Tarihe baktığımızda tüm ideolojik ve dini hareketler üzerinden vurgunculuk yapan grupların ve oluşumların var olduğunu görüyoruz.
Tüm ideoloji ve dinlerde olur da DAR-İslamcılar’da olmaz mı? Elbette olur, hem de daniskası olur! Çok sonraları değil daha peygamber hayatta iken savaş ganimetleri için çatışan, ganimet çalan, yolsuzluk yapan ve bunlar için tavır koyanları bilmeyenimiz yoktur. Şimdi birileri kalkıp “peygamber ashabıdır, nasıl eleştirirsin” diye sert çıkacaklardır; olsun sert çıksınlar, sorun değil. Dün Şeriati’ye sert çıkanlar bugün de bize sert çıkacaklardır.
Ebu Süfyan ve soyunun, dincilik yaparak öteden beri ele geçirmek için uğrunda mücadele verdikleri şey, Kureyş’e ve Araplara karşı iktidar elde etmekti, yani siyasal ve kapitalist burjuva olmaktı. Bu amaçlarına Hz. Osman’ın hilafetiyle ulaştılar ve bu süreçten sonra İslam da diğer dinler ve ideolojiler gibi DAR-İslamcılık (dincilik) kapsamında çıkar, menfaat, siyasal güç ve iktidar kapısı haline getirildi. İslam’ın asıl mesajı olan adalet, eşitlik, bölüşme, fakirden, ezilmişten, kölelerden ve mazlumlardan yana olma ve kardeşçe bir arada yaşama hedefi, Ebu Süfyan ve soyu tarafından akamete uğratıldı. İslam’ın adil paylaşım mücadelesini Muaviye ve avanesinin yüzüne haykıran Ebu Zer’in feryadı Rebeze çölüne gömülerek yok edildi.
Emevi aşiret devleti çatısı altında saltanatçı DAR-İslamcılık olgusu geliştirildi. Artık “İslamcı” denilince akıllara “kıl beşi kurtar başı” formülü geliyor. Oburlaştıkça oburlaşan, mal-mülk biriktirme sevdasına kapılan kan emici dinci sınıf dört bir yanı sarmış bulunuyor.
Bu sınıf zamanla gelişerek farklı sınıf ve kategorilerdeki grupların da ortaya çıkmasını sağladı. İslam’ın tevhit anlayışı bloke edilerek “tevhit anlayışı” adı altında farklı grup, cemaat ve siyasal yapıların ortaya çıkmasını sağlayan zihniyet, İslam’ın gerçek öğretilerine savaş açarak, İslam üzerinden İslamcılık yaparak çok ciddi ekonomik vurgunlar gerçekleştirdi/gerçekleştiriyor.
Şöyle etrafımıza baktığımızda bu karaktere sahip oluşumları çokça görebiliriz.
Onlar her zaman son model arabaları, lüks evleri ve ezerek sırtlarından para kazandıkları bol işçileri olanlardır.
Onlar saray yavrusu yalılarda otururlar, jeeplerle, Mercedeslerle, koruma orduları ile dolaşırlar.
Onlar takiye yaparak, dernek, zaviye, vakıf kurarak vurgun yaparlar.
Bu aralar İslamcı bir TV de yayınlanan. Hz. Yusuf filminde “dine karşı din sahtekârları”na karşı verdiği mücadele dikkat çekiyor. Bu mücadeledeki ana unsur olan halktan, ezilmişten ve mazlumdan yana olmayı reyting aracı haline getiren, İslam’ın asıl mesajını anlamak istemeyen yayın kuruluşunun çıkışı da bizlere bu konuda İslamcı tüccar kafasının ipuçlarını veriyor.
Filmdeki en önemli mesaj, Hz. Yusuf’un karşısına dikilenlerin öteden beri halkın dini inanç ve duygularını sömürerek kendilerine rant sağlayanların, saltanat kuranların, yani Amon tapınağı rahiplerinin, ezilmişten, mahrumdan ve mazlumdan yana tavır koyan, adaleti, paylaşmayı, çıkarsız bir kardeşlik mücadelesini fiilen ortaya koyan Hz. Yusuf karşısında ağır yenilgiye uğramaları.
