Almanya Cumhurbaşkanı, 23 Ağustos Çarşamba akşamı, Bellevue Sarayı’nı Almanya’da sürgünde olan sanatçılara açtı. Yüze yakın davetlinin bulunduğu törenin açılışında konuşan Frank- Walter Steinmeier, Nazi rejiminde fikirlerini ifade edemeyen, sanatını sergileyemeyen, ülkenin en iyi aydınlarının, sanatçılarının Almanya’yı terk etmek zorunda kaldığı hatırlattı; örnekler verdi. Bugün de ülkelerinde baskı gören, hapsedilen, ülkeden çıkışı yasaklanan aydınları sayarken Türkiye’den Ahmet Altan ve Osman Kavala isimlerini verdi. Sonra, “Bugün de aramızda bize, Almanya’ya sığınan sanatçılar bulunuyor” dedi.
Benim de katıldığım törende, Cumhurbaşkanı’ndan sonra sırasıyla Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, Romanya kökenli yazar Herta Müller, Sri Lanka doğumlu yazar, filozof ve ilahiyatçı Senthuran Varatharajah, 16 yılını Suriye hapishanelerinde geçirmiş Suriyeli yazar Yasin el-Haj Salih, beş yıldır Almanya’da bulunan Aslı Erdoğan ile Ukraynalı deneme yazarı ve çevirmen Kateryna Mishchenko konuştu.
Her biri son derece duygusal bu konuşmaların aralarında İran kökenli iki sanatçı, Cymin Samawatie ve Mona Matbou Riahi, müzikleriyle İran’ın sesini duyurdu.
Aslı Erdoğan’ın çok etkili konuşmasının, dinleyenleri sarstığını söylemeliyim. Aslı, büyülü sözcükleriyle sürgünü şöyle tanımladı:
“Sapları kopan bavullar, plastik torbalarda taşınan kimlikler, alınması gereken belgeler, izinler, vizeler; verilmesi gereken belgeler, imzalar, sözleşmeler, parmak izleri… Kabuller, retler, aşağılanmalar… Farklı dillerde buyruklar, kurallar, astığı astık yasalar… Verilemeyen yanıtlar, ertelenen kararlar, yarıda kesilen cümleler… Fazla uzun, fazla acılı bir boğulmaya benzeyen bir duygu…”
Yeni bir coğrafyada, yeni bir dilde, yeni bir hayat kurmaya çalışan bizler, benzer acılar ve umutlarla, bir sarayın bahçesinde buluştuk; aklımız geride bıraktığımız sevdiklerimizde, ülkelerimizde…