İbrahim Varlı
“İç savaşa gidiyoruz.” İsrailliler bugünlerde ruh hallerini en yaygın şekilde böyle ifade ediyor. Mevcut Devlet Başkanı’ndan eski Başbakan ve savunma bakanına, ordu içindeki yedek askerlerden muhalefet liderlerine hemen herkes “iç savaş-çatışma” açıklamasıyla, bu yöndeki endişelerini açıkça dile getirdi.
Otoriter sağcı-muhafazakâr zihniyetin kendi bekası uğruna bir ülkeyi nasıl da felaketin eşliğine sürükleyebileceğinin son örneği olan İsrail diken üstünde.
Ülke tarihinin en sağcı hükümetinin yargı düzenlemesine karşı 5 Ocak’tan bu yana 7 aydır kitlesel protestolar sürdürülüyor. Buna rağmen yargının yetkilerini sınırlayan, Yüksek Mahkeme’nin yürütme üzerindeki denetimini kaldıran yasanın bir kısmı Parlamento’dan geçti.
‘Sivil itaatsizlik’ eylemleri, binlerce kişinin Tel Aviv’den Kudüs’e yürümesi, iç çatışma endişeleri de “Bibi”ye geri adım attırmadı. İkiye bölünen toplumda kavgalar, gerilimler yaşanırken “Bibi” lakaplı Netanyahu “seçilmiş hükümetin yönetebilmesini ve devlet organları arasında dengeyi sağlamak” gerekçesiyle tasarıyı geçirdi.
İÇ SAVAŞ ENDİŞESİ
Başbakan Benjamin Netanyahu liderliğindeki sağ koalisyon hükümetinin yargı düzenlemesi ülkeyi resmen ikiye bölmüş durumda.
Son olarak eski Başbakanlardan Ehut Olmert, “Bu daha önce hiç olmadığı kadar ciddi bir tehdit. İç savaşa doğru gidiyoruz. Hükümet, İsrail demokrasisinin temellerini tehdit etmeye karar verdi ve bu bizim ne kabul ne de tahammül edebileceğimiz bir şey” dedi.
Ajanslara da düştü; Ordu içerisinde de büyük bir rahatsızlık var. On binden fazla yedek asker, protesto için gönüllü ordu görevini bırakacaklarını açıkladı. Siyaset, ordu, güvenlik, ekonomi ve yargıda üst düzey görevlerde bulunmuş isimler de, hükümetin yargı düzenlemesine karşı olduklarını açıklamıştı.
“Diktatörlüğe hayır” diyen emek örgütleri de sık sık greve gitti, gitmeyi de sürdürüyorlar.
İlk olarak 18 Mart’ta eski İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, “İsrail’de bir iç savaş çıkmasından korkuyorum. Bunlar öfkeden kaynaklanan kehanetler değil, gerçekçi sözler. Halkımın içinde yaşıyorum ve nasıl parçalandığımızı görüyorum” açıklamasıyla endişesini dile getirmişti.
Devlet Başkanı Isaac Herzog da Netanyahu hükümetini, ülkeyi Yahudiler arasında bir iç savaşa sürükleyebileceği noktasında uyarmıştı.
ABARTILI UYARILAR MI?
İç savaş-çatışma açıklamaları abartılı gelebilir belki. Ancak toplumsal bir kırılmaya yol açan bu tarz köklü değişimlerin ne tür krizlere, darbe kalkışmalarına, parlamento-kongre baskınlarına yol açtığını Brezilya, ABD örnekleriyle hatırlamak mümkün.
Tam da bu nedenle, sürekli savaş halindeki bir ülkenin –İsrail- olası bir iç çatışmaya sürüklenmesi endişeleri yersiz değil.
Eski hükümet sözcüsü Uri Dromi, Netanyahu’nun ‘çok ileri gittiğini’ kaydedip “adeta artık yeter diyen volkanik bir enerjiyi serbest bıraktığını dile getirirken aylardır dinmeyen ve birikerek çoğalan öfkeye de işaret etti.
DÜZENLEMENİN ARKA PLANINDA NE VAR?