Bugün de İslam’ın gerçek yüzünü ortaya koyan ve Ebu Zer damarı ile abdestli kapitalistlere ve İslamcı burjuvaziye savaş açan ve insanlık adına mücadele verenlerin karşısına dikilenler, ne yazık ki, her dönem olduğu gibi yine DAR-İslamcı, statükocu, dinci kesimlerdir.
Kimi dernekleri ile, kimi vakıfları ile, kimi kurduğu ve parçalara ayırdığı cemaatleri ile ve kimi de kurduğu kapitalist iş dünyası ile “muhafazakârlık” adı altında merhametsizce müntesiplerinin acıları üzerinden zevk-ü sefa sürüyorlar. Kendi egemenlikleri uğruna ümmetin birliğini feda edecek kadar alçalan bir zihniyet bu!
Kurdukları hegemonyayı kaybetmemek için mücadele eden, birbirlerini tekfir ederek aşağılamaya gayret gösteren, Allah’a ve resullüne değil de kendi cemaat, dernek ve vakıflarına davet eden hasta ruhlu güç, iktidar ve para sevdalıları, namı diğer abdestli kapitalistler, İslamcılık adına İslam’ın ruhuna ters davranarak huzura, refaha, birliğe ve kardeşliğe giden yolda set oluşturuyor.
Bu tür adamları sıkıntısı olanların, dertlilerin, ezilmişlerin, mahrumların ve mazlumların yanında göremezsiniz. Dilleri, renkleri, ırkları yüzünden zulme uğrayanların yanında da göremezsiniz. Bunlar ortalıkta gözükmezler; ta ki, sular duruluncaya kadar. İşte o zaman çıkıp ahkâm keserler, yol gösterirler ve sorunların asıl muhatabı olarak kendilerini gösterirler. Ama aslında bunlar, puslu havada keyiflerine bakan ve hiçbir zaman ortalıkta görünmeyenlerdir.
Bunlar birtakım söylemler üzerinden konumlarını güçlendirmenin telaşı ve endişesi içinde her zaman güçlünün iktidarından yana tavır koyanlardır.
Bunların sofralarında ezilmiş sınıftan hiç kimseyi göremezsiniz. Aksine peygambere isnat edilen “Ben Müslüman’ın zengin olanını severim’ ’yalanını dillerine dolayarak peygamberin mücadele anlayışına tamamen zıt bir şekilde fakiri hor görmeyi İslamcılık algısı olarak ortaya koyacak kadar alçalmışlardır.
Bunlar Amon tapınağındaki din baronları gibi halkla aralarında sınıf farkını oluşturmanın mücadelesini veren, kendilerini mal-mülk biriktirme sevdasına kaptıran ve buna da İslamcılık adı altında kılıf uyduranlardır.
Bunlar laik, seküler, totaliter rejimlerin tek tip insan yetiştirmesine karşı çıktıkları halde kendi bünyelerinde bulunan dernek, tarikat, vakıf ve cemaat mensuplarının kendileri gibi düşünmesini emreden, müntesiplerini itaate zorlayan, dolayısıyla insan fıtratına aykırı hareket eden, zorba, baskıcı bir düşünce yapısına sahiptirler.
Bunlar yüz yıllar boyunca tevhidi tek tip düşünmek olarak insanlara dayatan ve kendilerine mahkûm edenlerdir.
Bunlar insan fıtratının gereği olan farklılıklara izin vermeyen, mensuplarını robotlaştırarak onların iradelerine ipotek koyanlardır.
Bunlar kendileri gibi düşünmeyenleri Müslüman görmeyecek kadar zavallı ve basiretsizdir. Kendilerinden olmayanlara merhamet kapılarını kapatmışlardır.
Bunlar Allah adına “Allahçılık” yaparlar.
Bunlar insanlar kendilerine itaatten vazgeçmesin, başka cemaatlere kaymasın diye farklı düşünen grupları tekfir etmekten dahi hayâ etmeyen utanmazlardır.
DAR-İslamcı kafalar, statükolarını korumak için, hiçbir hareketten çekinmez ve farklı düşünenlere tahammül göstermezler. Diğerlerinin fikir ve düşüncelerine saygı göstermez, değer vermezler. Varsa yoksa “tevhit” diyerek tevhidi insan fıtratına ters bir şekilde tek tip düşünmek ve yaşamak olarak dayatırlar. Aykırı sesleri susturmak için her yolu mubah görürler, muarızlarına çamur atmakta sınır tanımazlar.



