Ozan Gündoğdu
Demografik depreme hazır mıyız başlığını taşıyan 18 Ocak 2024 tarihinde BirGün Gazetesi’nde yayımlanan yazıda, 65 yaş üzeri nüfusun toplam nüfus içindeki payının dramatik biçimde nasıl arttığını verilerle ortaya koymuş, bu gelişmeye uyum sağlanmazsa, yaşlı nüfusun yakın gelecekte barınma, sağlığa erişim ve emeklilik geliri gibi sorunlarının artacağını söylemiştik. Türkiye demografisi yaşlanıyordu. Toplumsal düzenimiz bu gelişmeye hazırlanmıyordu.
Fakat 6 Şubat’ta TÜİK’in yayımlandığı “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt İstatistikleri” demografik depremin daha da sertleştiğini ortaya koydu. Buna göre nüfus artış hızı cumhuriyet tarihinde görülmemiş seviyede geriledi. Daha yavaş çoğaldığımız herhangi bir yıl olmamıştı. 2000’li yıllar boyunca yıllık nüfus artış hızı binde 12’nin altına inmeyen Türkiye’de bu oran ilk kez pandeminin ilk yılı olan 2020’de sert bir düşüş kaydederek binde 5,5’e düşmüştü. Bunu doğal karşılamak gerekir zira pandeminin geride kaldığı 2021’de tekrar binde 12,7’lik nüfus artış hızını yakalamıştık. Fakat Türkiye’ye her ne olduysa, 2022’de nüfus artış hızı binde 7’ye düştü.
Ve 6 Şubat’ta öğrendik ki 2023’te nüfus artış hızı inanılması zor bir düşüş yaşayarak binde 1,1’e geriledi. Pandemide bile nüfusumuz 2023’ten 5 kat daha hızlı artmıştı. Bu cumhuriyet tarihinde daha önce gördüğümüz bir şey değildir. Her ne yaşıyorsak, bu bir sonuç ve bu sonucun nedenlerini ilk kez deneyimliyoruz. Demografik değişimin ne kadar sarsıcı olduğunu vurgulamak adına ifade edelim; 2000’li yıllar boyunca, nüfusumuz her yıl ortalama 759 bin arttı. 2023’te ise nüfus artışımız sadece 92 binde kaldı.
SONSUZA DEK ARTAR MI?
TÜİK’in “Nüfus Projeksiyonları” başlığında son derece enteresan bir çalışması var. Bu çalışmaya göre, Türkiye nüfusunun tepe noktası 107 milyon. Geçmiş istatistiklerden yola çıkarak yapılan çalışmaya göre 2070 yılına dek nüfusumuz artmaya devam edecek ve 2070’te 107 milyona ulaşacağız. Fakat bu tarihten itibaren, nüfusumuz yavaş yavaş azalmaya başlayacak. Elbette bunlar sadece tahmin.
TÜİK’in bu çalışması 2018’de yayımlanmıştı. Buna göre Türkiye nüfusunun 2023’te 86,9 milyona çıkması bekleniyordu. Gördük ki, tahminler tutmadı, 85,4 milyon kişiyiz. İstanbul nüfusunun 2023’te 16,3 milyon olması tahmin ediliyordu. O da tutmadı, İstanbul nüfusu artmak bir yana azalıyor. Dolayısıyla TÜİK’in 2070 için öngördüğü nüfusun tepe noktası, çok daha yakın zamanda gerçekleşebilir. 107 milyonluk nüfusu da hiç görmeyebiliriz.
NEDEN ÇOĞALMIYORUZ?
Nüfus artış hızımız neden düşüyor? Bu soruya esaslı bir yanıt akademi çevreleri tarafından saha araştırmalarından süzülerek verilmeli. Fakat biz eğilimi tespit edebiliriz. Nüfus artış hızındaki azalma 2023’e özel değil. 2022’de de nüfusumuz binde 7 ile ortalamanın çok altında artmıştı. 2023’te bu yavaşlama izaha muhtaç biçimde sertleşerek binde 1,1’e geriledi. O halde son 2 yıla odaklanmakta fayda var.
