Sizlere Cenab-ı Hak kavramından bahsetmek istiyorum.
Kur’an’da Allah’ın adı olarak üç tane isim geçiyor. Bunlar Allah, Hak ve Rahman. Bu üç isim Kuran’da Tanrı’ya verilen üç özel isimdir. Sıfat isim değildir, sıfat da değildir, direk özel isimdir. Kur’an’da Allah kendisinden Allah, Hak ve Rahman olarak bahsediyor.
Şimdi bunun inanan bir insan için önemi nedir? Eğer bir insan inanmış olduğu Tanrı’ya Hak diyorsa, Rahman diyorsa aslında ne demek istiyor?
Hak kelimesi Arapçadan Türkçeye tam olarak çevrildiğinde şu üç anlama geliyor. Adalet, gerçeklik ve eşitlik. Cenab da yüce anlamına geliyor. Dolayısıyla inanan bir insan Cenab-ı Hak dediği zaman, yüce gerçek, yüce adalet, yüce eşitlik demiş oluyor.
Demek ki Kur’an Hak kelimesini Tanrının adı yaptığına göre çok önemli bir kelime. Çünkü en çok sevdiğiniz, en değer verdiğiniz şeylere özel isimler verirsiniz. O verdiğiniz isimler sizin için çok değerlidir. O zaman inanan bir insan için tespit ediyoruz ki adalet, eşitlik ve gerçeklik çok önemlidir, bir numaradır. Kur’an’daki bir numaralı kavram bunlardır.
En temel kavram Allah’ın adıdır. Allah’a ne ad veriyorsanız sizin için en değerli olan şey odur. Siz inanan bir insan olarak Tanrınıza Hak demişsiniz. Yani adalet, gerçeklik, eşitlik demişsiniz. O zaman en çok gerçekçi, adalet konusunda kılı kırk yaran ve eşitlik konusunda en ileri noktada sizin olmanız gerekir. Çünkü Tanrınıza da bu isimleri veriyorsunuz. Sadece bu değil bir de Rahman var. Diğer bir ismi de Rahman. Rahman’da sevgi, merhamet ve şefkat demek. Demek ki bir inanan, inanmış olduğu Allah’a, Rahman adıyla sesleniyor ve Rahman diyor. Demek ki inanan bir insan için, en yüce diğer üç değerde sevgi, merhamet ve şefkattir. O halde Kur’an’daki Allah’a inanan bir Müslümanın sevgi dolu, merhametli ve çok şefkatli olması gerekir. Adalet konusunda kılı kırk yaran, eşitlik konusunda en önde ve dünyanın en gerçekçi insanı olması gerekir. Bunu yaptığınız zaman Kur’an’daki bir Müslümanın özelliklerini kazanmış oluyorsunuz.
Oysa ki dönüp şöyle inananlara ve Müslümanlara baktığımız zaman, yani Kur’an’daki Allah’a inananlara baktığımız zaman, dünyanın en gerçeklikten kopmuş, dünyanın en adaletsiz, en eşitliksiz ülkelerinin İslam ülkeleri olduğunu görüyorsunuz. En sevgisiz, en merhametsiz, en şefkatsiz işlerin Allah adına yapıldığını görüyoruz. Allah, Muhammed ve Resul siyah bayrakları altında, insanların inanmıyor diye katledildiğini görüyorsunuz. Kadınların aşağılandığını görüyoruz, cariye yapılıp satıldığını görüyoruz. Bütün bunlar Allah, Muhammed ve Resul bayrağı adı altında yapılıyor. İslam dünyası kan gölüne dönüşmüş vaziyette. Gaza namıyla birbirlerini öldüren dindaşlar görüyoruz. Din adına birbirlerini boğazlayan insanlar görüyoruz, tekbirler getirerek kafa kesen insanlar görüyoruz. Namaz kılmayanları kırbaçlayan, kadınlar dışarı çıkarken başını örtecek diyen, bir dini diktatörlükler dünyası görüyoruz.
Eline Allah adına iktidarı geçiren hemen din diktatörlüğüne dönüşüyor.
Şimdi buradan soruyoruz acaba bunlar hangi Allah’a inanıyorlar?
Kur’an’daki Allah’a inanıyorlarsa dünyanın en adaletli, eşitlikte en önde olan, en gerçekçi, en sevgi dolu, en merhametli, en şefkatli insanları olması gerekmiyor mu? Çünkü Allah’ın isimleri bunlar. Siz bu isimlere inanıyorsunuz, siz bu isimlere Tanrı demişsiniz, Allah demişsiniz. O zaman burada bir yanlışlık var. Ya Kur’an’daki kavramlar yanlış, ya da bunlar Allah’a inanmıyor.
