Sevgili dostlar,
Türkiye’deki siyasi durumu bilen Alman dostlar sık sık sorar: “Sence tatil için Türkiye’ye tatile gitmeli mi” diye… Türkiye’de tatil yapmanın rejime destek anlamına gelip gelmeyeceğini sorgularlar. Ben turizmin, halkların yakınlaşması için iyi bir araç olduğunu düşünüyorum; o yüzden iki halk ne kadar temasta olursa o kadar iyi; ama “her şey dâhil tatil köyleri”ne kapanıp yerel halkla hiç temas etmeden dönmenin pek buna yaradığı söylenemez.
Türk ekonomisi çökmenin eşiğinde… Erdoğan, acilen turizm gelirine muhtaç durumda… Ama salgın nedeniyle o geliri elde etmesi imkânsız… 2019’da Türkiye’ye gelen Alman turist sayısı 5 milyonken bu rakam, 2020’de 1 milyona düştü. En çok gelen turist sıralamasında Ruslar ve Bulgarlar, Almanların yerini aldı. 2021’de vaka sayılarının artması üzerine Almanya, Türkiye’yi “yüksek riskli ülkeler” arasına aldı. Tatil satışları yüzde 76 düştü. O yüzden Türk Dışişleri Bakanı Berlin’e koşup Almanlara bir davet yaptı. Ama davet yaparken büyük bir skandala imza attı: “Turistin göreceği herkesi aşılayacağız” dedi ve bu söz, halka yapılan en ağır hakaretlerden biri olarak kayda geçti.
Yetmezmiş gibi, peşinden Turizm Bakanlığı’nın kampanya filminde de ağzındaki maskede “Enjoy, I’m vaccinated” (Keyfine bak, ben aşılıyım”) yazılı turizm görevlilerine rol verildi. Büyük tepkiler üzerine bakanlık hemen filmi geri çekmek zorunda kaldı.
Bu örnekler bile, Türk hükümetinin, turistin getireceği parayı, kendi halkının canından daha çok önemsediğini gösteriyor. Türkiye’de bugünlerde popüler espri şu: “Aşı olmak istiyorsan, bir Alman turist görmeye çalış.”
Peşpeşe gelen bu iki skandal, iki şeyi net gösterdi:
Bir: Hükümet bir bozgun havasında peşpeşe hatalar yapıyor.
İki: Kamuoyu tepkisi giderek güçleniyor ve Hükümet, bugüne kadar pek umursamadığı bu tepki karşısında geri adım atmak zorunda kalıyor.
Yakında bu tür haberlerin sıklaştığını göreceksiniz. Ta ki Türkiye, herkesin gönül rahatlığıyla seyahat edebileceği bir demokrasiye dönüşene kadar…
Hepinize iyi haftalar…