İşte bundan sonra başlar ruhunun sıkıntısı, o ilk anda seni saran iç huzuru, hüzne, kedere bırakır yerini yavaş yavaş…
Bakarken aşağıya, düşünceler peşi sıra kovalar durur birbirini, baktıkça üzülürsün aşağıdakilerin haline. Anlamsız bulursun düzlüktekilerin koşuşturmacasını. Zira dünya hayatıyla aldanmıştır insan, yeryüzünde sonsuzlaşmak adına işlemektedir her bir zulmü, kendi geçmişine bakmaksızın ve geleceğini düşünmeksizin…
Ebedileşeceğini zannettiği arzda büyük bir hızla yok etmektedir ikbalini, fidan dikmek yerine beton yapılar yükseltmektedir bir bir…
Dikilip yükseltilmiş sütunlar arasında ateşin kapıları çoktan kilitlenmiştir beşeriyetin üstüne. Aç gözlülerin sözde medeniyeti daha bir küçülür gözünde; Kabil’in mirası cinayetler, Karun’un tekasürü, Firavun’un zulmü ve her yanı kaplayan fesat…
Ara ara donuklaşır düşüncelerin, dalar gidersin. Bir vakit kaybolur zihnindeki karmaşa, önce gökyüzüne çevirirsin kafanı sonra aşağıya bakarsın ve nihayet kendine döndürürsün bakışlarını, hiçliğinin farkına varırsın, hiçliğinin ve gücünün…
Evet, bir hiçsin mülk davası güttüğün müddetçe. Oysa yeryüzünde kapladığın yer elli santimetrekare topu topu. Hâlbuki senin için musahhar kılınmış her şey; adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün tesisi için…
Arzın halifesi insan… Farkında mısın büyüklüğünün?
Evet, değiştirebilirsin bu gidişatı, beşeriyetin çöle dönen vicdanında peygamber misali yeniden zuhur ederek “Dur” diyebilirsin karanlıklara, lakin sen dilenciler gibi ısrarla el açıp çığlık çığlığa yalvarıp yakararak boşa çıkarmaktasın yaratıcının sana olan inancını. Oysa tarih senin hareketlerinin toplamıdır. Hatırla, yasak ağaçtan yiyen de sensin, öz kardeşini katleden de, zulmü çölün ortasında gömen de sensin, dünyayı ateşe veren de… Fücurunun bakiyesi kim bilir kaç çocuk cesedi…
İyi bak, senin eserin bu tablo! Anlamalısın artık, amellerindir senin tek gerçek duan; hayır ya da şer…
Sonsuzluk…
Dağlarda daha bir başkadır sonsuzluğun hayali. Gündüz yerini geceye bıraktığında yıldızlar çıkar sahneye, gecenin berraklığında inciler misali pırıl pırıl yıldızlar… Sırt üstü uzanır yatarsın, gözlerin semada gezinip durur bir yıldızdan diğerine, ruhun bedeninden ayrılıp yükselir sanki yıldızlara doğru, birden bir yıldız kayar ve Sure-i Necm’i hatırlarsın: “Meylettiğinde yıldıza andolsun!” Tevafuk, meyleden yıldız misali insan, dünyaya meyyal. Peki, nedir seni sonsuz kılacak olan? Nasıl sonsuzlaşır insan? Yere saplanıp kalarak mı, yoksa…
Araç amaca dönüştüğünde kopmuştur kıyametin. Aşağıya iyi bak, yere esir olanların yaşamına, yere saplananların düzenine; gece bile örtemiyor tükenmişliklerini, yaşayan ölüler çoktan helak oldu, fısıltıları dahi kalmayacak geriye.
Ve derin bir uyku…
Artık rüyalarınla mücadeledesin. Bütün öfkesiyle üzerine gelmekte dünya, yerden yere vurmakta seni, uzaklaşıp kurtulmak istiyorsun, ancak dermanı yok ayaklarının, acımasızca hırpalamaya devam ederken seni hayat, birden bir el beliriveriyor yanı başında, Rabb’in lütfu…
Şaşırıyorsun kafanı kaldırıp baktığında, zira o el senin elin, öteki sen… “İnanç ve eylem, hak ve direniş” diyor sana elini uzatırken… Sırat-ı Mustakim’i gösteriyor sana!
Yöneliş zamanıdır artık, uyanıyorsun…
Hakikat inkârcıları, servet-perestler, Allah’ın mülkünü Allah’a eş koşanlar, ikiyüzlüler, hainler ve din bezirgânları… Sahne bir hayli kalabalık yine, aynı oyunu oynayacaklar bilmem kaçıncı kez…
Günler, haftalar geçer, yine de dinmez sancıların, dağda yaşadığın yalnızlıktır tek tesellin, çünkü şehirdekinin aksine burada gerçek anlamda yalnızsın; evde, işte, sokakta yaşadığın yalnızlıktan öte…
Azığın tükendi, geri dönmek mecburiyetindesin, seni bekliyor dünya çiğneyip tükürmek için… Seni bekliyor karmaşa sabırsızlıkla…
Aşağıya inerken fark edersin; inmek çıkmaktan çok daha zordur. Yukarı çıkarken netlik hâkimdir, oysa aşağıya inerken belirsizdir her şey…
Vakit dar, yol uzun, ikindiye dönmekte gün.
Ve işte şehir…
Her şey bıraktığın gibi aynı, tam bir tiyatro sahnesi hayat; iyiler ve kötüler, yoksullar ve zenginler, mahkûmlar ve hâkimler…
İyiler kötülerin işbirlikçisiyse müdahale etmek zordur bu kötü giden oyuna, diyeceğim o ki, zorlu bir hakikat sorusu içinde yaşadığın dünya…
Bayramınız mübarek olsun…
Esenlikle…