Savaşlar, zorunlu göçler, düşülen zorlu yollar, yolculuklar derken mültecilerin hayatları ile bizimkiler eskisinden daha çok kesişiyor. Yanıbaşımızda, içimizde yaşadıkları hayatlara odaklanmak ve bu hayatları farklı biçimlerde anlatmak ise “onlar” ve “biz” arasındaki sınırın kalkmasının da en mümkün yollarından biri.
İzmir’de belgesel fotoğraf ile ilgilenen fotoğrafçıların yeni çalışması tam da bu “sınır ihlali” ile ilgili. Sinan Kılıç ve Serkan Çolak’ın proje koordinatörlüğünü yaptığı “Basmane’de Yeni Yaşam” isimli belgesel fotoğraf çalışması Basmane semtinde yaşayan üç aile üzerinden “yeni yaşamları” anlatmaya çalışıyor.
Biz de bu çalışmaya gönül veren fotoğrafçılarla bir araya gelip çalışmaları, mülteciler ve Basmane bölgesindeki yaşamlar üzerine konuştuk.
Az önce sergiyi gezme fırsatı buldum. Karşıma sadece fotoğraf kareleri değil, ikisi Suriye’den biri Afganistan’dan gelmek zorunda kalan üç farklı aile ve anladığım kadarıyla benzer öyküler çıktı. Bize kısaca sizi bu atölyeyi yapmaya iten saikleri ve atölyenin başlangıç sürecini anlatabilir misiniz?
Bu ailelerle tanışma hikayemiz dört yıl geriye gidiyor. Dört yıl önce Basmane’de, Kadifekale’de kapı kapı dolaşıp on-on beş aileyle tanıştık. “Bir Arada Yaşamak” ismiyle fotoğrafçı çocuklar ile yaptığımız atölyelere savaş nedeniyle buraya gelmek zorunda kalan Afganistan’dan ve Suriye’den çocuklar ile burada yaşayan çocuklar katılmıştı. Bu atölyede çocukların kendisini ifade edebilmeleri temel hedefimizdi. Bu üç aileyle tanışmamız o zamana dayanıyor. Buradaki tüm çocuklar bizim o zamanki atölyenin öğrencileri. 5 yıldır Basmane/Kadifekale bölgesinde çeşitli atölyelerle birlikte mültecilerle içiçe olduk. Haliyle o dönem yaptığımız atölyelerden sonra da onlarla bağımız kopmadı. Tabi hiçbir zaman ailelerin hayatını fotoğraflayamamış, bir bütün olarak, hikaye olarak ele alamamıştık.
Öte yandan bir süredir yetişkinlerle de belgesel fotoğraf üzerine kafa yormak, fikir üretmek için atölyeler yapıyoruz. Şu anda bu çalışmayı sürdüren 12 arkadaşımızla da bir yıl önce yaptığımız atölyelerde tanıştık. Bu arkadaşlarımızla “Basmane’deki mültecilerin hayatlarını fotoğraflayabilir miyiz?” diye konuştuk. Sonra bu arkadaşlarımızı ailelerle tanıştırdık ve biz geri çekildik. Arkadaşlarımız bir yıl boyunca ailelerin günlük hayatını, çalışma hayatını, okul hayatını ve daha doğru ifadeyle yaşam mücadelesinin her noktasına dair fotoğraflar ürettiler.
Ne gibi zorluklarla karşılaştınız peki bu bir yıl süresince?
Aslında çok fazla zorlukla karşılaştığımızı söyleyemeyiz. Aileleri 3-4 yıl öncesinden tanımamız bize güven duymalarını sağladı. Çocuklarla daha önce tiyatrolara, sinemalara gitmiştik beraber. Arkadaşlarımız da bu nedenle çok zorluk çekmedi diyebiliriz. Temaslar arttıkça da birbirimize rahatça ısındık.
