Sultan Özer
On yıl geçmiş, on koca yıl… Ankara’nın göbeğinde, “barış” isteyenlerin, korunup kollanan IŞİD’li canlı bombalarla patlatılması, katledilmesi… Ülkenin başkentinde, Ankara Garı’nda 104 can, örgütlü bir kötülükle katledildi, yüzlercesi geride kaldı bedeni, yüreği yaralı…
2015 yılı 10 Ekim’i idi. Ülkenin dört bir yanından gelip, “Barış istiyoruz” diyeceklerdi. Ancak bilmiyorlardı ki barış düşmanları iş başında…
Katliamdan sonra Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ne demişti: Ankara’daki saldırı sonrası anket yaptırdık, oylarımızda yükseliş var. Şimdilerde ‘muhalif’ oldu ya utanmadan “başsağlığı”, “anma” mesajları paylaşıyor.
Davutoğlu’nun “bir takım öfkeli gençler” diye tanımladığı canlı bombalar biliniyormuş ama eylem yapmadan tutuklanamıyormuş: “Elimizde canlı bomba listesi var ama eylem yapmadan tutuklayamıyoruz.”
7 Haziran seçimlerinde yenilenler, ülkede estirdikleri korku iklimi ile patlatılan bombalarla 1 Kasım’da yeniden iktidar olmuşlardı…
***
Nâzım Hikmet’in “Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya/ Ona sorarsanız: ‘Lafı bile edilmez, mikroskopik bir zaman…’/Bana sorarsanız: ‘On senesi ömrümün…’/Bir kurşun kalemim vardı, ben içeri düştüğüm sene/Bir haftada yaza yaza tükeniverdi/Ona sorarsanız: ‘Bütün bir hayat…’ Bana sorarsanız: ‘Adam sende bir hafta…’” dediği gibi gidenler için “bütün bir hayat.” Kalanlar için mücadele ile dolu bir on yıl…
Katliamın onuncu yılında gidenler de kalanlar da unutulmadı. Ayrancı’da İkizler Parkı’ndaki anmaya özel olarak değinmek istiyorum. Burada konuşan 10 Ekim Barış Derneği Başkanı, katledilenler arasında olan Uygar Coşgun’un eşi Avukat Mehtap Sakinci, on yıllık çığlık duyulsun diye çabaladıklarını anlatıyor, geride kalmanın zorluğundan bahsederek: “Biz tam geride kalanlarız.” Geride kalanlar, yaşama tutunmaya çalışanlar…
Parkın içinde ağaçlar arasında gerili fotoğraflar. Bugün artık sadece fotoğraf olarak kalanlar… Öyle çoklar ki!
DEM Parti Milletvekili Sevilay Çelenk de dikkat çekiyor bu fotoğraflara, “Canlarımızın birkaçı belki bir zamanlar bu parkta oturmuş ve bu ağaçlara bakmıştı…10 Ekim tahayyül ötesi bir örgütlü kötülük olarak göz göre göre geldi, bir ‘faşizm duygusu’ ile baş başa kaldık…”
***
“10 koca yıl… Bazen çok kısa gibi geliyor, bazen yüzyıllar önce yaşanmış gibi. Ama gerçek şu ki, Ankara’nın orta yerinde hepimizin orada olduğu, olmaya, yetişmeye çalıştığı yerde… Tekrar başlatılmak istenen savaş ve çatışma ortamına karşı ‘barış’ isteyenler katledildi…” diyen davanın avukatı İlke Işık da bütün ülkenin bu katliamın ardından hayatını sürdürmeye çalıştığına yani geride kalanlara da vurgu yapıyor. Çok siyaseten işlenmiş bir katliam olduğundan bahsediyor ve “2015 Türkiye’sinde, haziran ve kasım seçimleri arasında iktidarın el değiştirmesine neden olmuş seçimden biliyoruz bunu. ‘400 vekil verin bu iş bitsin’ diyenden, katliamdan sonra anket yaparak oylarının artığından söz eden Davutoğlu’ndan, ‘Kaos mu istiyorsunuz buyrun kaos’ diyen Burhan Kuzu’dan biliyoruz” diyor, 1 Kasım’da iktidarın yeniden el değiştirmesine vurgu yaparak… “Sonraki on yılın her bir adımını, acısını, sürecini hep birlikte yaşadık. Hâlâ iktidarını bu şekilde sürdürmeye çalışan bir iktidar ile mücadele etmeye çalıyoruz.”
***
Geride kalmak zor dedik ya… Geride kalmanın zorluğunu yaşayanlardan biri de Cihan Andiç ve ailesi.
Cihan Andiç, Diyarbakır DSİ’de inşaat mühendisi olarak çalışıyordu. Barış için Ankara’ya geldi, bütün hayatı değişti. Canlı bombaların patlaması ile sıçrayan bilyeler sol diz altına, karnına girdi, sağ kafatası paramparça oldu. Ankara’da Numune Hastanesinde üç ay komada kaldı, doktorlar ailesine “Yaşaması mucize olur” dedi. Ama o hayata tutundu. Babası Ahmet amcanın deyimi ile “Ölüyü dirilttiler”. İki yıl Ankara’da tedavi oldu, ameliyatlar geçirdi.
On Ekim’in onuncu yılı için Ankara’da bulunan Ahmet amca Cihan’ı, yaşadıklarını, geride kalmanın zorluklarını anlatıyor:
Şimdi hayatta Cihan… Ama engelli olarak… Sol bacağını, sol kolunu kullanamıyor, zor konuşuyor. Cihan’ın iki oğlu var 12 ve 15 yaşlarında. Eşi Diyarbakır’da İl Tarım Müdürlüğünde çalışıyor.
Biz 10 Ekim’i her gün yaşıyoruz. Yaşadıklarımızı anlatmak, konuşmak bile çok zordu. Cihan’ın bakımı için evimizi aynı siteye taşıdık. Haftanın beş günü biz bakıyoruz. Hafta sonları eşi ve çocukları ile. Cihan bu şekilde hayata tutunmaya çalışıyor. Ama kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayamıyor.
Sol kolu çalışmıyor. Kalça kemiği yok. Protez takılması lazım… Kasları çok zayıf… Kök hücre uygulaması öneriliyor. Türkiye’de var mı bilmiyoruz. Sol kola belki botoks uygulanabilir. Amacımız Cihan’ı toplumsal yaşama katmak. Biliyoruz eski Cihan yok artık. Ama bundan sonrası için yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.
Sanki ‘Artık Cihan böyle yaşayacak’ diye bakılıyor. Ama hayır, zekası yerinde, sadece odaklanma sorunu var. Kabullenemiyoruz. En azından tuvalet, yemek gibi ihtiyaçlarını karşılayabilsin istiyoruz. Ben 70 yaşındayım, annesi de 70’e merdiven dayamış, Gücümüz yetmiyor.”
Mitingi düzenleyen örgütlerden, tabip odalarından destek bekliyor Cihan ve ailesi. Ahmet amca, “Nerede, nasıl bir tedavi olur, en azından bir kişinin desteği ile ayağa kalkabilir mi araştırılmasını ve tedavisinin yapılmasını istiyor” ve ekliyor, “Sadece Cihan değil, onun gibi 30’a yakın yaralı var.”




