Bilim insanları ve Bilim Kurulunun başında olan Sağlık Bakanı Koca, “Koronavirüsle ilgili salgının henüz başındayız. Önümüzde zor günler var” demelerine karşın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP propagandası sanki her şey olup bitmiş gibi; İtalya, İspanya, ABD gibi ülkelerin yıkıma uğradığını, Türkiye’yi ise aldıkları önemlerle bu felaketten korudukları iddiasını her gün yineliyorlar.
Bu iddialarına inandırıcılık kazandırmak için de; “Salgının duyulmasından iki hafta sonra, ‘Bilim Kurulunu oluşturarak salgına karşı mücadelenin hazırlıklarını başlattık” diyorlar.
Elbette ki dileğimiz virüsün bir an önce kontrol altına alınması, İtalya ya da İspanya’daki gibi bir faciaya dönüşmemesidir. Ama Hükümetin uygulamaları böyle bir iyimserlik için umut verici değil.
VİRÜSÜN YAYILMASI GÖZ GÖRE GÖRE OLMUŞTUR
Ocak ayı başında Bilim Kurulunun oluşturulmasından sonra bu kurulun çalıştırılıp çalıştırılmadığı, çalıştırıldıysa bile önerilerinin ne ölçüde dikkate alındığı çok tartışmalıdır.
Çünkü vakaların ortaya çıkmaya başlamasıyla görüldü ki;
Hastaneler “pandemi”ye hazır değildir. Sağlık personeli sayı olarak yetersiz olduğu gibi gözlük, maske, koruyucu giysi açısından da yetersizdir.
-Vatandaşların maske, kolonya gibi hijyen malzemeleri ihtiyacının hesaplanıp ona göre önlemlerin alınmadığı, işçileri de kapsayan tam bir karantinanın uygulanması için hiçbir planın yapılmadığı, “test kitleri”nin bile ihraç edildiği ortaya çıkmıştır. Virüse karşı mücadelede en önemli önlemlerin çok geç alındığına ve tedricen devreye sokularak etkisinin minimuma düşürülmesi için adeta özel çaba harcandığına tanık olduk.
20 binden fazla kişi şubat sonu ve mart başında umreye gönderilmiş, umreden dönenlerin 15 bini karantinaya alınmadan 81 ile gönderilmiş, ancak son gelen 5 bin umreci kamuoyundaki tepkilerle karantinaya alınmıştır. Gece yarısı öğrencilerin sokağa atılıp umrecilerin öğrenci yurtlarına yerleştirilmesi apaçık gösterdi ki, bu bile bir gün önceden akıl edilip bir hazırlık yapılmamıştır.
Yine Avrupa’dan gelenlerin karantinaya alınmasının çok geç başlaması, virüsün göz göre göre yayılması anlamına gelmiştir.
‘MASKE TAKMA’ KARARI SKANDALA DÖNÜŞTÜ
Diğer ülkelerin onca deneyiminden sonra alınan bütün bu önlemlerin, önceden hesaplanıp planlanarak devreye sokulmadığı artık kimsenin reddedemeyeceği kadar açıktır.
“Biz bize yeteriz Türkiyem” kampanyasının bile CHP’li büyükşehir belediyelerinin yardım kampanyasına karşı bir hamle olarak başlatıldığını gösteren pek çok işaret vardır.
En son “Sokağa çıkan herkesin maske takması” çağrısının bile, bırakalım önceden planlanmasını, Cumhurbaşkanı tarafından kabinede bile görüşülmeden gündeme getirildiği anlaşılmaktadır. Çünkü Erdoğan’ın açıklamasından bir gün sonra Ticaret Bakanı, kalabalık merkezlere yakın yerlerde vatandaşlara maske satışı yapılacağını açıkladı. “10 kuruşluk maskeyi bile vatandaşa kârla satacaklar”a varan tepkiler karşısında, Ticaret Bakanı bir kenara çekildi; araya Cumhurbaşkanı girdi: “Maske parayla satılmayacak. 20-65 yaşları arasındaki her vatandaşa maskeleri, PTT kargosuyla evlerinde teslim edilecek. Talebi olanlar maille PTT’ye başvursun…” dedi.
Ama, PTT’nin ya da başka bir kargo firmasının böyle bir dağıtım gücü olup olmadığı bir yana, talep yoğunluğu karşısında PTT’nin sitesi çöktü!
Şimdi virüsün yayılmasına karşı önemli bir önlem olarak, zorunlu hale getirilen “Maske takma”nın akıbeti, adeta bir skandala dönüşmüştür.
Erdoğan ve yönetiminin, yeterli sayıda maske sağlayıp sağlayamayacağı, bunların nasıl dağıtılacağı bir kördüğüme dönüşürken, Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri iskelelerde, otobüslerde, metro ve metrobüs istasyonlarında parasız maske dağıtımını sürdürmektedir. Ve henüz Erdoğan ya da Soylu’dan belediyelerin bu hizmetlerinin, “Devlet içinde devlet, bir gafletten de öte girişim…” diye yasaklandığını duymadık. Tabii bu, bundan sonra da böyle bir yasaklama duymayacağız anlamına da gelmiyor!
VİRÜSE KARŞI HİSSİKABLELVUKU (*) KARARLARLA MÜCADELE
“Peki, Erdoğan AKP yönetiminin koronavirüse karşı mücadele kapsamında aldığı önlemler içinde ‘Bilim Kurulunun oluşturulması dışında diğer ülkelerde yaşanlardan da öğrenilerek de olsa, planlı, programlı alınmış bir önlemi var mıdır?” diye sorulursa; ne yazık ki buna “Virüsün yarattığı kaosu sermaye lehine bir fırsata çevirerek enkazı işçi sınıfı ve halkın sırtına yıkma önlemleri dışında ‘evet’ denecek bir girişimi yoktur” diye yanıt vereceğiz.
Kısacası AKP iktidarının koronavirüse karşı mücadelede;
-“Sürü direnci”ne güvenme ötesinde bir stratejisi yoktur.
-Alınan önlemler kozmetik önlemlerdir.
-Önlemler tedricen uygulamaya sokulduğu için beklenen sonuçlar alınamamıştır.
Kısacası iktidarın virüse karşı mücadelesi; ne oluşturulmuş gerçek bir mücadele stratejisine ne de bu stratejinin gerektirdiği ciddiyette önlemlere dayandırılmıştır. Tersine bu önlemler, “hissikablelvuku” denilebilecek, tek adam ve yakın çevresinin aklına gelen, akıl dışı olduğu giderek daha iyi görünen kararlarıyla yürütülmektedir. Bundan sonra da bu tutumda ısrar edileceği görülmektedir.
(*) Sözcük anlamı; olacakları “Önceden hissetme” gibi görünse de daha çok “İşkembeden atma”, bir takım ”hissetmeleri” gerçekmiş gibi gösterme halini ifade eder.