Her devrin adamı olmayı marifet sayıyorlar, daha da ötesi bunu beceriklilik olarak sunuyorlar. Şunu unutuyorlar: Sokak kedisinin yaşamı zordur ama her gün kuyruk sallayan ciğercinin kedisinden daha onurludur!
Haydar Ergülen
Mübarek Ramazan günü, günahını almayalım, hiçbir zaman “ben sosyalistim, devrimciyim” filan demedi, olmadığına da şahidiz değil mi ey yazıyı okuyan cemaat? Kişiyi nasıl bilirdiniz dese imam efendi, “laik bilirdik!” dersiniz herhalde, ben de! Solcu olması şart değil ya canım!
35 yıl olmuştur, radyoların, derken özel televizyonların memleket sathında peş peşe ses verip görünmesi, Türkiye’nin şehvetli biçimde konuşmaya başlaması. Ama ne konuşma, “ağzı olan konuşuyor” reklamını anımsatan türden!
Sovyetler Birliği dağılmış, sosyalist ülkeler bir bir çözülmeye başlamış, Türkiye de bu ülkelerden biriymiş gibi, memlekette de eski günlerden bir şikâyet bin küfür çağı açılmış! Eski solcular kuyruğa girmiş itirafta (ve elbette iftirada) bulunmak için! Televizyonlar, parlak dergiler, haftalıklar, gazeteler, beyazlamış saçlarını atkuyruğu yapmış bu eski “büyük devrimci”lerden geçilmiyor! İki gözüm Ahmet Kaya’nın güzelim şarkısıyla, “bu yoldan dönenler oldu / mum gibi sönenler oldu!”” Oluyor!
Yaptıkları işlerden, çektikleri filmlerden, yazdıkları kitaplardan çok, çağın fırsatını yakalayarak gündeme gelip “popüler” olan bu arkadaşların, eskiden olmadığı gibi sonradan da sinemaya, edebiyata, müziğe filan katkıları olmadı ama, dönem “konuş be adam!” dönemiydi, Tanrı da “yürü ya kulum” demişti bir kere, konuştular, yürüdüler! Aralarında mahalle satın alanlar oldu, İstanbul’un kalbinde! Sola, sosyalizme, devrimcilere en çok küfredenlerin ödülü de büyük oluyor haliyle!
Sosyalist olarak değil ama yaşam biçimiyle, seslendiği kitleyle Cumhuriyetçi, laik olduğu düşünülen, kendileri de aksini söylemeyen bazı “celebrity”ler var, bırakın savunmayı, laik sözcüğünden ürker, kaçar oldular, artık nereye kadarsa, gösteri dünyasından diyelim kısaca, stand up, sinema ve radyo, tv programları yapan bu ünlülere. Ülke karanlığa gömüldükçe onlar da kafalarını kuma gömdüler, çıt çıkarmaz oldular, sokak diliyle “arazi” de oldular, kış uykusuna yattılar…
Kış bitti beyler, ama karanlığın kışı ağırlaşarak sürüyor, artık herkesin üstüne üstüne geliyor, bkz. TÜSİAD yöneticileri! Türkiye’de muhalif bir mizah dergisinden yetişen, komedi programları, filmlerinin kralı, tv reklamlarının eskimeyen yüzü de giderek trajikomik hale geliyor! Herhalde rejimi değiştirip artık kimseyi güldürmesine izin vermeyecekleri güne dek sürdürecek bu “tarafsız”lığını!
Diğerine değinmeyecektim bile, baştan beri hiç sevmediğim tv programları yapan, zaman zaman insanları aşağıladığı öne sürülen, kibirli ve benbilirimci bir tavrı da olan, herhalde diğer mahallede de öyledir ama laik mahallede pek sevilen, zeki, esprili bulunan, ülkenin sorunlarına ilişkin 30 yıldır tek cümlesini duymadığım, biri. Olasılıkla ülke gündeminden sıkılmış, boğulmuş olanlara seslendiğini filan savunur sorsan, hayli kullanışlı bir dayanak bu da doğrusu, biraz hava almak, nefes almak filan…
Cüppelisi cüppesiziyle laikliğin son kırıntılarını da yok etmek üzere çalışan, kimileri nedense pek şirin bulunup anaakım kanallarda sık sık ağırlanan “hoca”ları, Nasrettin Hoca sevimliliğinde sunanlar, bunu yalnızca “rating” uğruna değil daha çok da iktidara hoş gözükmek için yapıyorlar! İnsan içinde doğduğu, eğitim aldığı, yetiştiği laik cumhuriyete ve değerlerine karşı bu denli duyarsız olabilir mi? Dinci bir rejimi adıyla sanıyla kurmak için ant içmiş gericilerin görüşlerinden çok “yararlanan”, “aydınlanan”, nemelazımcı, banadokunmayanyılanbinyaşasıncı, ben parama bakarım kafasında olan, bu yandan yandan yanaşıkların belli ki böyle bir dertleri, sorunları yok!
Her devrin adamı olmayı marifet sayıyorlar, daha da ötesi bunu beceriklilik olarak sunuyorlar. Şunu unutuyorlar: Sokak kedisinin yaşamı zordur ama her gün kuyruk sallayan ciğercinin kedisinden daha onurludur! Bkz. Orhan Veli’nin unutulmaz, hem niye unutulsun, “Kuyruklu Şiir”i.