20 Nisan tarihinde Meksika Körfezi’nde British Petroleum’un (BP) sebep olduğu felaket, henüz tam sonuçları görülmemiş olmasına rağmen şimdiden tarihin en büyük endüstriyel kazalardan biri olarak adlandırılıyor.
Emperyalizm, güvenlik ve kâr: Yan yana durmuyor
1908 yılında Britanya etkisi altındaki İran’da Anglo-İran Petrol Şirketi olarak kurulan BP, Ortadoğu’da petrolü ilk çıkaran şirket oldu. Dönemin sömürgeci Britanyası’nın tüm nüfuzunu kullanarak Ortadoğu’da sınırsız bir güce kavuştu. Şirket gerek İkinci Dünya Savaşı öncesindeki sömürgeler döneminde, gerekse de savaş sonrası dönemde, başta İran’ın bağımsızlıkçı Başbakanı Muhammed Musaddık’ın darbeyle devrilmesi olmak üzere pek çok emperyalist müdahalenin baş aktörlerinden oldu.
1960’larla birlikte Ortadoğu’da bağımsızlıkçı hareketlerin gelişmesi ve birçok ülkede petrolün ulusallaştırılması, BP’yi belirli bir sınırın gerisinde durmaya zorladı.
“Başarı”nın kurbanı: İnsan ve çevre
1995 yılında John Browne’un baş yöneticiliğe atanmasıyla yükselişe geçen şirket, 2000’lerde de devam edecek stratejisini ortaya koydu: Agresif büyüme ve kâr bakımından riskli bölgelere girme.
1998 yılında ABD’li Amoco’yu, 2000 yılında Arco’yu ve 2001 yılında Burmah Castol’u “yutan” BP, orta büyüklükteki bir şirketten hızla büyükler ligine terfi etti. Bu dönemde “küçük” projelerle ilgilenmeyen BP, Browne’un tabiriyle “diğerlerinin yapmayacağı ya da yapamayacağını” yapmayı hedefledi ve “kârlı ama riskli” olanı seçti. Şüphesiz Browne’un risk tanımında çevre ya da insan hayatı değil, tamamen kâr oranı yer alıyordu; çünkü BP en çok büyüdüğü bu dönemde insan ve çevreyi hiç riske etmedi, hep feda etti.
Agresif büyüme ve görece riskli alanlara odaklanan ve bu alanlarda kârlı projelere imza atan BP, aynı zamanda “verimli işletme” olarak da petrol sektörüne öncülük etti. Yuttuğu şirketlerde binlerce insanı kapı önüne koyan şirket, tıpkı emek gücü gibi güvenliği de bir “maliyet” kalemi sayarak, kârını katlamak için bu alanda minimum tedbirle iş yapmayı ilke edindi.
Bu ilkenin sonucuysa, çalışanlar ve çevre için tam bir felaket anlamına geldi.
1999 yılında bir alt kuruluşu olan BP Exploration Alaska’nın Alaska’ya yasadışı biçimde katı atık depoladığı anlaşılınca, şirket 22 milyon dolarlık bir cezaya çarptırıldı.
Eylül 2004’te ABD’nin Texas City bölgesinde bulunan rafinerisinde bir patlama meydana gelen şirket, 2 işçisinin ölümüne neden oldu ve bir üçüncü işçi ağır yaralandı. Şirket, güvenlik ihmali nedeniyle 110 bin dolar para cezasına çarptırıldı.
Aynı rafinerideki kazanın üstünden henüz 6 ay geçmeden gerçekleşen ikinci kaza, tam anlamıyla felaketle sonuçlandı. 1934’te kurulan ve işçilerin “burada ölüm riski somuttur” dedikleri rafineride gerçekleşen patlamada 15 işçi öldü, 170 işçi yaralandı. Şirket, güvenlik ihmali nedeniyle 21,3 milyon dolarlık cezaya çarptırıldı.
Bu patlamadan bir yıl sonra, Temmuz 2005’te, eşiğinden dönülen facia, şirketin risk algısının nelere yol açabileceğini ortaya koydu. BP’nin Meksika Körfezi’nde bulunan Thunder Horse platformu, Karayipler ve Meksika Körfezi’ni etkisi altına alan Dennis Kasırgası’nın ardından adeta bir gemi gibi yana yattı. 1 milyar dolarlık yatırımla kurulan ve Körfez petrolünün yüzde 20’sini tek başına çıkarması planlanan platformun inşaatının yeni bitmiş olması ve henüz faaliyete geçmemiş olması, belki bugünkünü bile gölgede bırakacak bir facianın eşiğinden dönülmesini sağladı. Şirketin daha yüksek kâr kaygısıyla binlerce işçiyi ara vermeksizin çalıştırarak normalin altında bir sürede tamamladığı platformu eski haline getirmek için yapılan tamiratlar sırasında, petrol çıkarma sırasında sızıntıya neden olabilecek çok büyük inşaat eksikliklerinin de olduğu fark edildi.
Thunder Horse’un batmanın eşiğinden dönmesinde bir yıl bile geçmeden, Mart 2006’da, BP Kuzey Kutbu’ndaki en büyük petrol sızıntısına neden oldu. BP, 1 milyon litre petrolün Alaska’ya sızarak bir çevre felaketine yol açmasına neden oldu.
Ekim 2009’da ABD Federal Güvenlik ve Sağlık Kuruluşu, Texas City’deki rafinerisinde gerçekleştirdiği 709 adet ihmalden ötürü şirketin 87,4 milyon dolarlık cezaya çarptırılmasını önerdi.
20 Nisan’da gerçekleşen felaketin henüz iki hafta öncesinde BP, Texas City’deki rafinerisinin filtre sisteminde bir ay süren bir aksaklıktan ötürü çok miktarda zehirli gaz atığın havaya karıştığını kabul etmişti.
20 Nisan’da gerçekleşen ve 11 işçinin ölümüyle sonuçlanan Deepwater Horizon platformu patlamasıysa, şimdiden en büyük çevre felaketlerinden biri olarak tarihe geçti. Kazanın sebep olduğu sızıntının halen sürüyor olması, felaketin boyutlarını katladığı gibi, boyutlarını da ölçülemez kılıyor. Tahminlere göre halen günde 5600 ila 9300 metreküp petrol denize sızıyor. Sızıntı, şimdiden İstanbul’un yüzölçümünden daha büyük bir alanı kaplamış durumda.
Sızıntının bir diğer boyutunu da medyada son dönemde daha çok sözü duyulan “çevre duyarlılığı”nın mahiyeti oluşturuyor. Dünyanın en büyük çevre felaketi sürerken, felaket haberlerinin radyo ve televizyonlardaki çevre programlarında değil, daha ziyade ekonomi haberleri arasında yer bulması dikkat çekiyor. “Çevreci” programların BP’nin finansal desteğini keseceği korkusuyla haberi gündeme getirmemesi dikkat çekiyor. Hatta, İngiliz kamu yayın kuruluşu BBC, BP’nin sponsorluklar yoluyla ağırlığını arttırdığı sanat alanındaki varlığını protesto eden bir grup İngiliz aydına karşı, “BP’nin sanata desteğini” savunan programlar yaparak bu alanda en ileri giden örneği sergiledi.