Son günlerde siyasi gündemin başlıca konularından birisi de Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in başlattığı laiklik tartışması. Laiklik aslında zaman zaman böyle bir tartışma yokmuş gibi geri çekilmiş görünse de çoğu zaman en öne çıkan tartışma olarak cumhuriyet tarihi boyunca siyasi gündemin en istikrarlı tartışma konusu olageldi.
AKP iktidarı ise laikliği bazen sureti haktan görünerek, hatta bazen “Asıl laikliği biz savunuyoruz” diyerek, bazen da cepheden laikliğe saldırarak laisizm ile en sistemli mücadele eden iktidar oldu. Önceki dönemlerden farklı olarak AKP 23 yıla dayanan iktidarında laikliğe karşı sadece laiklikle ilgili uygulamalardan şikayet etmekle yetinmedi, laikliğin uygulamalarına karşı tepkileri de organize etti. Laik eğitim temelli okulları çeşitli girişimlerle itibarsızlaştıran iktidar orta öğretimde imam hatip okullarını teşvik etti. Yetmedi, milli eğitim amaçlarını “Dindar ve kindar nesiller yetiştirme” olarak ilan etti. Diyanet de bu amaç için MEB’in “paydaşı” olarak devreye sokuldu. Yetmedi, tarikatlar ve cemaatler de milli eğitimin paydaşları olduğunu açıkça ifade etti.
Nitekim son gülerde laiklik karşıtlığı ile gündeme gelen Milli Eğitim Bakanı Tekin; 2023’ün aralık ayında 2024 bütçesi tartışılırken “…bBir sürü STK’yle protokol yaptık. Bunların içerisinde sizin ‘tarikat, cemaat’ dediğiniz, bizim ‘STK’ dediğimiz yapılarla 10 tane protokolümüz var” diyerek tarikat ve cemaatleri “sivil toplum kuruluşu” ilan ederken onlarla “paydaş” olarak protokol yaptığını itiraf etti.
Son aylarda MEB’in Ülkü Ocakları’yla da ya protokol yaptığına dair haberler çıktı. Bakanlık hayır böyle bir şey yok da demedi.
Kısacası AKP iktidarı “dindar ve kindar nesiller” yetiştirme programıyla tek adam rejiminin sosyal dayanağı olan nesiller yetiştirmek için müfredatı hızla dinileştirmede hızlı ve önemli adımlar attı.
Öte yandan okul öncesi eğitimi dinileştirme girişimleri de yoğunlaştırıldı. Ki, pedagogların itirazlarına karşın Kur’an öğretimini 0-6 yaş gurubu çocuklara kadar indirmeyi gündeme getirdi.
Kısacası milli eğitimin en son getirildiği aşama “Çevreme duyarlıyım değerlerime sahip çıkıyorum” (ÇEDES) programıyla “Dindar ve kindar nesiller yetiştirme” hedefinde yeni bir adım atılmış oldu.
TEKİN’İN LAİKLİK ANLAYIŞININ LAİKLİKLE BİR İLGİSİ YOK!
Bakan Yusuf Tekin, işte bu tablo üstünden laiklik tartışması açtı. Batman’da partisinin bir toplantısında konuşan Tekin; “Bana diyorlar ki laik eğitim açısından senin söylediğin şey ters. Sizin anladığınız laiklik şu; 1940’lı yılları hatırlayın, camilerin kapısına kilit vurmak, camileri ahıra çevirmek, vatandaşın Kur’an-ı Kerim öğrenmesini yasaklamak… Sen Müslümanların inanç özgürlüğünün prangalar altına alınmasını, yasaklanmasını anlıyorsun. O zaman ikimizin laiklik anlayışı arasında fark var. Ben evrensel laiklikten yanayım, sen Türkiye’ye özgü kendi icat ettiğin laiklik kavramını bana dayatıyorsun…” diyerek laiklikle hiçbir noktadan teğet bile olamayacak bir dinciliği “evrensel laiklik” olarak tanımlıyor. Tabii bunu “yerli ve milli laiklik” olarak da tanımlayıp yeni bir icat olarak sunup “Herkes sonunda bizim laiklik anlayışımıza gelecek” de diyebilirdi. Ama anlaşılan oraya gelmek için biraz daha mesafe almayı bekliyorlar.
Bugün üstünde az çok birleşilebilen laiklik anlayışı yüzlerce yıl süren farklı dinler, mezhepler arasında süren çatışmalar, kanlı savaşalar, iç savaşlardan sonra bilimdeki gelişmeler ışığında çıkarılan dersler üstünden oluşmuştur. Bu açıdan baktığımızda laikliği “Dinin devletin işlerine devletin de dinin işlerine karışmadığı bir anlayış” biçiminde tarif edebiliriz.
Yani laik devlet dini konularda resmen tarafsızlığını, dolayısıyla herhangi bir dini ya da dinsizliği desteklemediğini ifade eden devlettir.
