AKP bir imkânı, büyük ölçüde heba etti, şimdi belli ki, sıra CHP’ye geldi. Çünkü Türkiye’de siyasetin krize girmesi, partilerin yapısı, gelenekleri veya kişilerle açıklanacak şey değil. Türkiye’de ve dünyadaki toplumsal/siyasal süreçler mümkün mertebe iyi okunabilirse, siyasal krizden çıkış umudu doğar, yoksa daha çok debelenir dururuz. İsterseniz, ne demek istediğime kısaca açıklık getirmeye çalışayım. Daha doğrusu, bu uzun meseleye hiç olmazsa bir giriş yapayım.
Öncelikle, CHP’nin, ‘rejim bekçiliği’nden, ‘sosyal demokrasi’ veya ‘sol’ çizgiye dönüşmesini beklemek veya umutları bunun gerçekleşmesine bağlamak, tabloyu yanlış değilse de oldukça eksik okumaktır. AKP’nin, solun bıraktığı yerde devreye girdiğini ve yoksulların oyunu toparladığını, salt bundan güç devşirdiğini düşünüp, bu akışın CHP’ye dönmesini beklemek, düpedüz yanlıştır. AKP, yoksulların oyunu, sadece sosyal demokrasi yerine, ‘sadaka’ modeline yüklenerek ve sosyal adalet adına bir popülizm söylemi ile toplamadı. Muhafazakâr kitleleri, İslamcı/sağ ‘ideolojik söylemi’ ile arkasına aldı. Cihan Tuğal, Sultanbeyli örneği üzerinden, bu konuda çok zihin açıcı şeyler söylüyor, kitabı henüz Türkçe’ye çevrilmedi, ama imkânı olan hemen bulup okusun.(1)
Sıklıkla iddia edildiği gibi, Türkiye’nin gerçek gündemi ‘işsizlik-yoksulluk’ değildir. Türkiye’nin gündemi ve siyaset tablosu, işsizlik, yoksulluk, sosyal adaletsizlik ötesinde, derin kırılmaların yarattığı gerilimlerle belirleniyor. Bu kırılmaların biri muhafazakâr/laik ekseninde, diğeri ulus-devlet/Kürt siyasetleri çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Bu kırılmaları onarmayı dikkate almayan hiçbir siyasal söylemin veya partinin, siyasal krizi aşmaya büyük bir katkısı olamaz.
AKP, İslamcılık’tan muhafazakâr demokratlığa geçiş sürecinde, bir yandan biriken sosyal adalet sorunlarını görmezden gelmek, diğer yandan demokratlıktan otoriterleşmeye savrulmak yüzünden, siyasal krizi derinleştirdi. Bu çerçevede, katı bir laiklik ve üniter devlet anlayışıyla tanımlanan resmi ideolojiyi, demokratik yönde esnetme imkânını tüketmeye başladı.
Buna karşı CHP, siyaset çizgisini, resmi ideolojiyi her türlü sorgulamadan uzak tutmak üzerinden tanımlamakta ısrar etti. Bu koşullar altında, Cumhuriyet ideolojisini demokratik yönde esnetmeyi iş edinmeyen, sosyal demokrasi söylemini bu işten sıyrılmak için bahane eden CHP değişiminin fazla bir karşılığı olamaz.
Diğer taraftan, CHP’nin ÖDP’leşmesini beklemek veya siyasi krizden çıkışı bu ihtimale bağlamak saçma olur. Nasıl muhafazakâr kitleler, öteden beri sağ partilere, sadece yoksulluk ve toplumsal sorunlar üzerinden destek vermiyor iseler, muhafazakârlık baskısından rahatsız olanlar da, CHP’ye sadece ‘sol’ çizgiye döndüğü için oy vermeyecekler. Ancak, bu ideolojik tercihlerin belirleyiciliği illa, ‘kötü’ veya ‘yanlış’ siyasal tutumlar olarak değerlenirilip, küçümsenmemelidir.
Kim ne derse desin, muhafazakâr kitlelerin Cumhuriyet ve laiklikle, bir ölçüde barışmaları, sağ partiler ve en son olarak da AKP üzerinden olmuştur. AKP’nin bu çerçevede gerilimi düşürme konusunda başarısız olmaya başladığı noktada, iş CHP’ye düşüyor. Cumhuriyet ve laikliğin de, muhafazakâr kitlelerle barışması, benzer bir şekilde CHP üzerinden olmalıdır. CHP’nin ve ona meyilli tabanın, tehdit altında olduğunu düşündükleri ‘Cumhuriyet’in kuruluş ilkeleri’ni güvenceye almanın yolunun, bu ilkelerin toplumsal barışı gerçekleştirecek yönde yeniden yorumlaması ile mümkün olduğunu görmesi gerekiyor.
Kürt siyasetleri için de benzer bir değerlendirme yapılabilir. Tüm sorunlarına rağmen, BDP Kürt siyasal hareketinin demokratik/meşru çerçeveye taşınması için önemli bir işlev görmektedir. BDP’nin, gerilimi düşürme konusunda başarısız veya yetersiz olduğu noktada, CHP bu konuda da işlev yüklenmek durumundadır.
Yok, Türkiye’nin tüm siyaseti CHP politikalarına endekslensin veya herkes kendi görüşünü bir yana
bırakıp umudunu değişen CHP’ye bağlasın, desteğini eksik etmesin demiyorum. Sadece, Türkiye’nin içine düştüğü siyasi krizi aşıp, demokratik siyaset ve/veya demokratik tartışmanın önünü açmak için, ‘değişim’ iddiası ile hareketlenen CHP’ye düşen sorumluluktan bahsediyorum. Siyasi tabloda oluşan ciddi gerilim ve boşluğa işaret etmeye, CHP’ye, bu boşluğu doldurmaya niyetli ve muktedir olduğu ölçüde karşılık bulacağı konusunda tavsiyede bulunmaya çalışıyorum.
—————————————————
(1) Cihan Tuğal, Passive Revolution, Stanford University Press, 2009/ Epeydir, münhasıran bu çalışma üzerine bir yazı yazmak istiyordum, bir türlü olmadı, şimdilik haberdar etmiş olayım. En kısa zamanda, gerisini de getirmeye çalışayım.
Radikal