Kılıçdaroğlu, darbe tartışmalarına ilişkin sorular üzerine bugüne kadar yaşanan darbelerden en büyük mağduriyeti CHP’nin yaşadığını ifade ederek, ”27 Mayıs Darbesi olmasaydı CHP iktidar olacaktı. Bütün seçim sonuçları bunu gösteriyor 12 Mart, 12 Eylül… CHP’nin iktidara en yakın olduğu dönemlerde darbeler olmuştur” diye konuştu.
Bütün bunlara karşın CHP’ye yönelik darbelerin yanındaymış gibi bir imaj yaratıldığını ifade eden Kılıçdaroğlu, ”Oysa CHP darbelere her zaman karşı olmuştur. Belki bunu biraz daha yüksek sesle şimdi söylüyoruz” dedi.
Ve Anayasa’nın ağırlıklı olarak gündeme gelmesinin temel gerekçesini herkes biliyor üç aşağı beş yukarı. Yargıyı ele geçirmek için kendilerine göre darbe söylemli, ‘darbecilerden intikam alacağız’, ‘darbecilerden hesap soracağız’… Ben merak ediyorum referandum kabul edilirse darbeciler yargılanmazsa dönüp halka ne diyecekler? Herhalde dokunulmazlıkta ne söylediler sonra vazgeçtiler, burada da benzerini yapacaklar. Aynı yöntemi izleyecekler ve ilk kez referandum sürecinde toplum ikiye bölünecek. Anayasada referandum sürecinde toplum ikiye bölünecek.
13 EYLÜL FARKLI BİR TARİH OLABİLİR
Anayasa değişikliğinin referandumda kabul edilmesinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bir destek anlamına gelip gelmeyeceğine ilişkin soruyu da yanıtlayan Kılıçdaroğlu, ”Hayır” karşılığını verdi.
Kılıçdaroğlu, ”Hayır çıkması size destek anlamına gelir mi?” sorusu üzerine de ”Hayır. Referandum farklı bir olay. Onu salt siyasi açıdan görüp değerlendirmek, parti kimliğiyle ilgili olarak AK Parti, CHP, MHP gibi değerlendirmenin çok doğru olduğuna inanmıyorum” dedi.
Referandumda ‘hayır’ çıkması halinde Başbakan Erdoğan’ın ne söyleyeceğinin merak edildiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, ”Bu durumda yapılan düzenlemelerin toplumu tatmin etmediği, parlamento görüşmeleriyle ve referandum süreciyle vatandaşın gündeminin elinden alındığını, zaman kaybı olduğunu ifade ederiz” dedi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, ”Seçimleri zamanından dana erkene alalım diye bir düşünceniz olur mu?” sorusunu yanıtlarken de ”Parlamentoda iktidar çoğunluğu var. Biz ne söylersek söyleyelim AK Parti bunun tarihini belirleyecek. Kamuoyundan gelen baskılar hangi yönde olur? Bu baskılara AK Parti ne kadar direnir? Onu bilemiyoruz. AK Parti’nin kendi içinde sorunlar çıkar mı? Onu da bilemiyoruz. Çünkü orada da bazı kırılma noktaları, fay hatları var. Onu da bilmiyoruz. Dolayısıyla 13 Eylül farklı bir tarih olabilir. Farklı beklentilerin olduğu bir tarih olabilir” diye konuştu.
Bir gazetecinin ”Anayasa değişikliği ve ayrışmadan söz ediyorsunuz. Son günlerde yaşanan olaylarla ilgili değerlendirmeniz ne olur?” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
“Açılım politikasıyla beklentiler çok yüksek tutuldu ancak büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Bu hayal kırıklıkları öfkeye dönüştü. Öfke şimdi değişik yerlerde ortaya çıkıyor. İnegöl’de çıktı, Dörtyol’ da çıktı. AK Parti’ye oy veren yurttaşlar dahil bütün yurttaşların düşünmesi ve bu hükümetten kurtulması lazım. Bu bağlamda düşünmesi lazım. Toplumu ayrışma noktasına getiren kardeş kavgasına ortam hazırlayan hükümetten Türkiye’nin kurtulması lazım. Bunu çok samimi söylüyorum.
Bize oy vermeyen yurttaşların da düşünmesi lazım. Niçin böyle bir tablo var? Eskiden terör örgütü vardı. Hiç ayrışma yoktu toplumda. Şimdi toplumda ciddi bir ayrışma süreci çıktı. Yurttaşlar birbirlerinin etnik kimliklerini sorgulamaya başladılar. Bu son 8 yılda ortaya çıktı. Açılım politikasıyla tetiklendi ve toplum ayrışmaya başladı. Bunun sorumlusu hükümettir. Çok açık.
Sayın Başbakan’ın öz eleştiri yapma anlayışı yok. Keşke otursa bir öz eleştiri yapabilse. Kurmaylarıyla değerlendirse. Biz nerede hata yaptık? Hatalarımızı nerede telafi edebiliriz? Diye düşünse ve kendisine yeni bir yol haritası çizse. Fakat Başbakan’ın böyle bir anlayışı da yok. Çünkü o bütün doğruları bilen, her düşündüğünün doğru olduğunu sanan, kendisini her alanda ve her konuda yetkili, son kararı veren kişi olarak görüyor. Cumhurbaşkanı’nı o seçer. Meclis Başkanı’nı o seçer. Valileri o atar. O görev verir. Parlamentonun hangi gün toplanacağına o karar verir. Bu kadar yetki herhalde insanı çığırından çıkarıyor. O da çıktı.”
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) etrafındaki tartışmalara da değinen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
”Yargıçların atamasına Başbakan karar vermeyecekse kim karar verecek, diye bir anlayışları var. Çünkü onlar için Recep Bey’in söylediği her söz tartışılamaz. AK Parti içinde bir tartışma geleneği olsa, belki yanlışlardan dönme de olabilecektir.
Belki bunun tek istisnası Dubai Anlaşması’dır. Ali Babacan imzaladı. Yüce Divan yolunu görünce vazgeçti. Şimdi de savunuyor. Ama Dubai Anlaşması ne Babacan’ı, ne de Recep Tayyip Erdoğan’ı Yüce Divan’a gitmekten kurtaramaz. O anlaşma, onların Yüce Divan’a gitmesinin somut açık bir göstergesidir.”