Süreci daha iyi yürütebilmek için kendi aramızda işbölüşümü yaptık. Her aileyle 3-4 arkadaşımız çalıştı. Tabi arkadaşlarımızın farklı ailelerle çalıştığı tüm bu öyküler toplanınca ortaya tek bir öykü çıkıyor. Basmane’de mültecilerin hayatları…
Peki atölye için bu üç aileyi neye göre belirlediniz? Anladığım kadarıyla aynı mahallede de yaşasalar ailelerin buraya geliş öyküleri farklı.
Ailelerimizden biri 15 yıldır Basmane’de yaşıyor. Onların özellikle olmasını istedik. Sadece bu günün fotoğrafı değil de bir mülteci ailenin Basmane’deki 15 yıllık hayatını ve geldiği noktayı göstermek amacıyla bu ailenin olması aklımızda olan bir şeydi. 15 yılın sonunda yaşam koşullarının iyileştiğini söylemek pek mümkün değil.
Bir aile doğrudan savaşın başlamasıyla bir kaçış olarak buraya gelmişti ve diğeri de burada akrabaları olan, burayla bağı olan bir aileydi. Yani hem burayla hem de Suriye’yle teması olan sınırda bir aile. Bu ailenin gelme nedeni doğrudan savaş değil ama savaşın yarattığı tedirginlik. “Zaten burada eşim, dostum var” deyip buraya yerleşen bir aile.
Peki o zaman üç farklı aile, üç farklı zamandan söz ediyoruz. Buradaki yaşam koşulları nasıl şu anda, benzer mi?
Aynı semtte yaşayan ve tekstil alanında merdiven altı atölyelerde günü kurtarmak üzere çalışan hayatlardan söz ediyoruz. Üç ailenin de hayatı aşağı yukarı benzer diyebiliriz. 15 yıldır burada yaşayanla 4-5 yıl öncesinde gelen arasında yaşam kalitesi açısından pek de bir fark yok.
Hem bir yıllık bir sürece yayılması hem de ailelerle sürekli ve farklı bir temas halinde olmanız insanları fotoğrafın nesnesi olmaktan çıkarmış anladığım kadarıyla.
Geçişlerin yoğun olduğu dönemde Basmane’de çok sayıda fotoğrafçı vardı. Yabancı basından, dünyanın birçok yerinden gazetecilerle tanıştık. O dönemde durumun şiddetini anlatmak açısından da birkaç gazeteciye yardım ettik hatta.
Ama daha sonra çekip kaybolma, “nokta atışı yapma” durumu bizi rahatsız etti. Aileler, çocuklar fotoğrafın sadece bir malzemesi, nesnesi olmasın diye çaba gösterdik. Herkes onları anlatıyordu, biraz da onların kendilerini anlatmalarını istedik. O dönem çocukların çektikleri fotoğraflardan büyük baskılar alıp kentin farklı yerlerine astık ve altlarına mülteci hakları üzerinden çeşitli sloganlar yazıp görünür olmalarını sağladık.
Tabi özellikle karşıya geçişlerin yoğun olduğu dönemde basın mensuplarının genel olarak ilgisi o bölgeye kayıyor ama görünürlük biraz azalınca öyküler de yaşamlar da kayboluyor sanki.
Biz burada temel meselemizi mültecilikten ziyade yeni yaşamlar üzerine kurmaya çalıştık. Çünkü mültecilerin fotoğrafları hep bir geçiş, koşuşturmaca içinde ama bir de bu insanların bir yaşamları var. Nasıl yaşarlar, ne yaparlar, nasıl ayakta kalırlar, ileriye dönük hayalleri nelerdiri anlatan öyküler bulmak çok zor. Fotoğraflar daha ziyade çekip oradan kaybolmak üzerine olduğu için biz de insanların yaşamlarına odaklanmaya çalıştık. Tabii insanların zor koşullarda göç ettikleri, savaştan kaçtıkları haber fotoğraflarına da ihtiyaç var ama söz konusu belgesel fotoğrafçılıksa insanların yaşamlarına da girmek gerekiyor.
