Asgari ücretin 2016’da çok arttığını iddia eden patronlar 2017 yılı için düşük zam isterken, DİSK-AR’ın raporu bu iddiayı yalanlıyor: Bu artış, yoksul kesimlerin koşullarını iyileştirmedi, gelir dağılımını düzeltemedi
Yaklaşık 8 milyon çalışanı doğrudan ilgilendiren asgari ücretin belirlenmesi için ilk toplantı 6 Aralık Salı günü yapılacak. 5 işçi, 5 işveren ve 5 hükümet temsilcisinden oluşan toplam 15 kişilik Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2017 yılı için geçerli olacak asgari ücret tutarını belirlemek için bir araya gelecek. Komisyonda işçi temsilciliğini Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), işveren temsilciliğini ise Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) üstlenecek.
Hükümet ve işverenlerde egemen görüş, asgari ücretin 2016 yılında çok fazla arttığı, bu nedenle 2017 asgari ücret artışının sınırlı kalması yönünde. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin geçen haftalarda yaptığı, “İstemenin sonu yok biliyorsunuz, ama ekonominin realitelerini de unutmamak lazım. Milli gelirine oranla, dünyada en yüksek asgari ücreti olan ülkedeyiz” şeklindeki açıklaması bu yaklaşımın bir göstergesi.
Sermaye örgütlerinin temsilcileri ise daha da ileri giderek asgari ücrete 2017’de enflasyonun altında zam yapılmasını istiyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, şöyle diyor: “Bu sene geçen seneki zammı da gözeterek, enflasyonun altında bir rakamla geçen senenin dengelenmesini gündeme getirmek istiyoruz. Rekabet gücümüzün geriye gitmesini biraz olsun kompanse edebilelim.”
Sendikalar ne diyor?
Türk-İş, asgari ücretin Türkiye İstatistik Kurumu’nun geçen yıl için belirlediği net yaşam maliyeti olan 1600 liraya yükseltilmesini talep ediyor. DİSK ise geçen salı günü düzenlediği basın toplantısında, asgari ücretin 2 bin lira olması gerektiğini açıkladı. Toplantıda, DİSK Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR) tarafından hazırlanan kapsamlı bir rapor da paylaşıldı.
Söz konusu raporda, sermaye ve hükümet çevrelerinin asgari ücretle ilgili iddia ve değerlendirmelerinin gerçeği yansıtmadığı somut verilerle ortaya konuyor. Rapora göre, ‘Asgari ücret çok arttı’ iddiaları bir yana, emeğin milli gelirdeki payı, asgari ücretin işverenlere toplam maliyeti ve işgücü maliyeti düşüyor. Öte yandan düşük gelirlilerin yaşama koşulları iyileşmiyor. Asgari ücretin diğer ülkelere göre yüksek olduğu iddiası da gerçeği yansıtmıyor. Hem asgari ücret hem de saat ücretleri açısından Türkiye, OECD ve AB ortalamalarının çok altında bir düzeyde bulunuyor.
Raporda dikkat çeken bölümleri üç parça halinde yayımlıyoruz…
1. Hesaplama yöntemi uluslararası standartlara aykırı
Asgari ücret evrensel kabul görmüş temel sosyal haklardan biri. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 23. maddesinde “çalışan herkesin, kendisine ve ailesine insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sağlayan ve gerektiğinde her türlü sosyal koruma yolları ile de desteklenen adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır” ifadesi yer alıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun 131 sayılı Asgari Ücret Tespitine İlişkin Sözleşmesi’nin 3. maddesine göre de, asgari ücretin tespitinde işçilerin ve ailelerin ihtiyaçları, ülkedeki genel ücret seviyesi, hayat pahalılığı, sosyal güvenlik yardımları ve diğer sosyal grupların göreli yaşama standartlarının dikkate alınması gerekiyor.
Türkiye’deki Asgari Ücret Tespit Yönetmeliği’nde ise asgari ücret şöyle tanımlanıyor: “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığında ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret.” Uluslararası normlara göre işçinin sadece kendisinin değil, ailesinin de asgari ücret tespitinde hesaba katılması gerekirken, bu yönetmelikteki tanımda işçinin ailesi yer almıyor.
Asgari ücretin tespit yöntemi de uluslararası belgelerde yer alan ilkelerle uyumsuz. Yönetmeliğe göre işçi, işveren ve hükümet tarafları komisyonda 5’er üyeyle temsil ediliyor. Komisyon kararları çoğunlukla alınıyor ve bu kararlara itiraz mümkün değil. Dolayısıyla hükümet ve işveren tarafı aynı doğrultuda oy kullandığında işçi tarafı azınlıkta kalıyor.
2000-2015 arasında 16 asgari ücret tespitinde sadece iki kez taraflar mutabık kalmış. Bu dönemde işçi tarafı 12 kez karara muhalefet ederken, işveren tarafı ise sadece 2 kez itiraz etmiş. Bu durum asgari ücret artışlarının gerçekte kimi memnun ettiğini açıkça gösteriyor.
Komisyonda sadece en büyük işçi sendikaları konfederasyonu temsil ediliyor, diğer konfederasyonlara yer verilmiyor. Böylece işçilerin önemli bir bölümünün komisyonda temsili engelleniyor.
2. Asgari ücret artışı gelir dağılımını düzeltmedi
Asgari ücret tartışması gelir dağılımı ve emekçilerin yaşama koşullarıyla birlikte değerlendirilmeli. Çünkü özellikle düşük gelir gruplarının milli gelirden aldığı payın artışında ve gelir eşitsizliğinin azaltılmasında asgari ücret düzeyi kritik rol oynuyor. Ancak ülkemizde son yıllarda yaşanan asgari ücret artışlarının gelir ve yaşama koşullarının düzeltilmesindeki rolü sınırlı. Asgari ücrette son yıllarda enflasyonun üzerinde artış sağlanmış olsa da, asgari ücret düzeyinin yetersizliği, verimlilik ve milli gelir artışlarının asgari ücrete ve genel olarak ücret artışlarına yansımaması, gelir eşitsizliğindeki uçurumun sürmesine yol açıyor.
Nüfusun en düşük gelir grubunu oluşturan yüzde 20’lik dilimin milli gelirden aldığı pay uzun süredir yüzde 6 civarında çakılı kalmış durumda. En yüksek gelir grubunu oluşturan yüzde 20’lik dilimin ise milli gelirden aldığı pay yüzde 46 civarında seyrediyor. Buna göre, nüfusun en düşük gelire sahip yüzde 20’lik dilimi ile en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik dilimi arasında 8 kart fark bulunuyor.
3. Maddi yoksunluk vahim durumda
Asgari ücret tartışmalarında dikkate alınması gereken bir diğer unsur, çalışanların yaşam koşulları. TÜİK 2015 Gelir ve Yaşama Koşulları Araştırması, özellikle düşük gelir gruplarının yaşadığı maddi yoksunluğu gözler önüne seriyor. Bu grupta evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayamayanların oranı yüzde 95. İki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını karşılayamayanların oranı ise yüzde 71. Konut masrafları yük getiriyor diyenlerin oranı düşük gelir grubunda yüzde 90. Borç ve taksiti olanların oranı ise genel nüfusun içinde yüzde 67.
Maddi yoksunluk oranlarının yüksekliği, asgari ücret artışını daha da yaşamsal kılıyor.