AKP ve sermaye sınıfı, bir yandan asgari ücretin ülke çapında ortalama ücret olarak yerleşmesini, diğer yandan da göçmen işçilere asgari ücret altında ücret verilerek ucuz işçiliği yaygınlaştırmak istiyor. Türkiye’de emekçilerin yüzde 50’si asgari ücretle çalışırken bu oran Avrupa’da yüzde 4’tür. Hükümet ve işverenler, 2025 yılı için 17 bin liralık asgari ücrette yüzde 25’lik bir artış öngörürken yoksulluk sınırı 70 bin liraya dayandı…
Atilla Özsever
Asgari ücret konusu, son yıllarda toplumun önemli gündem maddeleri arasında yer almaya başladı. Aslında adı üzerinde asgari ücret, çalışanlar açısından en düşük düzeydeki ücreti ifade ediyor. Ancak bu en düşük ücret, toplumda ortalama ücret haline geldiği için ister istemez bir tartışma konusu oluyor.
Gerek Merkez Bankası ve gerekse DİSK-AR’ın (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi) verilerine göre, çalışanların yüzde 50’si asgari ücretle çalışıyor. Yani, ülkemizde asgari ücret ortalama ücret haline geldi ve bir anlamda bu ücretle çalışma normal kabul ediliyor.
Yine DİSK-AR’ın araştırmasına göre, özel sektörde çalışanların yüzde 70,4’ü asgari ücretin komşu ücreti düzeyinde ücret alıyor. Yani, asgari ücret ve onun yüzde 20 fazlası civarında bir ücretle geçiniyor. Ayni araştırmaya göre, kayıt dışı çalışanların yüzde 83.5’i ise asgari ücrete bile erişemiyor. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde çalışanların ise, ancak yüzde 4’ü asgari ücretle çalışıyor.
DİSK-AR’ın 2024 araştırmasına göre, Türkiye Avrupa’nın en düşük asgari ücretli ülkeleri arasında yer alıyor. 2014’te Avrupa’da Türkiye’den düşük asgari ücretli 12 ülke varken, 2024 yılı başında sadece 5 ülke bulunuyor (Makedonya, Arnavutluk, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan).
UCUZ İŞÇİLİK
Aslında ülkemizde asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesi, yani çalışanların büyük bir bölümünün bu en düşük ücretle çalışmasının arka planında, AKP Hükümeti ve sermaye sınıfının ucuz işçilik politikası yatmaktadır.
Ücretler, bir yandan asgari ücret düzeyine çekilirken diğer yandan da ülkemizde 10 milyonu aşkın göçmenin çalışmaya muhtaç kesimi asgari ücretin bile altında istihdam edilerek düşük ücret politikası yaygınlaştırılmak isteniyor. Tabii ki esas amaç, düşük ücret politikasıyla sermayenin kârlarının daha fazla artması ve sömürü düzeninin sürdürülmesidir.
Geçmiş dönemlerde asgari ücretle çalışanlar, çok azınlık bir kesimdi, daha çok esnafların yanında çalışanlar, vasıfsız işçi düzeyinde olanlardı. Şimdi özel okul ve dershanelerde çalışan öğretmenler, hatta özel hastanelerde yeni işe başlayan doktorlar, stajyer avukatlar da asgari ücretle işbaşı yapıyorlar.
Sonuç itibariyle Türkiye’de diğer emek gelirleriyle ilgili artışların da sınırlı kalması, asgari ücret ile diğer ücretler arasındaki makasın kapanmasına ve asgari ücret civarı ücretle çalışanların oranının artmasına neden oluyor. Türkiye, hızla asgari ücretliler ülkesine dönüşüyor.
SERMAYENİN HEDEFİ YÜZDE 25
Ülkemizde asgari ücret, işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinin oluşturduğu bir komisyon tarafından belirleniyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, aralık ayı başında toplanacak. Komisyonda hükümet ve işveren genelde birlikte hareket ettiğinden işçi kesiminin oyunun bir anlamı olmuyor. İşçi, 2-1 yenik bir durumda bulunuyor. Açıkçası bir tiyatro oyunu oynanıyor.
Öte yandan patronlar 2025 yılı asgari ücreti için yüzde 25’lik bir artışın yapılmasını öngörüyorlar. Ankara Sanayi Odası Başkanı Gürsel Baran, zam oranı için işverenin talebinin yüzde 25 olduğunu açıkladı.
