Kapitalizmin büyük ekonomik krizinin, artık herkes tarafından, “Kriz var!” diye kabul edilmesinin üstünden iki yıla yakın bir zaman geçti.
Bu süre içinde, kamuoyunda sisteme karşı güvensizlik bir gerilime dönüşmeye başladığında, kapitalizmin akıl hocaları çıkıp; “Krizi aştık aşıyoruz; refah günleri yakın!” “Tünelin ucu göründü!” müjdeleri verdiler. Ama her seferinde yeniden yeniden “kara çarşambalar”, “kara cumalar”, “kara pazartesiler” … bu yaldızlı propagandayı bozdu!
Bir süreden beri yine benzer bir süreç işliyor. Tam da artık sermaye propagandacıları yeniden “Dünya ekonomisi büyüyor”, “Kriz aşılıyor”, …. içerikli atıp tutmaya başlıyorlardı ki; Yunanistan çöktü!
Bırakalım şu sektör bu sektörü, bankaları, ticareti; devletin iflası konuşulmaya başlandı. Nitekim tartışmalar Yunanistan’ın çok sayıdaki adalarını satışa çıkartıp borçların ödemesine kadar geldi!
Ama çöküntü Yunanistan’la da kalmayacak gibi görünüyor. İspanya, Portekiz, İtalya, hatta İngiltere’nin bu çöküşün kuyruğunda olduğu konuşuluyor. Ama bir yandan da sade “çöken” ve “muhtemelen çökecek” denilen ülkelerde değil; bütün ülkelerde kriz, muhtemel biri kriz dalgasına göre önlemler (*) alınıyor.
Ama önlemler diye o kadar patırtı edildikten ve kapitalizmin tarihi boyunca, burjuva iktisadının, krizden çıkış için aldığı ders ve çıkardığı sonuç; işçilerin emekçilerin ücret ve maaşlarını düşürme (dondurma), ikramiyeleri tırpanlama, kazanılmış hakları biçme, sağlığı, eğitimi ve öteki kamu hizmetlerini paralı hale getirme gibi tümü de emekçi yığınlara çıkarılacak faturalardır. Vergi muafiyetleri, soysal güvenlik fonlarının yağmaya açılması, hazine ve merkez bankasının ucuz kredileri ise patronlar takımına!
Kapitalist ideologların krizden çıkışa buldukları çare bu!
Oysa “bu çözüm” için ne burjuva iktisatçısı, ne de uzman vb. olmak gerekmez. Eğer bırakılsa patronlar bunu kendilerince zaten çözerlerdi. Çünkü patronların en aptalı bile bilir ki; işletme eğer kârlarını artıracaksa, işçiye daha az ücret verip daha çok çalıştırmanın bir yolunu bulmalıdır!
Kapitalist iktisatçılar ve uzmanlar takımı ile burjuva hükümetlerin onca patırtıdan sonra dönüp dolaşıp geldikleri “çözüm” budur!
“Kriz kapitalizmin krizi”dir ama kapitalizm kapitalizm olarak kaldıkça; krizin yükünün emekçilere yıkılması için kapitalist hükümetler her yola başvuracaktır. Bugün de öyle yapıyorlar.
“Bize ne kapitalizmin krizinden der ve öyle durursak!” işsizlik ve yoksulluk derinleşecek, emekçilerin sefaleti büyüyecek; lümpenlik, serserilik ahlaki yozlaşma emekçileri de pençesine alacaktır.
Bu yüzden emekçilerin çözümü; elbette kapitalizmin krizinin yükünü kapitalizmin kaymağını yiyen kapitalist sınıfa yıkmayı esas alan; dolayısıyla da kapitalizmin krizinin derinleştirilerek, emekçilere iktidar yolunu açan bir stratejiye dayanmak zorundadır.
Burada kriz önlemlerinin ilk elden muhatabı olan sendikacıların tutumu elbette önem kazanmaktadır. Eğer gelen kriz dalgası karşısında da bir önceki krizde olduğu gibi, “Krizin yükünü kabul etmeyeceğiz” edebiyatı yapılırken arkadan dolanıp bu yükün emekçilere yıkılmasının suç ortaklığı yapılmayacaksa; elbette krizin yükünü kapitalistlere yıkan bir mücadele stratejisi etrafında birleşip mücadele bayrağı açmak zorundadırlar.
Elbette kriz uluslararası olduğuna göre mücadelesi de uluslararası olmak durumundadır. Onun için de “Bizde de kriz olsun da ondan sonra mücadele edelim” denemez. Tersine Türkiye’de bugün kriz önlemleri zaten uygulanmaktadır. Yunanistan ya da İspanya’da krizin tepe noktasına vurması, bizde de yeni önlemleri gündeme getirecektir. Kur dalgalanmaları, borsa üstünde spekülasyonlar da sonuçta emekçilerden alıp sermayeye vermenin yöntemi olarak hızlanmış bulunmaktadır.
Bunlar emek cephesi için uyarıcı olmalı ve kriz yükünü reddetme mücadelesi yenilenmelidir. Aksi halde 26 Mayıs’ta sendika yöneticileri kastına yönelik öfke daha da büyür.
(*) Gazetemizde bugün başlayan Ekonomi Editörümüz Bülent Falakoğlu’nun hazırladığı dosya bu konuya ışık tutuyor.
Evrensel