönlendirilmesi.
- Seçimlerde toplumun zafiyetlerinden faydalanılarak eğilimlerin yönlendirilip, seçmene yanlış tercih yaptırılması.
- Toplumun cahil bırakılarak bunun seçimlerde istismar edilmesi.
- Adayların halkın karşısına birlikte çıkmasına imkân vermeyerek eksik ve hatalı seçim ve değerlendirme yaptırılması.
- Seçimlerde hile ve hileli yönlendirmeler ile haksız sonuç elde edilmesi.
- Seçilen yöneticilerin tüm güçleri elinde tutma ve bunu bırakmama eğilimi.
- Halkın cehaleti, yöneticilerin menfaatçi olması ve basiretsizliğinin istismar edilmesi.
- Adalet kavramının önemsizleştirilerek adaletten uzaklaşılması, işlenen suçların karşılığını bulmaması.
- “Gerçek en çok tekrarlanan yalandır” sözüne göre propaganda ile yalanlara inandırma.
- Denetim ve oto denetim mekanizmaları etkisizleştirilerek, yapılan yasadışı işlerin gizlenmesi.
- Şeffaflık, tartışarak doğruyu bulma ve hesap verilebilirlikten uzaklaşılması.
- Seçim sisteminin yöneticilerinin iktidardakilerin istedikleri sonucun alınması için yönlendirilmesi
Doğrudan Demokrasi: Halkın yönetim faaliyetlerine arada vekil olmadan doğrudan katıldığı modeldir. Doğrudan demokrasini diğer bir adı da saf demokrasidir. Yasa ve politikaların halk tarafından belirlendiği bir demokrasi türüdür. Bu bağlamda, doğrudan demokrasinin belirleyici niteliği yasama, yürütme ve yargı faaliyetlerinin doğrudan ve etkin olarak halk tarafından yürütülüyor olmasıdır.
Atina şehir devletinde, İsviçre de ve bağımsızlık savaşı yıllarına ABD de görülen demokrasi türüdür. Diğer bir ifadeyle temsili demokrasinin tersidir. Bunun en önemli 3 olumlu 3 de olumsuz yönü sıralanmaktadır.
Olumlu yönleri; tam hükümet şeffaflığı, hükümetin daha fazla hesap vermesi, daha büyük vatandaş iş birliği mantığı yatmaktadır. Olumsuz yönleri ise, zor karar alınması, katılımın düşmesi, büyük sorunların kısa zamanda çözülememesi gelmektedir.
Atina’nın yönetim sistemi tam olarak halk tarafından doğrudan yönetim üzerine kuruluydu. Atina’nın yasama organı olan “Ecclesia” adı verilen halk meclisine, yurttaş olarak kabul edilen yetişkin (18 yaş üstü) ve özgür erkeklerin tamamının katılması mümkündü. Küçükler, kadınlar, yabancılar ve köleler sitenin yasama faaliyetlerine katılma hakkına sahip değildi. Bu bağlamda, Atina demokrasisi geniş katılımı esas almakla birlikte dışlayıcı bir özellik de taşımaktadır. Ecclesia’ya katılan herkesin söz alıp tartışmalara katılmaya, bir yasa tasarısı sunmaya ve oylamanın gizli yapılmasını istemeye hakkı vardı. Yurttaşlar meclislerde kararı oy çokluğuyla ve el kaldırarak alırdı. Her yurttaş istediği sorunu gündeme getirebilir, yasa teklifi yapabilirdi. Meclis başkanı da yine Atina demokrasisinin ayırt edici özelliklerinden biri olan kura sistemine göre belirleniyordu. Meclis başkanlığı görevi her gün kurayla belirlenen bu yurttaşlardan biri tarafından yapılıyordu. Her yurttaşın meclis başkanı olma olanağının bulunması, Atina demokrasisinin niteliğini anlatan iyi bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Yasama organı Ecclesia yılda 40 kez olağan olarak toplanırdı ve oturumları bir gün sürerdi. Toplantıya katılan yurttaşlara belirli bir ücret ödenmekteydi. Meclis, Atina’nın yöneticilerini seçmekle, siyasal davalara bakmakla ve