BirGün’den Timur Soykan, çok ses getiren bir haber yaptı. Altı yaşında kız çocuğunun, küçük ve ilerleyen yaşlarında, bir tarikat ve aile içinde yaşadıklarıyla ilgili. Haberini görüşme kayıtlarına, iddianameye dayanarak duyurdu, kafadan atmadı. Ardından, kendisini hedef gösterenlere somut olgulara dayanan yanıtlar verdi.
Toplumsal tepkiyi, bir süre devam eden siyasetçi sessizliği (TİP’liler ve İmamoğlu hariç) ve infial karşısında önce muhalefetin, sonunda iktidarın açıklamaları izledi. Sonra? Timur Soykan tutuklansın, aileye haksızlık ediliyor, kadının beyanı esassa o zaman Kabataş da esas, inançlı insanlar rencide ediliyor, vesaire… Örgütlü bir hücum başladı.
Benzer haber, vaka ve iddialar karşısında ilk refleksi tarikatları kollamak olan bir güruh var, aman arka bahçelere halel gelmesin, aman, sakın incinmesin muhteremler, aman. Oysa insanım diyen herkesin yüzünü kızartacak, huzur içinde geçirdiği anlardan utandıracak işlerden söz ediyoruz.
Neymiş, Timur Soykan tutuklansınmış, emriniz olur, var mı başka talimatınız, tutuklanmasını arzuladığınız başka insanlar, bir liste yayımlasanız da rahat etse herkes, siz de her seferinde yorulmasanız böyle. Hani siz inançlı, adil insanlarsınız ya, hani Fırat kıyısında kaybolan koyunun sorumluluğunu taşıyorsunuz ya, hani hak yemezsiniz ya; “Timur Soykan tutuklansın” derken hangi niteliğiniz ağır basıyor acep, adaletiniz mi, hak duygunuz mu, insan ve çocuk sevginiz mi, hangisi? Neden tutuklansın, bir çocuğun/genç kızın/insanın başına gelenleri haber yaptığı için mi, kamu yararını gözettiği için mi, sizin çocuklarınızı da sakındığı için mi, gazetecilik yaptığı için mi, işinin hakkını verdiği için mi, neden?
Efendim, inançlı insanlar rencide oluyormuş, öyle mi, kimmiş o rencide olanlar? Milyonlarca dürüst, namuslu mütedeyyin, bir çocuğun yaşadıklarına mı yoksa duyulmasına mı üzülür, dalga mı geçiyorsunuz siz ahaliyle, ne zannediyorsunuz o insanları ve ne zannediyorsunuz kendinizi, inancın mührü sizde mi, bunca dindar insan velayetini size mi verdi, kimin adına konuşup duruyorsunuz böyle? Ömrüm boyunca çevremde namazında niyazında insanlar oldu, birkaç gündür üzüntüden haber okumakta zorlanıyorlar, siz cümle alemi kendiniz gibi mi sanıyorsunuz?
Zamanında Cemaat gazetesinde de yazmış bir gazeteci, T24’te okuduğum köşe yazısında, Kılıçdaroğlu’nu ‘kendi kitlesinden’ korumak için (ne düşünceli bir insan), “Her dindarın kız çocuğunu bebekken evlendirdiğini mi sanıyor bunlar” sorusunu yöneltmiş. Öf be, soru gibi soru işte. Açıkça ‘hepinizin enayi olduğunu düşünüyorum’ yazsaydı beyefendi, ne diye bu kadar zahmete girmiş. Kim sanıyormuş, kim sanıyormuş kim, söylesenize kimmiş onlar… boş laf cambazları.