Sergi isminizde de “mülteci” kelime olarak geçmiyor. Bunun önemli olduğunu düşünüyorum. “Mülteci” vurgusu bazen de insanların entegre olmamasını sağlamak için de yapılıyor gibi geliyor bana. Siz ne dersiniz bu konuda?
Biz ısrarlı sergilerimizde mülteci dememeye çalışıyoruz. Bu nedenle serginin adı Basmane’de Yeni Yaşam. İçinde mülteci geçen o kadar çok sergi oldu ki son zamanda. Bu tip sergiler seyircilerin bakışını da bir noktada tutmaya neden oluyor.
Bizim çalıştığımız süre zarfında mesela burada doğan bebekler oldu. Yeni bir yaşam da filizleniyor yani bir yandan. Evet bu insanlar mülteci ama aynı zamanda bu kentin alt sınıfından olan yaşayanları da. Kentin merkezindeki bu sınıfsal çelişkiyi de göstermek istiyoruz.
Bu yeni yaşamlar, temaslar yaşadıkları yerleri de değiştiriyor bir yandan değil mi? İnsanlar yeni haliyle bu kentin bir sakini oluyorlar sonuçta. Hala Avrupa’ya gitmekten veya geri dönmekten söz ediyor mu temas kurduğunuz aileler?
Yaşadıkları semti, Basmaneyi de değiştiriyor insanlar. Arapça yazılar, dükkan isimleri çoğaldı. Memleketlerinde içtikleri çayları, tütünleri burada bulabiliyor insanlar. Halep ekmekleri satılmaya başladı mesela. Bu, bir yandan daha yaşanabilir de kılıyor buraları.
Aileler ilk geldiklerinde geri dönmeden daha çok söz ederken şimdi birçoğu hiç söz etmiyor bile. Kötü koşullarda da olsa insanlar bir şekilde adapte oluyorlar buralara. Okula gitme imkanı olan çocuklar okullara yazılıyor, bir kısmı çalışıyor, yeni bebekler doğuyor.
Avrupa’ya gitme ümidi bundan 4 yıl önce gelenlerde vardı ama bu ailelerde yok. Neredeyse tüm aile bireyleri çalışarak günü kurtarmaya çalışıyorlar, buna odaklanmış durumdalar.
Peki bu insanların sosyal yaşamları var mı? Çalışmak haricinde de başka şeylere zaman ayırabiliyorlar mı?
Birçok ailede çocuk yaşta olanlar dahil evdeki bireylerin çoğu çalışıyor. Hatta biri “Suriye’de bir tek ben çalışırken rahat yaşıyorduk. Burada evdeki herkes çalışıyor ama ucu ucuna yaşayabiliyoruz” demişti. Basmane’nin şehrin merkezinde olması bir avantaj aslında. İnsanlar yürüyerek Kemeraltı’na, Konak’a inebiliyorlar fırsat bulduklarında. Bazı aileler çocuklarını belediye etkinliklerini gönderiyorlar. Bazılarıyla da Kemeraltı’nda, Konak’ta karşılaştığımız oldu. Ama tabii genel olarak geçim derdi hayatlarının merkezinde duruyor.
Son olarak, “Basmane’de Yeni Yaşam” sergisi başka yerlerde de olacak mı? Geleceği dönük planlarınız var mı?
Serginin başka yerlerde de yapılmasını istiyoruz ve olacak da. İstanbul, Mersin konuştuğumuz illerden bazıları. Ama asıl istediğimiz bu çalışmanın kalıcılaşması ve bir kitap haline gelmesi. Kitap çalışmasının içinde insanların öykülerinin yer almasıyla bir nevi sosyolojik bir çalışma olacağını düşünüyoruz. Ümit ediyoruz ki onu da kısa zamanda gerçekleştireceğiz.