dış politikaya ilişkin kararlar almakla yetkiliydi. Meclisin gündemi Atina’nın yürütme organı olan Beşyüzler Konseyi tarafından belirlenmekle birlikte asıl tartışma ortamı ve karar alma süreci mecliste oluşmaktaydı. Beşyüzler Konseyi, günümüzün yürütme organlarından farklı olarak 500 yurttaştan oluşan oldukça kalabalık bir organdı. Konsey’in yapısı Atina’daki kabileleri ve yerel birimleri içerecek şekilde düzenlenmişti. Buna göre, her kabileden kurayla seçilen 50 yurttaş 1 yıl süreyle Konsey’de üye olarak görev yapmaktaydı. Konsey’e başkanlık edecek yurttaşın belirlenmesi de yine Atina demokrasisine özgü bir biçimde gerçekleşiyordu. Konsey içinden kurayla belirlenen bir yurttaş 24 saat boyunca devlet başkanlığı görevini üstleniyordu. Rotasyona dayalı bir kura sistemiydi. Bir kez devlet başkanlığı yapan yurttaşın bir daha bu görevi yapma olanağı yoktu; bu durumda Atinalı yurttaşların büyük bir kısmının sitenin en yüksek makamında bulunmasının yolu açılmış oluyordu. Atinalı yurttaşlar yasama ve yürütme faaliyetlerinde olduğu gibi yargı faaliyetlerinde de doğrudan rol alıyorlardı. Yargı faaliyetleri günümüzdeki gibi profesyoneller tarafından değil, yurttaşlar tarafından yürütülüyordu. Mahkemeler yerine kurayla belirlenen halk jürileri vardı. Halk jürilerinde yer alabilmek için yurttaş olma, 30 yaşını doldurmuş olma ve siteye karşı mali yükümlülükleri yerine getirmiş olma koşulları bulunmaktaydı. Her idari birimde yaşayan 6000 kişi için 600 kişi yargılama amaçlı görevlendirilirdi.
Doğrudan demokrasinin başlıca öğeleri;
Referandum: Kararların doğrudan halka sorularak çoğunluğun tercihine uyulması
Halk Girişimi: Halkın kendi hazırladığı yasayı oylama
Halkın Vetosu: Parlamentoda hazırlanan yasanın kabulü için halkın belli sayıda imza toplayarak oylama istemesi
Azil: Halkın kamu görevlilerini görevden alınması için oylama yapılması
Jüri Sistemi: çoğunlukla mahkemelerde kullanılan yapıda, kararı halktan belirlenen jürinin vermesi
Demokrasinin ilk anlamından ödün vererek, bir diğer deyişle halkın etkin katılımını göz ardı ederek uygulanan bu demokrasi gerçek anlamda demokrasi sayılabilir mi? Örneğin, temsili bir sistemde yurttaşlığın en önemli ifadesi olan oy verme işlemi vatandaş tarafından sandığa gitmeyip oy kullanmama davranışı ile reddedildiğinde hâlâ demokrasinin sürdüğünü söylemek mümkün olabilir mi? ABD’li siyasi teorisyen Benjamin Barber bu durumu temsili demokrasilerin iflası olarak yorumlamaktadır ve temsilin katılımı ve yurttaşlığı yok ettiğini savunmaktadır. İtalyan Siyaset Bilimci Sartori’ye göre ise geniş ölçekli demokrasilerde seçimler ve temsil zorunludur; ancak demokrasinin zayıf noktasını oluşturanlar da yine bu kurumlardır. Temsili demokrasilerde halkın bir idare gücünden değil; ancak kontrol gücünden söz edilebilir. Temsili sistem bir katılım sisteminden ziyade denetim mekanizması olarak işlemektedir. Bunlarla birlikte, doğrudan demokraside halk yönetim faaliyetlerine doğrudan ve aktif bir biçimde katılmaktadır. Yöneten ve yönetilen ayrımı temsili demokrasilerde olduğu kadar keskin çizgilerle belirlenmiş değildir. Tahminen Atina demokrasisinde yaşayan bir kimse bugün “demokrasi” adını verdiğimiz yönetimleri görseydi bunu demokrasi olarak adlandırmazdı.
