Onlar, ağartılmış kot modasının binlerce mağduru. Kot firmaları onların bedeni üzerinden milyarlar kazanıp, servetlerine servet eklerken, onlar ise 120-600 TL maaşla sigortasız, tedbirler alınmadan çalışmaya mahkûm edilen, ölümcül hastalığa yakalanan kot kumlama işçileri. Birçoğu hayatının baharında, 12-15 yaşında bu işe başlamış. Birkaç yıl sonra hastalığı tespit edilen binlerce silikozis hastası, tedavisi olmadığı için ölümü bekliyor. Tek istekleri ise geride bırakacakları devletin sahip çıkılması.
Ölümcül silikozis hastalığına yakalanan kot kumlama işçileri her geçen gün birer birer hayata gözlerini yumuyor. Akciğer nakli dışında herhangi bir tedavisi bulunmayan bu hastalığın kurbanları dün Ankara’da üç günlük oturma eylemi başlattı. Hepsinin öyküsü bir diğerinin aynı. İşsizlikten, yoksulluktan dolayı memleketten yollara düşüp bu işi buldular. Birçoğu henüz çocuk yaşta, 12 yaşında bu işe başladı. Bir iki yıl içinde hastalıkları belirdi ve nefes almakta, hareket etmekte zorlanmaya başladılar. Gün geçtikçe ciğerlerini saran kumlar bedenlerini eritiyor. Bu nedenle başka işte çalışamayan silikozis hastaları ile birlikte ailelerin de hayatları kararıyor. Seslerini duyurmak ve sorunlarına çözüm bulunmak için Ankara’da kamp kurdular. İşçilerle, neler yaşadıklarını, düşüncelerini ve taleplerini konuştuk.
50 KURUŞLA GELEN ÖLÜM!
Sinoplu Durmuş Demirkol; 40 yaşında ve üç çocuk babası. Kot kumlama işinden aylık 400 TL maaş alıyordu. Hastalığı 2005’in Kasım ayında ortaya çıktı. Hastalığa yakalandığını öğrenince işi bırakan Demirkol, tedavi masraflarını beş yıldır eş dost dayanışmasıyla karşılayabilmiş. Şimdi yine akrabalarının ve çevresinin yardımlarıyla yapılacak olan akciğer nakli için sırasını bekliyor. Nakil için yurtdışından ilaçlarını bile temin etmiş, tek isteği ölmeden nakil sırasının kendisine gelmesi. Ankara’ya 2008’de bu hastalıktan 25 yaşında yaşamını yitiren kayını Beytullah Özkaya’nın fotoğrafıyla gelen Demirkol’un birlikte aynı iş yerinde çalıştığı kayını iki yıl bu hastalıkla boğuştuktan sonra yaşamını yitirmiş. İkisi de İdeal Tekstil’de fason bir şekilde çalışıyordu. ‘İşveren gerekli önlemi sağlasaydı, 50 kuruşluk yerine kaliteli maskeleri alsaydı bu hastalığa yakalanmazdık’ diyerek, bu 50 kuruşluk maskelerin de tozu önlemediğini ve yutmak zorunda kaldıklarını söylüyor.
‘ÖLECEĞİMİ BİLİYORUM’
Bitlisli Mehmet Bekir Başak; 39 yaşında 7 çocuk babası, ailesiyle birlikte İstanbul’da yaşıyor. Çocuklarının en büyüğü 21, en küçüğü ise 6 şaşında. Ölümcül hastalığa neden olan işten aylık 590 TL maaş alıyordu. Hastalığı 2006’da ortaya çıktı. Ardından işten ayrıldı. Tedavisini zar zor sürdürebildiğini belirten Başak, ‘Film çektiriyoruz, hap alıyoruz ama hiçbir faydası yok. İlaçlar sadece rahatlatıyor’ diyor. Dokuz kişilik ailede tek çalışan evin en büyük çocuğu. Bekir Başak üç yıldır hastalığı nedeniyle hiçbir iş yapamıyor. Röportajımız sırasında sık sık öksüren Başak’ın fiziki görünümünden de anlaşıldığı üzere hastalığı ileri seviyelerde. Gözleri dolarak, ‘Öleceğimi biliyorum. Çocuklarım da bunun farkında’ diyor. O da ciğer nakli için başvurmayı düşünmüş ancak bu tedavi için 175 bin euroya gerek var. ‘Devlet bunun bir kısmını karşılıyor ama geri kalanını da karşılayacak durumda olmadığım için nakil sırasına yazılamadım’ diyerek yardım istiyor. Öncelikle sağlık talebinde bulunan Başak, ‘Bari çocuklarımız perişan olmasın. Malulen emeklilik hakkı istiyoruz. Devlet nasıl bu işlerin yapılmasına izin vermişse öyle de bu işe son vermeliler’ dedi.