Bunların inanmış olduğu Allah Kur’an’daki Allah değil, olamaz, olabilemez. Neden?
Çünkü Kur’an’daki Allah kendine Hak diyor yani, adalet, eşitlik, gerçeklik. Kendisine Rahman diyor yani, sevgi, merhamet, şefkat. Ama bunların tam zıddı yapılıyor. Bu tür hareketlerin nerede yapıldığını görüyorsanız, bilin ki orada Allah yoktur.
Bir gün bir haber okudum haberde şöyle söylüyordu:
Peru’da yağmur ormanlarının özelleştirilmesi olayına karşı Perulular gösteri yapmışlar. Özellikle Peru’da yerli Kızılderili kökten gelen gruplar gösteri yapmışlar. Gösterilerde 25 kişi ölmüş ve liderleri de yakalanıp içeri atılmıştı. Gösteriler esnasında yağmur ormanlarının Amerikan şirketlerine satılmasına karşı çıkan Perulu Kızılderili kökenli gruplar, vatandaşları, oranın halkı; Mülk İnka’nındır, tabiat, doğa yağmur, yağmur ormanları, ormanlar Tanrı’nındır, diye yürüyüş yapıyorlardı. Biz buna İslam kültüründe Mülk Allah’ındır diyoruz. Yani yerler, gökler ve ikisinin arasında bulunan her şey Tanrıındır, özel mülkiyetin konusu olamaz. İnsan için sadece alnından döktüğü ter onun hakkıdır. ”İnsana emeğinden başka hakkı yoktur” der Kur’an, Necm Suresi 39. ayetinde. Şimdi bu çerçevede yürüyüş yapıyorlar ve 25 kişi ölüyor.
Aynı anda Bu olayların olduğu aynı anda başka bir haber daha okudum, o haberde şöyleydi:
Suudi Arabistan’ın başkenti Mekke’de Kabe’nin bulunduğu yerde Kabe’nin örtüsü değiştirilmişti. Kabe’nin etrafında 120 kilo altın olan işlemeli Kabe’nin örtüsü indirilmiş, parçalara ayrılmış, gelen devlet başkanlarına ve prenslere hediye olarak dağıtılmış. Onun yerine, yeni 120 kilo işlemeli altının olduğu örtü Kabe’ye örtülmüştü. Kur’an-ı Kerim Tövbe Suresi 34. ayetinde der ki, ”Altını ve gümüşü biriktirenler, yani para biriktirenler, servet biriktirenler o biriktirdiklerini Allah yolunda, yoksullar için, muhtaçlar için harcamadıkları için, o biriktirdikleri dağlanarak , alınlarına, göğüslerine ve sırtlarına vurulacak ve onlara denilecek ki, tadın kendiniz için biriktirdiklerinizin azabını.” Tövbe Suresi 34. ayette altın biriktirenler, halktan para saklayanlar, kendine servet yığanlar, Kur’an-ı Kerim’de işte böyle tehdit ediliyor. Kabe’nin etrafına ise 120 kilo altının işlemeli olduğu örtü asılıyor. Eskisi çıkarılıyor, bari yoksullara verilse, oraya gelen devlet başkanları arasında paylaşılarak bölüşülüyor.
Şimdi Allah nerede?
Beytullah olduğu iddia edilen, Allah’ın evi olduğu iddia edilen 120 kilo altının asılı olduğu Kabe’de mi?
Yoksa, ”Doğa, tabiat Tanrının’dır, mülk İnka’nındır” diyerek, yağmur ormanlarının özelleştirilmesine karşı çıkan Perulu Kızılderililerin vicdanında mıdır?
Hak nerede? Adalet nerede? Eşitlik nerede? Gerçeklik nerede? Allah nerede?
Perulu Kızılderililerin vicdanındadır. Çünkü Kur’an’daki Allah’ın aslında mekanı yoktur. ”Yüzünüzü nereye dönerseniz Allah oradadır” diyor Kur’an-ı Kerim. Allah’ı Kabe’ye hapsedemezsin, Allah’ı İslam dünyasına da hapsedemezsin.
Babam derdi ki ; Ben Allah nerede? diye sorduğumda, nerede anarsan orada, derdi.
Demek ki; anmak, aramak, dert edinmek, vicdanın ve yüreğinin istediği yere gitmek…. bunları yaptığınız zaman Allah orada oluyor. Böylelikle Hak ve Rahman inanan gönüllerde arandığında, dert edinildiğinde, nerede diye kendini dağlara vurduğunda, Hz. Muhammed, Hz. Musa, Hz. İsa gibi tecelli ediyor ve insanların dünyasında görünüyor.
Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette. Umutla, direnmekle, barışla Amenna.