LAİK DEVLETTE DİN VE DEVLETİN ALANLARI AYRILIR
Başka bir söyleyişle laik devlet; dinsel özgürlükleri garanti eden, kamu olanaklarının herhangi bir dini grubun çıkarına kullanılmasını engelleyen, eğitimi dinsel görüşlerden bağımsız olarak oluşturan… devlettir.
Ülkemizdeki uygulamayı dikkate alırsak, laik bir ülkede devletin Diyanet İşleri Başkanlığı gibi yurttaşların yaşamına dair fetvalar veren, hutbeler okutan bir kurumu olmaz. Laik devlet cemevi, kilise açmayacağı gibi cami de açamaz. Dede ya da papaz okulu açmadığı gibi imam ve vaiz yetiştiren imam hatipleri de açamaz. Her inanç grubu kendisi ihtiyaç duyduğu kadar yapar bunları. Dolayısıyla ülkemizde cumhuriyetin başından beri uygulanan laikliğin böyle sorunları vardır. Sadece bizde de değil laik sayılan Fransa, Almanya, ABD gibi pek çok ülkede de feodal dönemden kalan ve laiklikle çelişen kurumların, ritüellerin laiklikle çelişen uygulamaları var olmaya devam etmektedir.
Yusuf Tekin’in kişisel olarak dini görüşü, laikliği nasıl gördüğü ya da istismar ettiği bizi hiç ilgilendirmezdi. Ama Milli Eğitim Bakanı olarak Tekin partisinin ve savunucusu olduğu tek adam rejimine sosyal temel oluşturacak “Dindar ve kindar nesiller yetiştirime” programının milli eğitimdeki uygulayıcısı olarak laikliğe saldırmaktadır. Üstelik de bunu “evrensel laiklik” dediği kendi anlayışını dayatarak yapmaktadır!
Oysa Bakan Tekin’nin başında olduğu bakanlık eğitim müfredatını radikal dinci bir çizgiye çekme, okulları Diyanet İşleri Başkanlığının din görevlileri ile tarikat ve cemaatlerin militanlarının içinde cirit attığı mekanlara dönüştüren girişimlerle laikliğe cepheden savaş açan bir mevzide durmaktadır.
LAİKLİK MÜCADELESİ DEMOKRASİ GÜÇLERİNİN ORTAK MÜCADELESİDİR
Bakan Tekin’in laiklik karşıtı açıklamaları ilerici demokrat siyasi çevreler ve laik eğitimi savunan her çevre tarafından yoğun tepkiyle karşılandı, Tekin istifaya çağrıldı. Cumhurbaşkanından Tekin’i görevden alması istendi.
Ama biliyoruz ki; yaptıkları sadece Tekin’in eseri değil. Tersine Tekin önceki yedi bakanın yaptıklarını bir adım daha ileriye götürmek için göreve getirilmiştir. Tekin kendisini göreve getirenlerin istediklerini yerine getirmektedir. Bu yüzden de ne istifa ne de görevden alma çağrıları sadece çağrı olarak kaldığı sürece karşılık bulmayacaktır.
Tekin bugün öncesini bir yana bıraksak bile 1960’lardan beri laik demokratik ve bilimsel eğitim mücadelesini ezmek isteyen laiklik karşıtı güçlerin bugünkü temsilcisi olarak kendisinden bekleneni yapmaktadır.
Ama işi kolay değil. Çünkü Türkiye’nin laiklik ve demokrasi yanlısı güçleri, laik ve demokratik eğitim mücadelesi veren gençliği; en gerici güçler seferber edilmiş olmasına karşın laiklik ve laik eğitim mücadelesi sürdürmüştür. Nitekim AKP iktidarı da devletin bütün olanaklarını kullanıp eğitimin dinileştirilmesi için tarikat, cemaatler ve Ülkü Ocakları gibi bütün yedek güçleri seferber etmesine karşın “Dindar ve kindar nesiller yetiştirme” programını başarıya ulaştıramamıştır. Yapılan anketler AKP iktidarında doğan ve “Z kuşağı” olarak adlandırılan gençlik kuşağının önceki kuşaklara göre AKP karşıtlığı açısından en yüksek kuşak olduğunu göstermektedir.
Kısacası laiklik olmadan özgürlük ve demokrasi de olmaz. Laik bilimsel ve demokratik eğitim olmadan laiklik sürdürülemezdir. Bu yüzden de bugün Milli Eğitim Bakanı Tekin’in laikliğe savaş açması, Bakan olarak laik eğitimi tasfiye etmek için önceki bakanlara göre daha agresif girişimler yapması, yaptıklarının teşhir edilmesi üsten istifaya çağrılması ve görevden alınmasının istenmesi elbette önemlidir. Ama laiklik mücadelesini, demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak savunmak; laik, demokratik eğitim mücadelesinin demokrasi güçlerinin ortaklaştığı bir mücadele olarak ilerletilmesi önümüzdeki dönemin önemli bir görevidir.