TAŞLIÇAY KÖYÜNDE 300 SİLİKOZİS HASTASI GENÇ VAR
Bingöl’ün Karlıova ilçesine bağlı Taşlıçay ve Toklular köyleri. 1990’lı yıllarda birkaç köylünün çalışmak için gittiği İstanbul’da bulduğu kot kumlama işi, köyün işsiz gençlerinin de dikkatini çekti. Bunun üzerine köyün hemen hemen bütün gençleri en küçükleri 12 yaşında olmak üzere İstanbul’a bu işte çalışmaya gider. Ancak hiçbiri bu işin sonunun ölüm olduğundan haberdar değildir. Ta ki birkaç yıl sonra bu hastalık belirene kadar… Şimdi Taşlıçay köyünde yaklaşık 300 silikozis hastası genç bulunuyor. Hepsi çürük raporlu. Hiçbir işte çalışamıyorlar. Birçoğu evli ve bir veya iki çocukları var.
’12 YAŞINDA BAŞLADIM’
Şahin Oral, 22 yaşında: ‘İstanbul’a bu iş için 1994’te, 12 yaşındayken gittim. Mahmut Bey’de Ustop ve Mavi Jeans gibi hemen hemen bütün ünlü markalarda çalıştım. İşe başlarken sigorta nedir bilmiyorduk o nedenle sigorta yapmadılar. İlk işe başladığımda 120 TL, 2004’te ise 600 TL maaş alıyordum. 2004’te bazı arkadaşlarımız öldü. Bende de 2004 yılında ortaya çıktı bu hastalık. O zaman işi bıraktım. Doktorlar ‘hiçbir tedavisi yok’ diyorlar. Hastaneye hiç yatmadım, gitmek de istemiyorum. Askerlik için çürük raporu aldım. Akçiğerimde biraz kum var ama bütün ciğerimi etkiliyor. Tedavisi varmış ama yapılamıyormuş, bu nasıl oluyor anlamıyorum. Şuan hiçbir iş yapmıyorum, evde oturuyorum. Babam 50 yaşında benim ona bakmam gerekirken, o bana bakıyor. Bu hastalığın bir tedavisi yoksa bize aylık bağlasınlar.
SARI MASKELER
Burhan Yeniak, 21 yaşında: ‘Memlekette iş olmadığı için daha önce bu işte çalışanlar aracılığıyla İstanbul’a gittim. Bu işe başladığımda çok küçüktüm, 13-14 yaşlarındaydım, işin böyle tozlu, pis, beni hasta edeceğini bilmiyordum. Esenyurt’ta, Başarkan Rodeo firmasında çalıştım. 250 TL maaş alıyordum, sigorta yoktu. Çalıştığım yer çok küçüktü, bu nedenle de çok fazla toz oluyordu içeride. O küçük sarı maskeler var ya, işte ondan veriyorlardı bize ama hiçbir faydası olmuyordu. Bazen iki tane takıyorduk ama nafile. Yemek yerken ağzımızdan kumlar çıkıyordu. İki yıl çalıştıktan sonra bu hastalığa yakalandım. Bizler artık herhangi bir işte çalışamıyoruz. Bu nedenle devlet bize yardım etsin. Maluliyet maaşı bağlasın. Kimse bize bu işin böyle olduğunu söylemedi o zamanlar. Bilseydik gitmezdik.
