Belediye operasyonları ve kurultay tartışmaları, gündemi CHP’nin üzerine yıkarken; çözüm süreci ve anayasa tartışması Kürt siyasetini arafta bıraktı. Saray’ın bu oyununu bozacak yol yine halktan geçiyor.
Yaşar Aydın
Haftalardır, ikinci sınıf Brezilya dizisi kıvamında devam eden İBB operasyonlarını izliyoruz. Yetmezmiş gibi bir de CHP kurultayı davası var. İktidar, tüm kuvvetiyle CHP ve Ekrem İmamoğlu’na diz çöktürmeye çalışıyor. Yargı süreçleri; ne kanun ne kaide ne de vicdan kırıntısıyla ilerliyor.
CHP, Özgür Özel liderliğinde saldırıları püskürtmeye, örgütü ve seçmeni ayakta tutmaya çalışıyor. Hem Özel hem de CHP, bugüne kadar bu görevi hakkıyla yerine getirdi. Her hafta iki miting yapmak, tutuklamalarla cebelleşirken heyecanı ayakta tutmak kolay iş değil.
Öte yandan iktidar cephesi, belediye operasyonları ve kongre süreci üzerinden CHP’nin sürekli gündemde kalmasından çok memnun. Erdoğan, halkı yakan büyük sorunlar konuşulmadan, yalnızca CHP tartışmalarıyla krizi atlatmak istiyor. CHP’nin eylemli hattına rağmen sürecin “rutine” dönmesi, iktidarın benimsediği taktik hâline gelmiş durumda.
İKTİDARIN YOLU BELLİ
Cumhur İttifakı, 19 Mart sürecinden sonra oluşan yeni dengeyi kendi lehine çevirmek istiyor. Üstelik bunu, girdiği otoriterlik otobanından çıkmadan gerçekleştirmek istiyor. İktidarlarını ayakta tutacak tek yöntemin baskı ve zor olduğunun farkındalar. Yeni anayasa gibi başlıklardan medet umanlara ya da bu tartışmaya girmemeyi “lüks” olarak görenlere rağmen, demokratikleşme yalanına kendi seçmeni bile inanmıyor.
İktidarını tahkim etmenin dışında hiçbir sonucu olmayacak anayasa tartışması, geleceği tamamıyla Suriye’deki gelişmelere bağlı olan çözüm süreci ile birlikte, ülke iklimini yumuşatmayacak. İktidar, düşman ilan ettiği muhalefet blokuna saldırmaya ve göstermelik seçime neredeyse tek yapı olarak girmek için her yolu deneyecek.
İktidarın oyun planını bozacak şey, bu saldırılara karşı muhalefetin çok yönlü bir yanıt üretip üretememesine bağlı. 19 Mart darbe girişimi sonrası toplumsal muhalefet güçleri, aktif bir özne olarak sahada yer aldı ve hukuksuzluklara karşı kurulan barikatın önemli bir parçası oldu. Görüldü ki halkın özne olduğu her an iktidar bocaladı, dengesi şaştı. Bu direniş hattı önemli bir muhalefet potansiyelini açığa çıkarsa da, gelinen aşamada yeterli olmaktan uzak. Çünkü iktidar, elinde tuttuğu yargı marifeti ve ABD’nin yardımıyla yarattığı toz bulutu içinde kendine bir alan yaratmayı becerdi. En zayıf anında dengeyi yeniden kurdu.
ZOR OLANI DENEMEK
İktidar, kendi belirleyeceği seçim tarihine kadar siyaseti kilitlemek istiyor. Bunu da çürümüş ve bitmiş düzeni tartıştırmadan, halkın kadrajına sokmadan başarmak istiyor. Yolsuzluk batağına batmış, yağma ve talanla beslenen bir avuç zümrenin iktidarı olduklarını gizlemek istiyor.
Durum buysa, muhalefet açısından yapılacak olan da netleşmiş demektir. Artık görülüyor ki yaratılan düzene kökten muhalefet etmeyen bir siyasetin iktidarı sarsma şansı yok. Çürümeye, yozlaşmaya karşı; eğitimden sağlığa, halkı canından bezdiren ne kadar başlık varsa, muhalefet yığınağını oraya yapmak zorunda. Ülkenin soyulmasına, yağmalanmasına ve hayat pahalılığına karşı mücadele ederken, düzenin mutlak ve değişmez olduğu algısını yerle bir edecek yeni bir Türkiye çağrısı yapılmalı.
“Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu içerdeyken, kurultay tartışmaları yaşanırken CHP bunu nasıl yapacak?” denilebilir. Ya da çözüm süreci ve yeni anayasa tartışmalarına gömülen DEM’in de devre dışı kaldığı düşünülebilir. Ama tüm bunlar ihtiyacı görmezden gelmeyi gerektirmez.
Rehineye dönüşen siyasi tutsakları özgürleştirmenin de ülkeye barışı getirmenin de ilk yolu, bu iktidardan kurtulmaktır. Yığınağın buraya yapılmasından başka çare yok.
Muhalefet güçleri, ülkenin temel sorunlarına anlaşılır yanıtlar üretmeli; bu yanıtların hayata geçmesi için mücadele etmeli ve örgütlenmelidir. Bu, cezaevindekileri unutmak ya da barış talebini ertelemek anlamına gelmez.
Bu düzenden bıkanların sayısı, destekleyenlerden fazla. Halk bu konuda çoktan kararını verdi. Bu çağrıya, siyasi partiler ve muhalefet güçleri kulak vermek zorunda. Muhalefet güçleri, adına “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi” dedikleri ucube sistemi değiştirmek için halkın en çok canının yandığı yerden başlamalıdır. 19 Mart sürecinden bu yana verilen mücadeleyi anlamlı ve kalıcı bir başarıya dönüştürecek yol, buradan geçmektedir.
Yoksa saatlerce ekran başında İBB operasyonlarının ne kadar hukuksuz olduğunu ya da CHP’deki kurultay sürecine dair kimin ne dediğini dinlemek zorunda kalırız. Bu da en çok tek adam rejiminin işine yarayacaktır.
Şimdi, memleketi bu hâle getirenlerden hesap sorma zamanı. Her gün, her yerde.
∗∗∗
MUHALEFETİN YOLU
Son kamuoyu yoklamaları gösteriyor ki, bu düzenden memnun olanların oranı %25’lere kadar gerilemiş durumda. Değişim, halkın en önemli talebi hâline gelmiş. Halk, çocuklarının geleceğini çalan eğitim sisteminin; ölüm getiren sağlık sisteminin; adaletsiz yargının ve yoksullaştırıcı ekonomik modelin değişmesini istiyor. Başta gençler olmak üzere, herkes kendi adına konuşulmasından bıkmış durumda. Kısacası, Saray’ın tek adam rejiminden halkın sabrı tükenmiş.
SOL Parti, ülkenin içinde bulunduğu toz bulutu içinde 15 gündür örgütlü olduğu her noktada “Değiştireceğiz” kampanyasını yürütüyor. Kampanyanın ilk başlığı da eğitim oldu. Gericiliğe, özelleştirmeye ve geleceksizliğe karşı nasıl bir eğitim modeli kurulması gerektiği anlatılıyor. Siyaseti özneleriyle buluşturma çabası öne çıkıyor.