Sistem, çocukları ihtiyacına göre şekillendirmek üzere eğitir ve o çocuklar büyüyüp sert gerçeklikle yüzleştiklerinde, çoktan kendilerinde dünyayı değiştirme isteği ve gücü bulamayacak kadar umutsuz hale gelmiştir
Mine Söğüt
Çocuğunuza nasıl bir dünyaya doğduğunu tüm gerçekliğiyle anlatmak ister miydiniz?
Mesela yediği etin sevdiği kuzu olduğunu biliyor mu çocuğunuz?
Ya da elini sıkı sıkı tutarak yanından geçtiğiniz dilenci çocukla aynı yaşta olduğunu?
Kendisi yatağında huzurla uyurken çok yakınlarda bir başka çocuğun açlıktan ve soğuktan tir tir titrediğinden haberi olabilir mi?
Yeryüzündeki adaletsizlikten bahsedebilir misiniz küçücük çocuğunuza ya da fırsat eşitsizliğinin gerekçelerini açıklayabilir misiniz tüm detaylarıyla?
Bu sorulara evet deseniz bile iş fiile gelince muhakkak duraklarsınız. Çocuğunuzu vicdan azabı yükleyerek yetiştirmek istemezsiniz. Sorunlarla erkenden yüzleştirmekten kaçınırsınız. Dünyanın tüm yükü sırtına binmesin istersiniz.
“Bazı şeyleri de şimdiden bilmesin, zamanı gelince zaten öğrenecek her şeyi” der geçersiniz.
Ve ona da bu dünyaya da en büyük kötülüğü yapmış olursunuz.
Sistem, çocukları ihtiyacına göre şekillendirmek üzere eğitir ve o çocuklar büyüyüp sert gerçeklikle yüzleştiklerinde, çoktan kendilerinde dünyayı değiştirme isteği ve gücü bulamayacak kadar umutsuz hale gelmiştir.
Sisteme göre şekillenmeye hazır çocuklar yetiştirmenin onları kötülüklerden korumak için en güvenli yol olduğunu zanneden ana babalar da aynı sistem tarafından şekillenmiş bir aklın ve vicdanın ürünü oldukları için, bu zincir hiç kopmadan nesillerden nesillere aktarılır. Dünya da nihayetinde bu kadar korkunç bir düzenin kanıksandığı kâbus gibi bir yer olur.
Çocukları da yetişkinleri de ve dünyayı da bu kısır döngüden çıkarıp kurtarmanın en etkili yollarından biri, çocuklara daha küçücükken “anlatılmaz” denilen hikayeleri anlatmaktan, “söylenmez” denilen gerçekleri söylemekten geçer.
Bu düzeni, yıkarsa vicdanı yetersizlik ve imkânsızlık bilgisiyle şekillenmeden önce sorumluluk güdüsüyle biçimlenen çocuklar yıkar ve eskisine hiç benzemeyen yeni bir dünyayı yine kurarsa ancak onlar kurar.
O yüzden çok az insan, çocuklar için büyüklerin onlara anlatmayı pek tercih etmedikleri hikayeler yazar.
Günlerdir masamın üzerinde, içinde kısacık ve ağır ve gerçek bir hikâye anlatılan bir çocuk kitabı duruyor.
Adı “Biri ve diğeri”, yazarı Tuğçe Tatari.
Kitabın arka kapağında şöyle yazıyor.
“Yanına oyuncak bebeği ve hayallerinden başka hiçbir şey alamayan bir kız çocuğu… Güvende olmak için ailesiyle uzun bir yolculuğa çıkar. Yaşadığı belirsizliğe rağmen ümidini kaybetmez.
Hayatı hayalleriyle sımsıkı kucaklar.”
Kitabı açıp açıp Çizer Aysun Altındağ’ın elinden çıkan görsellere bakıyorum.
Yedi yaşında mülteci kız çocuğu, Maram, kapkaranlık bir dünyada elinde küçücük kırmızı bir bebekle ufacık bir nokta.
Ülkesinden kaçarken ve başka bir ülkeye yasadışı yollarla girerken yaşadığı gerçeklerle, o süreç içinde zihninde yarattığı hayaller arasına bize çocuksu bir iyimserlik ve ümit hikayesi anlatıyor. O bu hikâyeyi anlatırken yeryüzündeki tüm kötülükler en sert şekliyle gün yüzüne çıkıyor ve yüzümüze tokat gibi çarpıyor.
Hayatın farkına yeni varan küçücük çocuklar için yazılmış sadece 25 cümlelik kocaman bir hikâye. Bu hikâyeyi yetişkin biri olarak okuduğunuzda aklınızdan geçenlerle; aynı hikâyeyi bir çocuk okuduğunda ya da dinlediğinde onun aklından geçecekler arasında doğru bir bağ kurabilirseniz göreceksiniz.
Mülteci olmak, çocuk olmak, tehlikeli yolculuklarda kendini yeniden yaratmak ve varılan yerde içine düşülebilecek bir karanlığın tehdidiyle büyümek bir çocuk için ne kadar ağır bir hikayeyse, bir diğer çocuk için de bu gerçeklikten kopartılarak büyütülmek o kadar ağır bir hikâye aslında.
Kitabın ismi kanımca o yüzden “Biri ve diğerleri.”
Aslında bu çocuk kitabı çocuklar kadar yetişkinlere de yazılmış bir hikâye. Ebeveynlere “Çocuklarınızı, ayak altında ezilecekleri ya da başkalarını ayaklarının altında rahatlıkta ezebilecekleri bir dünyaya büyütmek istemiyorsanız, onlara vicdan bilincini erkenden ve gerçek hikayelerle verin” diyor.
Çocuklar üzülmesinler diye gerçekliğe dair yapılan her tasarrufun, büyüdüklerinde onları muhakkak üzecek olan bir dünyanın güçlenmesine hizmet etmekten başka bir işe yaramayacağını hatırlatıyor.
Küçük mülteci kız Maram’ın da söylediği gibi;
“İşte böyle, hayat bazıları için hiç kolay değil.”
Ve herkesin bildiği gibi;
“Çünkü hayat bazıları için çok kolay.”