Farklılıkları, ayrıksılıkları tolere eder, ‘hoşgörürüz’; hoşgörmenin aslında yukarıdan görme olduğunun farkına var(a)madan. Kuşkuyla bakmanın ve tahammülsüzlüğün eksik olmadığı bu hoşgörü kültürümüz, “böyle kabullenmeyi” de barındırır içerisinde. Göçmen yazar Âmin Maalouf son kitabı Çivisi Çıkmış Dünya’da anlattığı gibi, “… Bu şekilde hareket edilmiştir, çünkü “o insanlar” “ bizim” gibi değildir. Öteki’ne karşı gösterilen bu “saygı”nın bir tür küçümseme olduğunu ve bir tiksinmeyi yansıttığını anlamamak için her türlü duyarlılıktan yoksun olmak gerekir”.
Türkiye’de yalnız başına yaşayan Somalili kadın mültecilerin dramı, bilinen kadın dramlarına benzese de bilinenlerden 3 kat daha vahim. Bir yandan mülteci olmanın formatladığı marjinalleştirilen kimlikler, diğer yandan siyahî olmanın omuzlara yüklediği çekilmez ağırlık ve bir de umuda yolculuğun sürekli belirsizlik sürecinde olması kederin en büyüğünü yaşatır bu teni gibi bahtı da kara kadınlara. Kaçtıkça kurtulamadıkları yoksullukları, suratlarından okunan çileleri ve her an gelebilecek bir kara haber öncesi sessizlikleri ile Somalili kadınları en çok da Orta Anadolu insanı tanıyor bir süredir. İlgili kurumlar Somalileri yerleştirirken kontrol edilmeleri kolay olsun diye Konya, Niğde gibi şehirleri tercih ediyorlar. Buraların ilk “esmer tenlileri” olan Somaliler için bu diyarlarda hayatın, camdan bir evde yaşamaktan farkı yok.
Tek ağrı kesicileri evlatları
Varılan her yerin bir geçiş noktası olduğu ve eve geri dönmenin hayallerinde bile yer bulamadığı Somalili kadınlar için görünürlük, kederlerinden ve gerçekliklerinden değil, yabancılıklarından, farklılıklarından ibaret. Siyah olmaları nedeniyle görünmeme çabası, istismara açık ve korunmasız olmalarıyla da birleşince kaçınılmaz biçimde tedirgin ve bezgin bir yaşam sunuyor bu kadınlara Türkiye şehirlerinde. Üzerlerindeki bir çift göze ve işaret parmaklarına artık alışmaya başlasalar da bu alışkanlık ayağı sıkan bir ayakkabı gibi sürekli acı verir. Ta ki kaldığı yere gelip ayakkabıyı çıkarana kadar.
Öte yandan kendilerine AIDS’li, uyuşturucu kaçakçısı gibi muameleler yapılmasını geçin. Hayatında ilk defa okula gönderdiği çocuğunun, hem de ilk gün diğer çocukların kendine maymun taklidi yapması yüzünden ağlayarak eve geldiği ve bir daha o okula gitmek istemediği bir ana olmanın dayanılmaz ağırlığı sizce ne kadar ağırdır? Kimsesiz bir kadının tek ağrı kesicisi evlatlarıdır. Evladını mutlu edemeyen bir kadının bırakın umutlu olabilmesini sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesini dahi beklemek ne kadar mümkündür?
Bu kadınları Somali’den koparan nedir?
Küresel suç örgütleriyle işbirliği içerisinde ülke doğal kaynaklarını kontrollerinde tutan düzensizlik taraftarı Habar-Gidir ve Majerteen aşiretleri tarafından paylaşılmış durumda olan Somali’de ülke nüfusunun neredeyse 8’de 1’i gelişmiş ülkelere göçmüş durumda. Bu iki aşiret dışındaki grupların herhangi bir sosyal, ekonomik etkinlikte bulunmaları yasak ve toplu öldürme olayları her geçen gün artıyor. Somali El Kaidesi El Şebab da kıyımların diğer bir cephesi. Batı’nın bu vahim durumu görmezden gelmeye devam ettiği Somali’de göçmen olmayanın tek çıkar yolu da korsanlık olarak görülüyor.
Günlük çatışmalar neticesinde onlarca erkek sokak ortasında veya bir iş yeri bombalamasında öldüğünde kadınları için tek çıkar yoldur göçmek. Çünkü Somali’de yalnız bir kadının yapacağı hiçbir iş olmadığı gibi tecavüz, kaçırma gibi olayları geçelim yalnızlıkları bile kabul edilebilir değil. Bu nedenle kitlesel kaçışların yanı sıra bu kadın göçleri de had safhada Somali’de. Peki, yalnız bir bayan parayı nasıl bulur da kaçar? Bu ülkede insan ticareti/kaçakçılığı artık bir sektör olmuş. Yeraltı bankalarının yanı sıra kaçakçılara ileriye dönük borçlanma yoluyla da Batı’ya gidebilmek mümkün. Batı’da onların işlerinde yıllarca çalışıp borçlarını ödüyor, sonra da kendi yoluna bakıyorlar.
Türkiye’dekiler bunların şanssız olanları. İtalya’ya, İspanya’ya geldik sanıp İzmir’de, İstanbul’da gözünü açanlar. Bu kez de farklı bir prosedür uygulanıyor. Büyük bir çoğunluk kaçak yolculuğa Yunanistan’a giderek devam ediyor veya ulaşamadan denizde ölüyor. Bir kısım da Birlemiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne müracaat ederek, 3. ülke yerleştirme işlemlerini deniyor. Yani Somaliler için Türkiye, transit bir güzergâh ve adeta bir bekleme odası. Bu odadayken yaşadıkları ile odadan çıktıklarında yaşadıkları arasında pek bir fark olmadığını da belirtmek gerek.
Göç etme hakları ellerinden alınamaz
Batı göç politikasını sertleştirip, göçmenlere karşı duvarını iyice yükseltirken bu insanların göç etmemelerini bekliyor ki bu rasyonellikten yoksun mantıksız bir tutum. Göç etmek bu insanlar için bir zorunluluktur ve göç hakkını ellerinden almak imkânsızdır. Küreselleşen göç trafiğinin en hassas gruplarından olan, erkeklik hamasetinin can çekiştirdiği yalnız bayanların bugünkü durumu 21. yüzyıl insanının utanç verici umursamazlığının bir ürününden başka bir şey değil. Bu insanların vatanından kopmasının arkasında çatışma ve zulümler olmakla birlikte bu da sıklıkla yoksulluğun ve eşitsizliğin doğurduğu bir durum. Çünkü yoksulluk, özellikle yaşam standartlarında geniş uçurumların bulunduğu yerlerde çatışma ve yerinden edilme için uygun zemini hazırlıyor.