Afrika’nın en büyük ülkelerinden biri olan Sudan, önümüzdeki Ocak ayında bir referandumla bölünüp bölünmemeye karar verecek. Bu köşede daha önce değindiğimiz gibi, yaklaşık 25 yıldır süren iç savaş muhtemelen böylece bir sonuca ulaşmış olacak.
Fakat Sudan gerek siyasal konumu bakımından, gerekse sahip olduğu zenginlikler yüzünden emperyalistlerin sürekli ilgi odağı olduğu için, oradaki herhangi bir gelişme, yalnızca Sudan halklarını ve yöneticilerini değil, başta Ortadoğu olmak üzere, bütün dünyayı ilgilendirmektedir.
Şöylece özetleyebiliriz:
Sudan, öteden beri Mısır için bir “arka bahçe” olmuştur. Tarihin çok eski çağlarından bu yana, bölgede tek bir ülke gibi algılanabilecek ilişkiler geliştirmişlerdir. Emperyalistlerin cetvelle çizdikleri sınırlar asırlarca birlikte yaşamış insanları bölmüştür, kaynakları bölmüştür ve sonuçta sorunlu bir coğrafya ortaya çıkarmıştır. Önümüzdeki uzun vadeli süreçte, Mısır, Sudan’daki gelişmelerden daha fazla etkilenecektir. Özellikle bir ayağı çukurdaki Mübarek’ten sonra Mısır’ı bekleyen karışıklıklar, Sudan’ı Mısır ilişkileri bakımından daha da önemli hale getirecektir. Bu yüzden Sudan’daki referandumun sonuçları, Mısır’daki gelişmeler açısından da anlamlı olacaktır.
Geçen yazımızda da belirttiğimiz gibi Sudan referandumu, Türkiye açısından da büyük önem taşımaktadır. ABD’nin bölgemizdeki politikaları bakımından neredeyse bir laboratuar değeri taşıyan Sudan referandumu, Türkiye’den başka dostu olmayan Ömer El-Beşir’in geleceğini olduğunu kadar, ona bağlanmış Türkiye politikalarını da etkileyecektir. Fakat bundan önemlisi, bir referandumla bir halkın kaderinin belirlenmesi deneyimi, benzer özellikler gösteren Türkiye açısından da zengin bir deney aktarım kaynağı olacaktır. ABD’nin konuyla ilgilenen masalarının izlediği yol ve yöntemler bu bakımdan ilgi çekicidir.
Ömer El-Beşir’in propaganda temalarıyla ülkemizde AKP’nin Kürt bölgesine yönelik propagandaları arasındaki benzerliğe de dikkat çekmiştik. Bugün, 2011’deki genel seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini gözeten Tayyip Erdoğan’ın referandum sonrası konuşmalarına bakıldığında bu paralelliğin daha da arttığını görüyoruz. Beşir’in kalkınmada bölge ayrımcılığı yapılmayacağı, bölgesel dengenin hedefleneceğini ve temel hizmetlerin ülke çapında sunulacağı gibi sözleriyle, Tayyip Erdoğan’ın bölgeye özgü yeni politikalar geliştirmeyi vaat eden sözleri tıpatıp benzeşiyor.
Şu anda, üç ay gibi kısa bir süre kalan Sudan referandumu öncesinde, Sudan’da iktidarın iki ortağı olan Hasan el Beşir’in Ulusal Kongre’si ve Sudan Halk Kurtuluş Hareketi (SPLM) arasındaki gerilim hızla tırmanıyor ve anlaşmazlık noktaları daha fazla öne çıkıyor. El Beşir, referandumun Güney Sudan’ın ayrılmasına yol açmasını önlemeye çalışıyor. Beşir, Güneylileri ülkenin bütünlüğünü desteklemeye ikna edecek yollar arıyor. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi (SPLM) ise, özellikle demokratikleşme, kaynakların özgürce kullanılması ve laiklik gibi konularda gittikçe çıtayı yükseltiyor ve ayrım noktalarını keskinleştirerek pazarlık gücünü arttırma yolunu seçmiş görünüyor.
Hükümet, güney halkını kazanarak Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’ni yalnızlaştırmak ve çözüm sürecini kendi denetiminde sürdürmek istiyor. Kendisiyle işbirliği yapmaya yatkın çok zayıf güneyli siyasi hareketleri öne çıkarmaya, bölge halkına verilecek ekonomik ve siyasi tavizlerle etkisini güçlendirmeye çalışıyor.
Barışçı çözüm denilen şeyin, savaşın bir başka biçimi olduğunu gösteren önemli bir örnek. Bir yandan silahların konuştuğu eski günlere dönme olasılığı her an halkların başında kara bir bulut gibi dolaşıp dururken, diğer yandan emperyalistlerin ve egemenlerin topraklar ve enerji kaynakları üzerindeki hesaplarının daha da karmaşık hale getirdiği ilişkiler referanduma giden yolun engellerini çoğaltıyor.
Öyle görünüyor ki, El-Beşir hükümeti, referandumla ülkenin bir bölümünü kaybedeceğine inanırsa, bu süreç kesintiye uğratılacak ve bir dizi kışkırtma ve provokasyonla iç savaş günlerine yeniden dönülecek. Böylece bütün dünyada merakla beklenen ve bir dizi yeni etkiye yol açacak olan referandum belki de gerçekleşmeyecek.
Bu arada akla takılan bir soru var: Çin Halk Cumhuriyeti’nin El Beşir’e olan sıkı desteğinin anlamı nedir? Ve Konya ovası semalarında Türk Silahlı Kuvvetleriyle Çin Halk Cumhuriyeti hava kuvvetlerinin ortak tatbikat uçuşları yapmasının bununla bir bağlantısı var mıdır?
Var mıdır?
Çin Başbakanı Wen Jiabao’nun 8 Ekim cuma günü Türkiye’ye yapacağı ziyaret sonrasında bunu bir düşünelim.
Evrensel