Dünyanın pek çok köşesinde “mülteci” sözcüğü, “sorun” “suç”, “akın” “güvenlik” sözcükleriyle birlikte kullanılıyor. Mültecilerin gittikleri ülkenin toplumsal yaşamına, ekonomisine, kültürüne, politikasına yaptıkları katkılar gözardı ediliyor. Almanya, hatırlama kültürüyle tanınan bir ülke; hatırı sayılır bir göçmen tarihi de var. Ama bu göçmen tarihi, o hatırlama kültürünün bir parçası olabildi mi; emin değilim. Sanki göçmenlerin ve Almanya’nın tarihleri ayrı ayrı yazılıyor gibi… Basit bir örnek: Türkiyeli göçmenler 60 yılı aşkın süredir Almanya’da yaşıyor. İçlerinden pek çok başarılı iş insanı, politikacı, sanatçı, yazar, gazeteci, sanatçı çıktı. Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan pek çok sanatçı da ömrünün önemli bölümünü Almanya’da geçirdi. Berlin’e taşındığımdan beri bakıyorum; binaların üstündeki anı plaketlerinin birinin bile üstünde onlardan bir iz yok. Türkçenin en iyi yazarlarından Sabahattin Ali yıllarca Potsdam’da yaşamıştır. Siyasi göçmenlerden Cem Karaca, Türk halk müziğinin efsanesi Neşet Ertaş, Almanya’da izler bırakmıştır.
Bu konuda bir şey yapılabilir mi diye düşünürken, eski Türk Pazarı’nda bir saz dükkanı işleten Neşet Ertaş anısına oraya bir plaket çakılması fikri doğdu. Ertaş, tamamen kutuplaşmış Türkiye’de kalan çok az sayıdaki ortak paydalardan biriydi. Böyle bir jest, sadece Türkiyeli göçmenler ile Almanlar arasında değil, Türkiyeli göçmenlerin kendi aralarında da bir bağ kurabilirdi. Bakan Cem Özdemir ve danışmanı Taylan Engin’in desteğiyle başvurduğum Berlin Kültür Senatosu, talebi bir yıl inceledikten sonra uygun gördü. Kültür bilimci Verda Kaya, plaketin metnini yazdı. “Berlin’de Faşizm ve Direniş Müzesi” organizasyonu üstlendi. Ve nihayet 19 Eylül günü, bir zamanlar eski Türk pazarının bulunduğu Bülowstrasse’deki metro durağının girişine, yani “Berlin’in göçmen hafıza mekanlarından en önemlisi”ne asılan Neşet Ertaş plaketinin perdesini törenle açtık. Bu, Berlin’de bir metro istasyonuna asılan ilk plaket olarak tarihe geçti.
Törendeki konuşmasında Berlin Senatosu’nun Sosyal Uyumdan sorumlu müsteşarı Oliver Friederici, Berlin’deki göçmen hayatının görünür kılınmasındaki ihmale dikkat çekerek özeleştiri yaptı. Bense konuşmamda bu plaketin bir ilk adım olması dilerken, konuklara Neşet Ertaş’ın sesini dinlettim; Berlin’den semaya yükselen feryadının, anayurdundan duyulduğunu hayal ettim. Törende Türk elçiliği temsilcileri yoktu; Türk medyası da… Ama ne gam… Neşet Ertaş zaten “Ben halkın sanatçısıyım” diyerek Cumhurbaşkanı’nın teklif ettiği “devlet sanatçılığı” unvanını reddetmiş bir sanatçıydı. Burada da bu sembolik plaketin asılışı, onu gerçekten sevenlerle kutlanmış oldu.