”HİÇBİR İŞTE ÇALIŞAMIYORUM’
Erdal İnal, 29 yaşında: ‘Evliyim iki çocuğum var, biri iki diğeri üç yaşında. Köyde iş yok mecburen çıktık İstanbul’a çalışmaya gittik. Bu işin böyle zararlı olduğunu bilmiyorduk. Güngören’de çalıştım. 500 TL maaş alıyordum, sigortamızı yatırmıyorlardı. Hastalığa 2004’te yakalandım. Çok tedavi gördüm Erzurum’a gittim. Ama boşuna… artık hiçbir işte çalışamıyorum. En ufak bir işte hemen nefes zorluğu çekiyorum. Geçimimizi babam sağlıyor. Ben öleceğim, bunu biliyorum. Ama arkamda kalan çocuklarım perişan olmasın, devlet onlara sahip çıksın. Karlıova’dan buraya geldik, bu talebimizi söylemek için. Bizi görsünler yardım etsinler. Benim amcaoğlu var o da bu hastalıktan öldü. Onun da bir çocuğu vardı. Köyümüzde yaklaşık 300 kişi bu hastalığa yakalandı.
‘BÖYLE OLDUĞUNU BİLMİYORDUK’
Ergin Yetkin, 26 yaşında: ‘Evliyim üç yaşında bir çocuğum var. Bizim köyde en az üçyüz hasta var. Ben de İstanbul Güngören’de Fırat Tekstil’de çalıştım. Sigortasız 600 TL maaşla çalışıyordum. 1999’da başladım 2004’te bıraktım. Hastalığa 2004’te yakalandım. Benim ciğerimde de lekeler var. Tedavisi, ilacı yok. Şimdi hiçbir iş yapamıyoruz. Bize babam bakıyor. Devlet bize bir el uzatsın, yardım etsin. Köyde önce bir iki kişi bu işi buldu maaşı iyi diyerek bizi de götürdüler. Böyle olduğunu bilmiyorduk.
SİLİKOZİS HASTALIĞI
Akciğerleri saran bir hastalık olan silikozis, Türkiye’de kot kumlama işçilerinde görülüyor. Hızla tedavi edilmezse ölümcül sonuçlar doğuruyor. Dünyada ilk kez 1930’larda, maden işçilerinde teşhis edildi. Tekstil sektöründe ilk kez 2004’te Türkiye’de ortaya çıktı. 2004’ten itibaren hasta sayısı ve ölümler gün geçtikçe arttı.
Şu an teşhis edilmiş yaklaşık 600 silokizis hastası bulunuyor. Kot kumlama işinde altı aylık bir çalışma bile bu hastalığa yakalanmaya yetiyor. Bu hastalık akciğerlerde fibrozis denen bir çeşit katılaşmaya neden oluyor. Belli bir dönemden sonra işçi kumlama işini bıraksa bile hastalık durmuyor. Solunum giderek bozuluyor ve hastalık ölümle sonuçlanıyor. Hastalığın şuanda bilinen bir tedavisi bulunmuyor. Akciğer nakli yapılsa bile bazen hastalık devam edebiliyor.
NASIL ÇALIŞIYORLAR?
Kot atölyelerinde işçiler günde ortalama 12 saat çalıştırılıyor. Atölyelerde kotlar basınçlı kumla ağartılıyor. Özel bir kum, kuru hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutuluyor ve kotaşındırılıyor. Bu uygulama sırasında solunan yoğun silika tozu, akciğerde silikozis hastalığına yol açıyor.Kumlamanın yapıldığı atölyeler genelde 4-5 metrekarelik alanlarda yapılıyor. Buralarda kota kumu püskürten ustaların yanı sıra, kumu yerden toplayıp tekrar kompresörün tankına dolduran çıraklar da çalışıyor. 13-14 yaşındaki çıraklar da ustaları gibi sigortasız ve kaçak çalıştırılıyorlar.
KOT KUMLAMADA KİMLER ÇALIŞIYOR
Bu işte de her zaman olduğu gibi genellikle Kürt işçiler ve ülkelerindeki savaştan, açlıktan, yoksulluktan kaçıp Türkiye’ye sığınan insanlar çalışıyor. Buralarda çalışan işçilerin kalacak yerleri de olmadığı için atölyenin üstüne yapılan asma katlarda yatıp kalkıyorlar. Bu işçiler çalışırken yetmiyormuş gibi bir de uyurken silikozis solumak zorunda kalıyorlar.