Körfez sermayeli Şarkul Avsat’ta yer alan analizde belirtildiği gibi aylardır süren protestolara, yapılan grevlere, sivil itaatsizlik eylemlerine, uluslararası arenadan yükselen eleştirilerle rağmen neden Netanyahu açık bir savaşa girmiş durumda? Bu savaşın sokağa yansıması, sokağı şiddetli bir çatışmanın eşiğine getirmiş durumda.
Peki neden Netanyahu bu savaşa girişmiş halde? Yargı “reformu” adı verilen düzenlemenin arka planında ne var?
1-Yargıdan kurtulmak: İsraillilerin çoğu aynı fikirde: Netanyahu’nun öncelikli kaygısı yargılanmaktan kurtulmak. “Bibi” görev sırasında da pek çok soruşturma geçirmiş, eşi de dahil kendisi soruşturulmuştu. Hakkında açılan dosyalar kapanmış değil. Yolsuzluk, usülsüzlük suçlamaları çok rahat bertaraf edilecek.
2- Otoriter rejim inşa etmek: Bir diğer neden de “otoriter bir rejim” inşa etme sevdası. Kudüs Hebrew Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tamar Megiddo, geçen günlerde BirGün’e konuşmuş reformla birlikte “otoriter bir İsrail” inşa edilmeye çalışıldığını belirtmişti. Otoriter inşayla birlikte aşırı sağcı iktidar daha hızlı ve kolay kararlar alabilecek, bunun için yargıya hesap vermekten kurtulacak. Yüksek yargı İsrail’de “anayasa”nın yerini dolduruyor. Örneğin yasadışı yerleşim yerleri inşa etmek, Filistin’e operasyonlar yapmak, komşu ülkelere saldırmak gibi meselelerde daha hızlı kararlar alınabilecek. Örneğin iki kez suçlu bulunan bir kişi, hükümet bakanı olarak rahatça atanacak, bunun gibi diğer pek çok kararlar kolaylıkla hayata geçirilecek. Yine benzer şekilde polis tarafından işlenen suçları sorgulamakla sorumlu bağımsız inceleme kurumu Adalet Bakanı’na bağlanıyor. Hükümete yargı üzerinde tam kontrol sağlayacak şekilde atama yetkisi veriyor.
3- Yahudi şeriat devleti özlemi: İsrail’de ülke tarihinin en sağcı, radikal hükümeti iş başında. Aşırı sağcı partilerin belirleyici olduğu koalisyon, ülkeyi kendi ultra ortodoks fikriyatı doğrultusunda dönüştürmek istiyor. Bu istek açık şekilde ifade ediliyor. Toplumsal ve siyasal yapı Yahudi şeri kurallar çerçevesinde bir dizayna tabi tutulmak isteniyor. Dinci bağnazlık İsrail’de de ayağa kalkmış durumda.
4- Güç devşirmek: Yargı düzenlemesiyle birlikte hükümetin geçirmek istediği yaklaşık 190 yasa tasarısından bahsediliyor. Uzmanlara göre bu tasarıların hepsi bir araya geldiğinde İsrail’in kendisine özgü “demokratik” yapısı tamamen ortadan kaldırılacak ve yönetimdeki koalisyonunun eline denetimsiz bir güç verilecek. Hükümet elinde güç biriktirmeyi ve tüm demokratik denge ve denetimleri ortadan kaldırmayı amaçlıyor.
OTOKRATİK BOZULMA, SINIRSIZ GÜÇ
Prof. Dr. Tamar Megiddo, Polonya, Macaristan ve benzer yerlerdeki otokratik bozulma süreçlerinin İsrail’de de yaşanmaması için geçen kasımdan bu yana harekete geçtiklerini kaydediyor. Michael Ben-Yair, Middle East Eye’deki değerlendirmesinde sınırsız güç isteğinin yaşananların nedeni olduğunu kaydediyor. Yaşananların sıradan bir yargı düzenlemesinin ötesine bir “rejim değişikliği” olarak okunmasının nedenleri bu istemlerde yatıyor. İsrail daha çok krizlere gebe.