Hayır, ‘bunlar‘ öyle düşünmüyor ve o yazar da ‘bunların’ öyle düşünmediğini biliyor kuşkusuz. ‘Bunlar’ toplumsal ve insani kaygılarla hareket ediyor ve ‘bunlar’ benzer haberler okumaktan ikrah etti artık, bu nevi rezaletlere tanık olmaktan bıktı usandı. İntihar eden çocuklar, yurtta öldürülen çocuk, bazı yurtlarda istismar edilen çocuklar, hiçbiri ‘bunların’ marifeti değil. İnsan böyle bir soruyu sormaktan çekinir, yüzü kızarır.
Ben de o ‘bunlar’danım. Söz konusu haberleri okumakta zorlananlardan ve tarikatları değil sosyal devleti, tarikat okullarını değil nitelikli parasız eğitimi, dindarların başına gelmiş en büyük dertlerden olan siyasal İslamcıların gönüllerinin hoş tutulmasını değil laikliği/sekülerliği umursayan, kız ve erkek çocukların kemik yaşıyla değil mutluluğuyla ilgilenen ‘bunlar’dan biriyim. Üstelik, “Üzerime hiç gün doğmadı” diyen, ömrü boyunca kuşluk vakti Kuran okumadan evden çıkmayan bir baba ile, hasta yatağında namazını kılan bir annenin çocuğuyum. Dinden, ahlak, doğru söz, hak duygusu, adalet, dürüstlük, şefkat anlayan bir ana babanın; peki siz kimsiniz, afra tafranız kime, dindar insanlar adına konuşma hakkını nereden alıyorsunuz?
O uyanık yazar, bu memlekette hiç kimsenin ‘her dindar’ için böyle bir şey düşünmediğini biliyor. Tepki gösteren insanların eleştirdiğinin evine ekmek götürme derdindeki sade dindar yurttaş olmadığını biliyor. Bu ülkede dinsizlere sabah akşam sövülürken, inanç ile ilgili bir şaka yapmanın dahi imkansızlaştığını biliyor. Yine de o absürt soruyu sormaktan ve toplumsal tepkiyi yönlendirmekten alamıyor kendini. Tarikatları eleştirir mi peki, olur mu canım öyle şey, onlar sivil toplum!
Tarikat severlerin, camialarını kayırmaya yönelik en parlak ve hukuki icatları ise ‘suçsuzluk karinesi’ ve ‘suçun-cezanın şahsiliği’ ilkelerini ileri sürmek oldu. Harika, yirmi yılın ardından siyasal İslamcılar bazı temel hukuk-anayasa ilkelerini hatırladı, bu, son devrin en beklenmedik ve mucizevi sürprizi. Hazzetmediğine ve başa çıkamadığına pervasızca terörist diyen, önüne gelene hakaret etmeyi kendine hak gören, hedef gösteren, daha gözaltı aşamasındaki insanlara hüküm giydirip mahkûm eden, yüz binin üzerindeki yurttaşı sorgusuz sualsiz işten atıp utanmadan ‘sivil ölüm’ adını verdikleri bir uçurumdan yuvarlayan, suçsuz olduklarını bildikleri muhaliflerin cezaevinde ömür tüketmesine sessiz kalan bu ince bıyıklılar, sonunda ‘suçsuzluk karinesini’ hatırladı. Büyük, çok büyük bir olay, kutlanmalı. Doğru, iddialara muhatap olanlar, haklarında hüküm verilene kadar masum kabul edilir ve doğru, haberi yapan gazeteci o haberi somut bulgulara dayanarak yaptı, ayrıca kimsenin bir halk mahkemesi kurduğu filan da yok.
Timur Soykan tutuklanmalıymış, vay be, hakikaten, var mı başka emriniz, dilinizi korkak alıştırmayın. Ülkeyi, toprağı, insanı, her şeyi ve herkesi mülkü gören dehşet verici bir şımarıklık hali. Arkadaş, siz ne zannediyorsunuz kendinizi? Milyonlarca kendi halinde dindar ve dindar olmayan yurttaş yaşıyor bu toprakta ve o dürüst insanlar sizin şu halinizin farkında, kuşkunuz olmasın. Geçecek bu günler. Geçecek.