Şu anda yaşadığımız neoliberal çağda demokrasi, oligarşik ve plütokratik (yönetimin zenginlerce paylaşımı) yönetimleri meşrulaştıran ve yağmaları legalleştiren bir araç olmuş durumdadır. Artık demokrasi günümüzde temsili hükümetlere ve piyasa ekonomisine indirgenmiştir. Demokraside vatandaşlar tartışmalara müdahil olamazsa ve yasalara ve yönetmeliklere itiraz etme hakları yoksa demokrasi sadece sözde olmuş olur.
Oy kullanarak seçilen vekilleri halk temsilci olarak seçer ama seçilenler seçenleri temsil etmez. Böylece demokrasi sadece görüntüde kalmış olur. Aslında sistem yine hep zengin sınıfa çalışır. Bu durum tarihte de böyle süregelmiştir. Zengin sınıf ilk önce kralla ittifak kurarak soylular ve kilisenin etkisini bitirmiş sonra ise işçiler ve köylülerle ittifak kurarak kralın etkisini bitirmişlerdir. Bunu temsili demokrasi adıyla yapmışlardır. Şimdi tüm bunları düşündüğümüzde aslında yönetimin değil yönetenlerin değiştiğini ve halkın yine sistem içinde devre dışı kaldığını görürüz. Evet belki artık babadan oğula bir hükümdarlık sistemi yoktu ya da hükümdarlığın temeli dinsel güce dayalı değildi.
Bunlar da bir gelişmeydi tabi. Sonuca baktığımızda ise eskiden din adına yapılan sömürü ve zulüm şimdilerde ise ulus adına ulusal çıkarlar için yapılmış oldu.
Peki halk ne kazandı? Eskiye göre ne değişti? Gerçekten halk egemen mi oldu? ‘’Halk, temsilciler seçmek zorundadır çünkü kendisi kendi çıkarları için karar vermekten yoksundur ‘’demek mi demokrasi? Toplumun yararını ancak temsilciler mi biliyor?
Zengin sınıfın amacı ve içinden geçip gizlediği cümleler tam da şunlardı; temsili sistem olmalı çünkü bizden başkası ülkeyi yönetemez. Emekçi halk bizi yönetemez çünkü cahiller, paraları yok ve bu işlerin ehli değiller. O zaman halk seçimlerle bizi seçsin çünkü zenginiz, işin ehliyiz ve ancak biz yönetiriz. Partiye bağış yaparız (rüşvet vermenin yumuşatılmış ve legal karşılığı) ve biz vekil listesine gireriz. Asgari ücretli halk vekil olacak değil ya! Nasıl olsa siyasi partiler çoğu ülkelerde şirket gibi yönetiliyor.
Toplumsal zenginliğin küçük bir azınlık sınıf içinde toplandığı, halkın çoğunun açlık sınırında yaşadığı koşullarda sırf siyasi partiler, seçimler, oylama ve parlamento var diye o ülkede demokrasi olmuş oluyor. Vay be bunun adı halk egemenliği oluyor! Sabahın 7’sinde işe gitmek için soğukta 1 saat yürüyen, akşama kadar çalıştığı lokanta da tabak yıkayan ve her gün ‘’acaba patron beni kovar mı’’ korkusuyla yaşayan bir birey 4 senede 5 senede bir oy veriyor diye demokrasi olmuş, halk iradesi olmuş oluyor(!)
Böyle bir sistem demokrasi sayılmaz, sayılamaz. Halkın tüm bireylerinin gerekli gördüğü zaman kendilerinin toplanarak yerel yada ülkesel referandum talep etme, yasalar teklif etme-veto etme, gerektiği zaman yine belirli çoğunluk sağlanarak yöneticileri azletme gibi hakları olmalıdır.
_________________________________________________
https://www.akademikakil.com/30-demokrasi-turunden-biri-dogrudan-demokrasi/fazilyozgat/
https://www.akademikakil.com/demokrasi-kulturu-ve-dogrudan-dolayli-demokrasi/ispinar/
https://hukukdergi.hacettepe.edu.tr/dergi/C7S1hakemlimakale13.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/20450
http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/47982.pdf