Keza Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan da, ABD’deki temasları sırasında yatırımcılarla yaptığı toplantıda asgari ücrette yüzde 25’lik bir artışın enflasyon hedefiyle uyumlu olduğunu belirtti.
IMF DE AYNI GÖRÜŞTE
IMF (Uluslararası Para Fonu) Türkiye Misyon Şefi James Walsh da, asgari ücreti işaret ederek enflasyonda yeni bir artış döngüsünü tetikleyecek ücret artışlarından kaçınılması gerektiğini söyledi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan da, 2025 yılından geçerli olacak asgari ücret için “Ekonomimizin genel istikrarını bozmayacak şekilde paydaşlarımızın maksimum noktada anlaşabildikleri bir ücret düzeyinde olmasını hedefliyoruz” diye görüş açıkladı.
Halen 17 bin lira olan asgari ücretin yüzde 25 artışla birlikte 21 bin 250 liraya çıkması mümkün olabilecek.
YOKSULLUK SINIRI 70 BİN TL
Türk-İş’in Ekim 2024 sonu araştırmasına göre, dört kişilik bir ailenin sadece gıda masraflarından oluşan açlık sınırı 20 bin 432 TL. Yeni asgari ücret, Şubat 2025’ten itibaren işçinin cebine gireceğine göre bu sürede açlık sınırının 20 bin liranın da daha üstüne çıkması mümkündür.
Öte yandan yine Türk-İş’in verilerine göre, dört kişilik bir ailenin gıda ile birlikte diğer zorunlu yaşam harcamalarının dahil olduğu yoksulluk sınırı ise 66 bin 553 TL olarak saptandı. Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti de 26 bin 527 TL.
DİSK Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM) araştırmasına göre ise, açlık sınırı 20 bin 478 TL, yoksulluk sınırı da 70 bin 835 TL olarak belirlendi.
Bu koşulları dikkate alarak bir ailede iki asgari ücretli çalışanın olduğu varsayıldığında 70 bin liralık yoksulluk sınırına ulaşabilmek için en düşük ücretin 35 bin lira dolayında olması hesaplanabilir. CHP de, yeni asgari ücretin en az 30 bin lira olması gerektiğini açıkladı.
NİYE YÜZDE 44 DEĞİL?
AKP Hükümeti, sermaye sınıfının da talepleri doğrultusunda asgari ücreti yüzde 25 dolayında arttırmayı öngörürken 2025 yılı için geçerli olan vergi ve cezalarla ilgili yeniden değerleme oranını yüzde 44 olarak saptadı.
Yani, hükümet vergi ve başta trafik olmak üzere cezalarla ilgili yaptırımlarda yüzde 44’lük bir artış öngörürken asgari ücrete yüzde 25’i uygun buluyor.
Yine bir kez daha belirtelim ki, AKP ülke genelinde ücretlerin asgari ücret düzeyinde yaygınlaşmasını isterken artışların da TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) sahte enflasyon oranlarına göre belirlenmesini öngörüyor. Amaç, toplumun yoksullaştırılmasıdır.
ÇÖZÜM: SENDİKALAŞMA
Peki çözüm olarak ne yapmalı? Kuşkusuz asgari ücret, insanca yaşanacak bir düzeyde saptanmalıdır. Bununla birlikte sorunun gerçek çözümü, asgari ücretle çalışan sayısının azaltılıp sendikalaşma oranının yükseltilmesidir.
Ülkemizde toplu sözleşme düzeyinde sendikalaşma oranı yüzde 10’lar düzeyindedir. AB’de toplu iş sözleşmesi kapsamı ise yüzde 60, asgari ücretle çalışan oranı da yüzde 4’tür. Sendikalaşma oranı arttığı takdirde ücret pazarlığında asgari ücretin çok daha üstünde bir artış sağlanması mümkündür, aksi halde grev hakkı kullanılarak ücret mücadelesi verilir.
Yani bu çerçevede, DİSK’in önerileri doğrultusunda asgari ücretle çalışan sayısının düşürülmesi için toplu sözleşme kapsamı genişletilmeli, sendikal haklarla ilgili engeller kaldırılmalıdır. Asgari ücret belirlenirken geçim koşulları (yoksulluk sınırı) dikkate alınmalıdır.
Asgari ücret, uluslararası standartlara uygun saptanmalı, işçinin kendisi ve aile birlikte hesaba katılmalıdır. Asgari ücret bütün işçiler ve memurlar için ortak olarak belirlenmelidir.