Avrupa’da Erdoğan’ın dediği ya da sandığı gibi uzun yiyecek kuyrukları yok, ama bambaşka bir arayış var: Kimlik arayışı…
Genişlemeyle birlikte topluluğa dâhil olan eski doğu bloku ülkeleri, Avrupa’nın kafasını karıştırdı. Düşünün Almanya’da Merkel eşcinsel evliliklere onay verirken Macaristan ‘da Orban, eşcinsel karşıtı yasa hazırlıyor. Benzer yüzlerce örnek, “Batı’nın ortak özgürlük anlayışı” gibi, “Avrupa’nın hukuk bütünlüğü” fikrini de baltalıyor.
Hem yaşlı nüfusu nedeniyle genç işçi ihtiyacında olup hem yeni mülteci istememek de Avrupa’nın çelişkilerinden biri… Kıtanın farklılıklarıyla güzel olduğunu savunanlarla, “çokkültürlülük Avrupa’yı böldü, yok etti” diyenler çatışıyor.
Geçen haftasonu gezdiğim “Diversity United” başlıklı sergi, çokkültürlülüğe bir övgüydü adeta… Farklılıkların bölmeyip tersine birleştireceğini savunan sanatçıların eserleri, bize yeni Avrupa’yı anlatıyordu. Sergiye eser verenlere bakınca alışılmış “beyaz Avrupalı” fikrinin epey geride kaldığı, yaşlı kıtaya Slav, Ortadoğulu, Uzak Doğulu göçmenlerin damgasını vurmaya başladığı çok net görünüyor. Birçok ırkçı Avrupalının tüylerini diken diken eden bu gelişme, aslında kıtanın tıkanan yaratıcılığının yeni ilham kaynağını sergiliyor. Avrupa, korkuyla içine kapandıkça kısırlaşıyor, açıldıkça zenginleşiyor. Ancak yeni gelenlerin sadece yaratıcılık değil, yeni sorunlar taşıdıkları da ortada… O yüzden tartışma sıcak…
Berlin’deki sergilenen eserlerin çoğu, bu tartışmanın ürünleri aslında… Polonya asıllı bir Alman sanatçının eserinde tavana asılı iki ipte daireler çizerek sallanan bir saat ve bir kaya parçası, Avrupa’nın tıkır tıkır işleyen sistemini ve hemen peşinden onu tehdit eden riskleri simgeliyor adeta… Taş, her an çarkı kırabilir, ancak taşın yarattığı motivasyon olmadan da çark dönmüyor.
Serginin hapishane avlusunu andıran bir köşesinde, taş zemin üstünde parlak neon ışıklarla “Freedom” (Özgürlük) yazıyor. Harflerin her birinin üzerine, kuşların konmasını engelleyen dikenler konmuş. Özgürlük kendini koruyor da denilebilir, dokunulmaz, boş bir söze dönüştüğü de söylenebilir.
Sergi, kendini, kimliğini arayan, varoluşunu sorgulayan zihinlerin bu türden yapıtlarıyla dolu… Dedim ya, kuyruk yok Avrupa’da, ama yaşlı kıtaya gelen gençlerin yarattığı büyük bir türbülans var –ki bu, belli ki bir kuşak sonra yepyeni bir Avrupa yaratacak.