Gürsel Köksal
Almanya’da 12 yıl önce kurulan ve kısa bir sürede çok partili sistemde kendisine sağlam bir yer edinen, üç ay önceki erken genel seçimde de büyük bir başarı kazanarak ikinci parti konumuna gelen aşırı sağcı AfD’nin (Almanya için Alternatif) Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklanması için tartışmalar yeniden başladı.
Bunda önceki hükümetin sosyal demokrat İçişleri Bakanı’nın büyük rolü var. Bakan, görev süresinin bitmesine birkaç gün kala iç güvenlikten sorumlu istihbarat örgütü BfV’nin (Federal Anayasayı Koruma Örgütü) gerçekleştirdiği incelemenin sonuçlandığını ve AfD’nin artık resmen “aşırı sağcı parti” olarak nitelendirildiğini açıkladı. Böylece bu partinin anayasal düzene karşı, demokrasi düşmanı, ırkçı ve yabancı düşmanı bir örgüt olduğu devletin en üst düzeydeki istihbarat örgütü tarafından da ilan edilmiş oldu.
MERZ KARŞI ÇIKIYOR
Peşinden de bu partinin kapatılıp yasaklanması için Anayasa Mahkemesi’nde dava açılması talebi yeniden siyasi gündemin başına yerleşti. Hıristiyan demokrat Federal Başbakan Merz ve İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt buna karşı çıkıyorlar. Merz, böyle bir davanın siyasi mücadelede yenemediği rakibini hukuk yoluyla bertaraf etme girişimi olarak görülebileceğini düşünüyor. Parti üyelerine bu konudaki tartışmaları sonlandırılması talimatı veriyor. Dobrindt ise BfV’nin 1100 sayfalık raporunun dava için yeterli olmadığı görüşünde. İstihbaratın raporunda kapatma davası için yeterli, açık deliller olsa bile Merz liderliğindeki yeni hükümetin Hıristiyan demokrat kanadının bu doğrultuda hareket etmeye niyeti yok. Ancak sosyal demokrat Adalet Bakanı ise kapatma davası için ön hazırlıkların başlatılmasından yana olduğunu açıklayarak, konunun gündemden çıkmasına engel oluyor.
Yasalara göre böyle bir davanın açılması için başvuru Federal Hükümet, Federal Meclis (Bundestag) ya da Eyaletler Meclisi (Bundesrat) tarafından yapılabiliyor. Yani hükümet kabul etmese bile teorik olarak meclislerdeki milletvekillerinin girişimleri sonucu bir kapatma davası başvurusu yapılabilir. Yeşiller ve Sol Parti’nin (Die Linke) milletvekillerinin böyle bir girişimi büyük olasılıkla desteklemeye hazır. Ancak bunun kabul edilmesi için diğer partilerden yani SPD, CDU ve CSU’dan destek gerekiyor. Bu partilerin eyalet ve federal milletvekilleri arasında da yasaklamadan yana olanlar var. Geçmişteki deneyimler böyle bir girişimi destekleyenler vekillerin gerekli çoğunluğu bulamayacağını gösteriyor. Ancak buna rağmen kapatma davası başvurusu için ilk girişimler başladı bile. Örneğin Almanya’nın en büyük eyaletlerinden Bavyera’da milletvekilleri imza toplamaya başladılar.
MEŞRUİYETİ HÂLÂ YOK
AfD’yi hukuki yoldan kapatmak çok zor, ancak bu yoldaki bütün girişimler ve tartışmalar önemli ve gerekli. Seçimlerdeki tüm başarısına rağmen halen toplumun önemli bir bölümünün gözünde meşruiyeti tartışmalı, hatta gayri meşru bir parti konumundan kurtulamıyor. Böylece birkaç haftadır Almanya’yı yöneten koalisyon hükümetinde çoğunluğu oluşturan Hıristiyan demokratların bazı önde gelenlerinin yaptığı gibi bu partiyi “normal” görmeye ve göstermeye çalışanların, sıkıştığında desteğini almaktan çekinmeyenlerin işi zorlaşıyor. AfD’li milletvekilleri eyalet meclisleri ve Federal Meclis’teki çalışmalardan dışlanıyor, parti üyesi devlet memurları, özellikle de yargı ve güvenlik organlarındaki üst düzey görevliler üzerindeki baskı artıyor, partiyle bağlantılı vakıfların ve örgütlerin devletten ya da özel sektörden aldığı parasal yardımların kesilmesi gündeme getiriliyor.
Amerika’daki bırakın uluslararası hukuku, kendi yasalarını bile çiğneyen, aşırı sağcı Trump yönetiminin de tam desteğini alan AfD’nin yasal yollardan kapatılması gerçekten zor. Ancak son seçimde 10 milyondan fazla seçmenin oyunu alan ve son anketlere bakılırsa arkasındaki kitle desteği daha da artmış olan (seçimde yaklaşık yüzde 21 oy almışlardı, şimdi bu yüzde 24’i buluyor) AfD’yle mücadele Almanya’da demokrasinin geleceği açısından çok acil bir sorun. Böyle giderse 2029’daki seçimde aşırı sağcılar Avrupa’nın en büyük ülkesinde sandıktan birinci parti olarak çıkabilirler.