19 Mart’tan beri inanılmaz taktik savaşlarına tanık oluyor Türkiye… Darbeye kalkışan iktidarın ve onu önlemeye çalışan muhalefetin karşılıklı adımlarıyla ülke demokrasiyle otokrasi arasında gidip geliyor.
İlk adım Saray’dan geldi. Erdoğan, en yakın rakibi, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasını iptal ettirdi; böylece başkan adayı olmasını engellemeyi hedefliyordu. Ertesi gün de gözaltı emri çıkarttı. Sıra İstanbul Belediyesi’ne el koymaktaydı.
Atak sırası muhalefetteydi: Ana muhalefetteki CHP’nin lideri Özgür Özel, İstanbul’u verirse sıranın CHP’yi kapatmaya geleceğini sezdi ve harekete geçti. İstanbul Belediye binasını bir kaleye çevirdi. Halkı oraya çağırdı ve sokağa dökülen milyonların, üniversitelerden taşan gençlerin enerjisiyle Erdoğan’ın planı geri püskürtüldü.
Tabii şimdilik… İlk yarısı 1-1 biten ve 10 günlük bir molaya giren bu taktik savaşlarının ikinci yarısı başlıyor şimdi… Her iki taraf da bu molada yeni taktikler geliştirdi. İmamoğlu, önseçimde 14 milyon oyla cumhurbaşkanı adayı seçildi, CHP, olağanüstü kurultayla Özel’e tam desteğini kanıtladı. Muhalefetin yeni adımı, Erdoğan’ın son seçimdeki oy sayısını (27,7 milyon) aşacak bir imza kampanyası ve ardarda mitinglerle erken seçimi zorlamak, bu arada da Saray yanlısı şirketlere yönelik boykot kampanyasıyla Saray’a sermaye desteğini kırmak…
Toplanan imza sayısı şimdiden 7 milyon oyu aşmış durumda… İktidar medyasının feryadından, boykotların da etkili olduğu anlaşılıyor. Özgür Özel, “Audi, Volkswagen, Skoda almıyoruz” dedi. Nedeni, bu markaların Türkiye’deki dağıtım ortağı Doğuş Holding’in, bünyesindeki NTV haber kanalı aracılığıyla iktidara destek vermesi… Özel, “Bu arabaları alan bizim tabanımız, sokaktaki milyonları göstermeyen sizin kanalınız. Artık ya bu meydanı göreceksiniz, ya yerin dibini göreceksiniz ” dedi. Peki, boykot sonuç veriyor mu? Hırvatistan’da, Sırbistan’da, Gürcistan’da, Kuzey Makedonya’da halen denenen bir pasif direniş yöntemi bu… Bayram tatiline denk geldiği için Türkiye’deki etkisi henüz tam anlaşılmadı. Ancak geçen hafta Volkswagen’in Die Welt’te Deniz Yücel’in sorusuna, “Türkiye’de halkın meşru menfaatlerinin dikkate alınacağını umuyoruz” cevabını verdi. “Yargı bağımsızlığı”, hukuk devleti” vurgusu yaptı. Bu, yabancı sermayenin, gelişmelerden duyduğu kaygıya dair küçük bir işaret… Bunun ve ardından gelebilecek bir turizm boykotunun, zaten krizdeki ekonomiyi sarsması mümkün. Türkiye’yi sancılı, sarsıntılı, gergin bir dönem bekliyor.