VERİLERLE SİLİKOZİS HASTALARI
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın tahminlerine göre, 1980’lerin sonlarında başlayan kot kumlama işinde şimdiye kadar en az 10 bin tekstil işçisi çalıştırıldı. Sadece Bingöl’ün Karlıova ilçesinin, Taşlıçay ve Toklular köylerinde, neredeyse her evde bir silikozis hastası bulunuyor. Sağlık raporu almış hasta sayısı 200’ü geçiyor. Yanlış teşhis konmuş ya da hâlâ doktora gitmemiş işçilerin bir kısmı, hastalıklarının nedenini bilmediğinden, aynı koşullarda çalışmaya devam ediyor. Hastalığı henüz teşhis edilmemiş ya da yanlış teşhis edilmiş işçiler olduğu için silikozis hastalarının sayısı tam olarak bilinemiyor. Ancak tetkike gelen işçilerin yarısının hasta olduğu görülüyor. Yani şu anda, en az 5 bin kot kumlama işçisi silikozis hastası. Sadece İstanbul’daki üç büyük hastanede 2008 yılının ilk yarısında 100’e yakın silikozis hastası kot işçisi yattı. Polikliniklerde, ayakta tedavi gören işçiler bu sayıya dâhil değil.
Son 1 yılda, sadece İstanbul’da silikozise bağlı 20’den fazla ölüm tespit edildi. Gerçek sayının bunun çok üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Sinop, Tokat, Bingöl, Diyarbakır, Siirt, Erzurum, Zonguldak ve Çorum’da da kot kumlama sonucu akciğerleri iflas edip memleketlerine dönen çok sayıda işçi var.
Sadece Erzurum, Kars ve Bingöl’de binin üzerinde Silikozis hastası kot işçisi var. Batman, Bitlis ve Diyarbakır’daki hastaları da eklersek sayının 2 bini bulacağı tahmin ediliyor. Azeri, Moldavyalı, Gürcü, Romen birçok yabancı işçi, kaçak, sigortasız olarak çalıştırıldı. Hastalanan bu işçiler tedavi olabilmek için memleketlerine döndü. Bu ülkelerdeki hastaların da her geçen gün yaşamını yitirdiği belirtiliyor.
NASIL ÖNLEM ALINMALIYDI
Kot kumlama sırasında kullanılan basit ağız maskeleri hiçbir koruma sağlamıyor. Astronot kıyafetinebenzer, dışarıdan havalandırılan ya da hava tüpleri kullanılan, tüm vücudu örten özel giysilerin giyilmesi ve aynı zamanda kumlama yapılan alandan toz yayılmasının engellenmesi şart.Kotların kumlama yönetimi ile ağartılması işlemi, Avrupa’da tamamen kapalı cam kutularda, uzaktan kumanda ile yapılıyor. Silikanın serbest havada solunacak şekilde kullanımı 1950’den beri yasak. Ancak bu yasakla birlikte üretim ne yazık ki işgücünün çok daha ucuz olduğu Türkiye, Bangladeş, Suriye gibi ülkelere kaydı.
İŞÇİLERİN TALEPLERİ
*Sağlık Bakanlığı, kot kumlama işinde çalışmış herkesin, göğüs hastalıkları hastanelerine ulaşması için ülke çapında bir kampanya başlatmalı,
*Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, sigortası olup olmadığına bakmaksızın tüm silikozis hastalarının hastalıkları oranında sosyal güvenlik haklarından yararlanmalarını sağlamalı,
*Adalet Bakanlığı, silikozis hastalarını mahkeme giderlerinden muaf tutmak üzere acilen bir genelge çıkarmalı,
*Hükümet, denetim görevini yapmayan kamu görevlilerinin soruşturulmasına engel olmamalı, yargılanmalarını engellememeli,
*Silikanın havada solunabilecek şekilde serbest kullanımı, yalnızca kot kumlama işinde değil, tüm sektörlerde yasaklanmalı.
Sercan Kaya /ANF