Yakup Kepenek
AKP-MHP iktidarı, Öcalan-DEM açılımını da yanına alarak yeni bir anayasa yapılmasını siyasetin gündemi yapmaya çalışıyor.
Ancak, Başkan Erdoğan’ın “sivil” nitelemesinin ve bir Anayasa Komisyonu kurulduğu açıklamasının dışında, iktidar çevresinden yeni anayasanın, “içeriği” konusunda hiçbir somut öneri yapılmıyor ya da yapılamıyor.
Çünkü yürürlükteki Anayasa 12’si AKP döneminde olmak üzere tam 19 kez değişikliğe uğradı; 2/3’ü değiştirildi; daha ne olsun 2017’de rejim değiştirildi. Bu durumda AKP’nin yürürlükteki Anayasaya, ”darbe anayasası” demesi tam bir tutarsızlıktır.
GELMİŞ-GEÇMİŞ
Tüm toplumsal kesimlerin geniş katılımıyla oluşan ve bu nedenle de “sivil” olduğu çok açık olan bir Kurucu Meclis tarafından hazırlanan 1961 Anayasası, uzak ara, bu toplumun gördüğü en özgürlükçü ve demokratik anayasadır. Anayasa’yı hazırlayan Kurucu Meclis yalnız CHP’nin ve Demokrat Partiden ayrılanların kurduğu Hürriyet Partisinin değil, tüm toplum kesimlerinin temsilcilerinden ve dönemin “deve dişi” gibi güçlü hukukçularından oluşuyordu. Anayasa Komisyonu sözcüsü de genç hukuk yıldızı Mümtaz Soysal’dı.
O Anayasa’da vurgulanan temel hak ve özgürlükler, siyasal haklar, ekonomik ve sosyal haklar ve onları güvence altına alan “hukukun üstünlüğü, hukuk devleti ve kurumlaşma” demokratikleşmenin temelleridir.
1961 Anayasası, demokratikleşme ile ekonomik kalkınmanın birlikte gerçekleştirilmesi kararlılığına dayanır. Bu amaçla, Devlet Planlama Teşkilatı ve diğer kurumlaşmalar, sanayileşmeye dayalı ekonomik gelişme ve siyasal katılım ve sosyal adalet düzenlemeleri bu kararlılığın kanıtlarıdır.
Kuvvetler ayrılığı; çift meclis, cumhurbaşkanının partili olmaması; yargı bağımsızlığı; yargıç güvencesi; sendikal haklar, sosyal devlet; üniversitenin ve TRT’nin özerkliği 1961 Anayasası’nın ana nitelikleridir.
Şu iki somut düzenlemeye ayrıca değinilmelidir. 1961 Anayasası’nın 19. Maddesi
Kimse, Devletin sosyal, iktisadi, siyasal veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma amacıyla kötüye kullanamaz diyor. Ancak, laikliği düşünce özgürlüğünün, eğitimin, bilimsel ve sanatsal üretimin güvencesi olarak düzenlemekle yetinmiyor; çözüm yolunu gösteriyor:
“Devlet, kişinin temel hak ve hürriyetlerini…sınırlayan siyasi, iktisadi ve sosyal bütün engelleri kaldırır; insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlar” (m.10/2) diyor. (Ayrıntı için bkz. Benim, geliri Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’ne bağışlanan“ Cumhuriyet Çağdaşlaşmasından Günümüze Türkiye’nin Değişimi, Bölüm Üç: “Özgürlüğün En Güzel On Yılı”, s.141-196; 2. Basım, Remzi Kitabevi, 2024).
Toplumun 1960’larda özgürlük ışığıyla aydınlanması sonucu, yalnız sosyal bilimlerde değil, gülmeceden sinemaya, sanat ve kültürün tüm dallarında, ülkede yerinde bir deyimle görülmedik bir “üretim patlaması” yaşandı.
“Özgürlük yılları, önce 12 Mart 1971, sonra da 12 Eylül 1980 faşist darbelerinin yaptıklarıyla yok edildi; daha sonra çok sayıda anayasal düzenleme yapıldı ve bugünlerin “düşünsel çölleşme” ortamına gelindi.
GERÇEKTEN İSTENİYORSA
Yeni anayasa yapılması gerçekten isteniyorsa, Türkiye Barolar Birliği ve bağlı barolar, tüm sendikalar; kadın ve çevre dernekleri başta olmak toplumsal örgütlerin etkin katılımı ile bir hazırlık süreci başlatılmalı; tüm siyasi partilerin anayasa taslağı hazırlamaları istenmeli ve taslağın yasalaşması için mutlaka halk oylamasına başvurulmalıdır.
Eğer böyle katılımcı bir yöntem izlenmeyecek ve şu sırada yapılmakta olduğu gibi anayasayı hazırlama işini AKP’nin belirlediği 10 kişilik, sonradan anayasacı geçinen birinin de katılımıyla şimdilik 1 1 kişiden oluşan bir komisyon yapacaksa sonuç çok kolay ve hızla alınır. Benim, büyük gülmece ustası Aziz Nesin’den esinlenerek yapacağım bir önerim var: AKP’nin oluşturduğu Anayasa Komisyonu taslağın birinci maddesi olarak:
Madde 1-Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetir diye yazar.
Sonra da “birinci maddede her şey yazıldı” der, bu maddeyi, diyelim 177 kez alt alta sıralar ve “görevini” tamamlamış olur.
Böyle bir “sivil anayasa” çözümü gerçekleşirse iktidar rahatlar ve belki şu sırada başta Silivri zindanı olmak üzere siyasi nedenlerle hapishaneleri dolduranlar da salıverilir.