Charles Darwin, en sağlam bitkileri elde etmek için farklı soyların çaprazlanmasının gerektiğini, bitkileri akrabalarıyla çiftleştirmenin veya kendi kendisiyle döllenmenin genellikle hastalıklı bireyler üretme riski taşıdığını yazmıştır. Buradan yola çıkan Darwin, biyolojik anlamda akraba evliliklerinin (dolayısıyla ensestin) tehlikesini savunmuştur.
Ne yazık ki Darwin, biyolojik olarak gördüğü problemi kendi hayatına uygulamakta zorluk çekmiş ve küçük yaşta aşık olduğu birinci derece kuzeni Emma Wedgwood ile evlenerek, akraba evliliğinin risklerini birinci elden deneyimlemek zorunda kalmıştır: Emma ile Charles’ın 10 çocuğundan sadece 7’si 10 yaşının üzerini görebilmiştir. Hayatta kalanlar 7 çocuğun 3’ününse kısır olduğundan şüphelenilmektedir.
Ohio State Üniversitesi’nde evrim profesörü Tim Berra öncülüğünde yapılan ve BioScience dergisinde yayınlanan bir araştırma, üç çocuğunun ölmesinin ve diğer üçünün çocuğu olmamasının nedeninin, onların bir şekilde doğuştan genetik bozukluk ile dünyaya gelmeleri olduğunu öne sürüyor.[1]
Bunu yapabilmek için bilim insanları, dört kuşak boyunca Darwin ve Wedgwood ailelerinin soyağacını takip ettiler. Darwin’in annesi ile büyükbabası da Wedgwood ailesindendi ve annesinin ebeveynleri üçüncü kuzenlerdi. Araştırmacılar bu verileri özel bir bilgisayar programında hesaplamalar yapmak için kullandılar ve “aile içi üreme katsayısı” denen sayıyı, yani bir bireyin akrabalar arasındaki evliliklerden kaynaklanan bir genin iki özdeş kopyasını alma olasılığını belirlediler.
Analiz, Charles Darwin’in çocukları ve Darwin/Wedgwood ailelerindeki diğer çocuklar için çocuk ölüm oranı ile akrabalı yetiştirme katsayısı arasında pozitif bir ilişki olduğunu gösterdi ve bu da kanla akraba ebeveynlerden gelen zararlı genetik özelliklerin eşleşmesinin yavruların sağlığını etkilemiş olabileceğini düşündürdü.
Araştırmacılar, Darwin-Wedgwood hanedanlığının dört kuşağı arasında, aralarında bir dizi akraba evliliği bulunan 25 ailenin izini sürdüler. Ailelerin, 21’i 10 yaşından önce ölen toplamda 176 çocuğu vardı. Daha sonra verileri, nesiller boyunca gen akışını belgeleyen ve bu aileler için akrabalı yetiştirme katsayısını hesaplayan bir bilgisayar programına girdiler. Ortaya çıkan sayı, bir bireyin genetik kodunda, ebeveynlerinin ortak atalarının bir sonucu olarak, soy yoluyla özdeş iki geni alma olasılığını temsil ediyordu.
Darwin’in çocuklarının akrabalı yetiştirme katsayısı 0,0630’du, yani belirli bir genin özdeş kopyalarının her bir ebeveynden gelme olasılığı yüzde 6,3’tü. Bu rakam, birinci kuzen evliliklerinin yavrularının aynı genetik etkiyi deneyimleme olasılığı olan %6,25’lik ihtimalle hemen hemen aynıdır. Hem anne hem de babanın zararlı bir aleli varsa yavruların bu zararlı alellerin her ikisini de alma şansı %6’dır. Eğer bu gen havuzunda zararlı çekinik aleller varsa, yavru zararlı alellerden iki kopya alacak, bu da zararlı genin ifadesine izin verecektir. Oysa zararlı çekinik alelden bir kopya, gen ifadesine izin vermeyecektir. Tim Berra, istatistiksel olarak bu sayının ilk kuzenlerin çocuklarında doğuştan bir kusur geliştirme olasılığının kabaca %2’ye dönüştüğüne işaret ediyor.
Ailesinin sağlığı Charles Darwin’i endişelendiriyordu, çünkü çocukları çoğu zaman hasta görünüyorlardı. Darwin’in 10 yaşından önce veya 10 yaşında ölen üç çocuğu vardı. Bunlardan ikisinin ölüm nedenini biliyoruz. Özellikle ilk kızı Anne Elizabeth’in (“Annie”) 10 yaşında tüberkülozdan ölmesinden sonra Charles Darwin, akraba evliliğinin kendi ailesi üzerindeki etkileri konusunda endişelenmeye başlamıştı.
Çocuklarından üçüncüsü olan Mary Eleanor da sadece 23 gün yaşayabildi. Mary Eleanor’un ölüm nedeni bilinmiyordu; ancak üst üste aldığı bu darbeler, Darwin için oldukça yıkıcı olmuştu. Darwin’in 10. ve son çocuğu olan Charles Waring de kızıl nedeniyle 18 aylıkken öldü. Akraba evliliğinin enfeksiyona yatkınlık için bir risk faktörü olduğunu biliyoruz.
Ama Darwin’in çocuklarının hepsi genetik olarak sorunlu değildi. Oğullarından üçü önde gelen bilim insanlarıydı. Kraliyet Cemiyeti üyesi seçildiler ve Kraliçe Victoria tarafından şövalye ilan edildiler.
Charles Darwin, soy içi üreme üzerindeki deneylerini Downe’daki serasında yaptı ve çapraz döllenmenin (başka soylarla çiftleşmenin), kendi kendine döllenmeden çok daha üstün olduğunu gösterdi. Araştırmanın baş yazarı Berra, şöyle diyor:
Aile içi üreme depresyonu kavramını geliştiren Darwin’di. Darwin, insan genlerini bilmiyordu; ama o kadar iyi bir bilim insanıydı ki bitkilerdeki bulgusunu kendi ailesine bağlamada zamanının ötesinde bir başarı sergilemiştir. Bu gözlem gücü sayesinde, kendi evliliği ve çocuklarının sağlığı hakkında merak edecek kadar bilgiye sahipti.
Berra, Darwin’in hayatta kalan 7 çocuğundan 3’ünde olduğu düşünülen kısırlığın bir sır olarak kalacağını söylüyor. Ancak nüfus araştırmaları, istatistiksel olarak akraba evliliklerinden doğan çocukların kısırlık açısından daha yüksek risk altında olduğunu gösteriyor. Berra, Darwin’in çocukların kısır olmasının kesin nedeninin akraba evliliği olduğunu söylemek için henüz yeterli veri olmadığını, ancak kuzen evliliğinin kısırlığa neden olduğunun günümüzde yapılan bilimsel çalışmalarda gözlendiğini belirtiyor.
- ^ T. M. Berra, et al. (2010). Was The Darwin/Wedgwood Dynasty Adversely Affected By Consanguinity?. BioScience, sf: 376-383. doi: 10.1525/bio.2010.60.5.7. | Arşiv Bağlantısı