Bu tip demografik şokların arka planında tek bir neden olmak zorunda değil. Bir kere 6 Şubat Depremleri’nin etkisi göz ardı edilemez. Ölü sayısının 53 bin olmadığı ortada. Bunun yanı sıra son 2 yılda ciddi büyüklükte bir dış göç yaşanmış olabilir. Bunu “Göç İstatistikleri” yayımlandığında öğrenebileceğiz. Ama bu demografik şoku sadece bu ceberrut düzenden kaçarak ülkeyi terk edenlere bağlamak zor. Türkiye’den yurtdışına göç eden Türk vatandaşlarının sayısında dramatik bir artış olduğu doğru ama bu artış hiçbir zaman nüfus artış hızını durduracak büyüklükte olmadı. Örneğin, 2022 yılında 139 bin Türk vatandaşı yurtdışına göç etmiş, buna karşın 94 bin vatandaş da dışarıdan yurda gelmiş. Göç edenler, 85 milyonluk ülkenin demografisi için önemli ama demografik şoku açıklayacak kadar büyük değil. 2023 göç verilerini ise henüz bilmiyoruz.
ENFLASYON ETKİLİYOR
Türkiye’nin nüfus artış hızının özellikle son 2 yılda sert şekilde düşmesi akla son 2 yılda çığrından çıkan enflasyonu getiriyor. Bu koşullarda çocuksuz bir ailenin çocuk yapmaya kalkmasının ya da tek çocuklu bir ailenin 2’nci çocuğa niyetlenmesinin önündeki en büyük endişe kaynağı enflasyon. Hele ki, yanlış bir biçimde “orta sınıf” diye nitelenen, kentli, ücretli, meslek sahibi kesimler için çocuk eskisinden çok daha masraflı bir çaba. Bir kere devlet eğitimindeki ideolojik dayatma nedeniyle çocuklarını özel okullara gönderme eğilimindeler. 2013’te ilk ve ortaöğretimde özel okula giden öğrenci sayısı 470 binken, 2023’te bu sayı 1 milyon 145 bine çıkmış durumda. Çocuk yapmadan önce, nerede eğitim aldırırım diye düşünen “orta sınıf” aileler, enflasyon karşısında çocuk yapma hayallerini yeniden gözden geçiriyorlar., ablaya kardeş istemek ise cesaret işi… Zira evlenme yaşı da büyüyor. Genç işsizliği de hesaba katarsak, aileler, dünyaya getireceği bir çocuğun bakımını en azından 25-30 yıl üstlenmek zorunda. Yani çocuk büyütmek eskisinden kat be kat daha masraflı hale geldi.
Sadece çocuk yapmak değil, evlenmek de cesaret işi. Nitekim evlilik yaşı büyüdüğü gibi, bekar yaşayan hanelerin sayısında da artışlar gözleniyor. Sonuç, 15 yıl önce Türkiye’nin ortalama hane büyüklüğü 4,0 iken, 2023’te bu sayı 3,1’e düşüyor. Ortalamadan hareket ederek söylenebilir ki, artık tek çocuklu 3 kişilik aileler çoğalıyor. Abilik, ablalık istisna olmaya başlıyor.
Türkiye toplumu, yıkıcı Erdoğan düzenine adapte olmak adına türlü reaksiyonlar gösteriyor. Geleceksizlik ve güvencesizlik halkın en önemli endişe kaynağı. En temel hakların, barınmanın, eğitimin, sağlığın tasfiyesi geleceğe dönük karamsar bir tablo oluşturuyor. Çocuk yapmak geleceğe umutla bakabilen toplumların becerebileceği bir iş değil midir? Böyle bir Türkiye’ye çocuk getirmek istemeyen, Gallup araştırmasına göre dünyanın en mutsuz 2’nci toplumu, elbette çoğalmıyor. Demografik deprem şiddetleniyor.