Mustafa Yalçıner
Ortadoğu’da yeni bir savaş çıktı mı- çıktı. Kimileri henüz kara ordularının harekete geçmeyişine bakarak olmalı, “savaş” sözcüğünü kullanmaktan kaçınıyor. “Çatışma” diyorlar örneğin. Oysa artık iç savaş vb. değilse, günümüzde savaşlar, -özellikle başlangıcında- uçak ve füzelerle ve daha çok hava üstünlüğünü ele geçirme amacıyla patlak verip sürüyor.
Tanık olduğumuz, İran’ın da yanıt verdiği bir Amerikan-İsrail saldırganlığıdır. İran’a yönelik bir emperyalist-siyonist savaştır. Netanyahu yönetimindeki siyonist İsrail, öncelikle başta genelkurmay başkanı olmak üzere belli başlı komutanlarıyla nükleer tesislerinde çalışan önde gelen bilim insanlarını hedef alan uçak, dron ve füzelerle İran’ı bombalayarak savaşın fitilini ateşledi. Böylelikle İran içinde küçümsenemez haber kaynaklarına sahip bir istihbari örgütlenmesi olduğunu gösterdi. Komutanlar türünden belirli hareketli hedeflerin bilgisine sahip olan İsrail, saldırılarını, öncelikle ordu ve “Devrim Muhafızları”nın komuta ve istihbarat merkezleri, havaalanları ve uçaklar, hava savunma sistemleri, füze bataryaları gibi savaşma yeteneklerinin sinir merkezlerini bertaraf etmeyi hedefleyerek sürdürdü. İstihbarat ve vuruş gücü üstünlüğü sadece İsrail’in kendi olanaklarının, örneğin Mossad’ın çabalarının ürünü değil, hatta çoğu özellikle Amerikan uydularıyla uzay kuvvetlerinin sağladığı istihbarata dayanıyor. ABD harekata yalnızca “gönülden” destek vermiyor, saldırının dolaysız bir parçası. “İran nükleer görüşmeler için verdiği 2 aylık süreyi değerlendirmediği için böyle oldu” diyen Trump, savaşı yönetenlerden olduğunu kanıtlayarak, “Herkes derhal Tahran’ı boşaltmalı” çağrısı yapıyor!
Savaş yetenekleri bakımından İsrail belirli bir üstünlüğe sahip olsa da kimse İran’ın kof bir güç olduğunu ileri süremez. Onun da olanakları ve İsrail saldırılarına verdiği yanıtlar küçümsenir gibi değil. Emperyalist destekli siyonist propaganda İsrail’in “demir kubbe”sinin delinemez olduğunu iddia edegeldi, ancak bu hava savunma sistemi önemli kısmını vurabilmiş olmasına karşın azımsanamayacak sayıda İran füzesi Tel Aviv, Hayfa ve en son Kudüs’te hedeflerini buldu. Bu hedefler arasında İsrail Savunma Bakanlığıyla Hayfa’daki rafineri de var.
Şimdilik İsrail başta F-35’leri olmak üzere uçaklarıyla belirli bir hava üstünlüğü de sağlamış görünüyor, ancak İran hava savunma sistemi çalışıyor ve bu İran hava sahasının “Yol geçen hanına döndüğü” anlamına gelmiyor. Üstelik savaşın sonunu hava savaşları belirlemiyor ki, İsrail’in başlıca zaafı, ölçeğinin küçüklüğü ve Gazze’yi bile bir kara harekatıyla tamamen ele geçirememesi! İran’ı işgale güç yetirebilme yeteneğinde değil ve bu nedenle takviyeye muhtaç, dolayısıyla savaş uzayacaktır.
Savaşlar, kimin önce saldırdığına bakılarak değerlendirilemez. Bu özellikle gerici savaşlar için böyledir. Örneğin tarafları iki emperyalist ülke ya da ülkeler ittifakı olan bir savaş, kim önce saldırırsa saldırsın, emperyalist bir savaştır ve önce saldırmayan ya da savunmada olan desteklenemez. II. Enternasyonal, I. Dünya Savaşı’nın emperyalist ülkeler için bu ülkelerin kendilerini savunmalarına yönelik birer “ana vatan” savaşı oldukları ve halkların kendi egemenlerini ve emperyalist amaçlarını desteklemek demek olan kendi ülkelerini desteklemeleri gerektiği yaklaşımı nedeniyle çöktü.
İran’ın da gerici ve desteklenemez bir rejime sahip olduğu tartışmasız. Ancak bu, İsrail-İran savaşında “Tarafsız kalınması” ya da “Kendi egemenlerinin yenilgisinin” istenmesi gerektiği anlamına gelmiyor. İran mollalarının şeriatçı gericiliği ve sözde İsrail’in demokratizmi nedeniyle bazı laikçilerin İsrail’e yakınlık duymaları savunulamaz! Öncelikle İsrail’in ırkçı gericiliği ve soykırımcılığı yakınlık duyulacak şey değildir. Ötesinde, Ortadoğu’nun silah gücüyle yeniden şekillendirilmesi ya da paylaşılması kapsamındaki bu son Amerikan-İsrail saldırganlığı hem İran hem de tüm bölge halklarına ve tüm zenginliklerinin yağmalanmasına yöneliktir ve ancak lanetlenebilir.
Erdoğan’ın “Zulümle abat olunmaz, sonu kötü olur” deyişiyse ortaklığı gizlemeye yöneliktir ve ülkede olup bitenler hatırlandığında Netanyahu’nun kendisine iade edeceği türdendir!