Erdoğan, “iktidarda kalma sırları”nı anlatacağı bir kitap yazsa başlığı şu olurdu: “Kutuplaştır ve yönet!”
İktidarı süresince, kendi kitlesini konsolide edebilmek için, hiçbir kutuplaştırma fırsatını kaçırmadı. “Erkekler-kadınlar”, “Laikler-Müslümanlar”, “Türkler-Kürtler”, “Aleviler-Sünniler” ayrımı hiç dilinden düşmedi. Çünkü kendisi bu ayrımlarda hep kazançlı taraftaydı: O, bir “Sünni Türk erkeğiydi.” Yani çoğunluktakilerdendi.
Son olarak Pitbull saldırısına uğrayan bir kız çocuğunun mağduriyetinden bile bölücülük çıkarmayı başardı: “Beyaz Türkler, hayvanlarınıza sahip çıkın” dedi.
“Beyaz Türkler” dediği, hayvan besleyen, şehirli, okumuş elitler… Erdoğan, kendisine ısrarla üniversite diplomasını soran bu tahsillilerden öyle nefret ediyor ki, hakaret için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. İktidardaki cehalet tutkusunu birkaç yıl önce İstanbul’daki bir üniversitenin rektör yardımcısı açıkça dile getirmişti. Profesör Bülent Arı, “Ülkede okuma oranı arttıkça, beni afakanlar basıyor” demişti: “Ben cahil, okumamış, tahsilsiz olanların ferasetine güveniyorum. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar onlar… En tehlikeli olanlar ise üniversite mezunları… Çünkü zihinleri bulanık…”
Erdoğan, bu yaklaşımı o kadar beğendi ki, söyleyen profesöre YÖK’te görev verdi. Açgözlü cahilleri yönetim kademelerine taşıyan bu zihniyet, “tehlikeli” aydınları hapse tıktı. Ülkeden umudu kesenler ise yurtdışına çıktı.
Alman Akademik Değişim Servisi (DAAD)’nin DW’ye verdiği bilgiye göre Türkiye’den gelip Almanya’daki üniversitelere kayıt yaptıran öğrenci sayısında 2017’den beri büyük artış var. 2016’ya kadar yıldan yıla ancak binde 3 civarında artan öğrenci sayısı, 2017’de önce yüzde 10’a, 2018’de yüzde 12’ye yaklaşmış. Asıl krizin ondan sonra başladığı düşünülürse bugün bu rakamın çok daha arttığı tahmin edilebilir.
Son araştırmalar, Türkiye’deki gençlerin yüzde 76’sının okumak ya da çalışmak için yurtdışına gitmek istediğini ortaya koyuyor.
Erdoğan için büyük başarı; Türkiye için büyük kayıp.