- 9. Allâh’ın Kılıcı
“Hâlit bin Velid, Allâh’ın kılıçlarından bir kılıçtır.”[1] hadîsinden hareketle Allâh’ın eline kılıç aldığı, düşmanları kestiği ve dostlarına güven verdiği anlamını çıkaramayız. Kılıç bir savaş âletidir ve tüm inançlarda Tanrı biriyle savaşmak istediğinde kılıca ihtiyaç duymaz. Hâlit bin Velid, savunduğu ve koruduğu tarafın bir savaşçısı olarak eline kılıç almış biridir. Bu yönüyle diğer savaşçılardan farkı yoktur. Onun Allâh’ın kılıcı olması, içinde yaşadığı toplumun veya görev aldığı ordunun savaşçısı olması demektir. Bu durumda Allâh ile kastedilen toplum veya ordudur.
- 10. At Sâhibi Allâh
Vicdân elçisi Muhammed, savaş atlarına “Allâh’ın atları”[2] der. Hâlbuki savaş atları ordudaki atlı askerlere aittir. Allâh savaş atlarına binmez, onların sırtında elinde kılıç düşmanla savaşmaz, sonra da ganîmet toplayıp hazînesine koymaz. Atlar süvârîlere ait olduğuna göre bu hadîste Allâh ile kastedilen atlı savaşçılardır. Birilerinin “Burada kastedilen mesele atların Allâh yolunda koşuyor olmalarıdır.” diye yorum getirmesi atların kime âit olduğu konusunu açıklamaz. Allâh yolunda koşan atların sâhibi Allâh olmadığı, Allâh hiçbir atı alıp satmadığı ortada durduğuna göre at sahipleri veya atı savaşta kullanan suvârîler Allâh kelimesiyle anlatılmıştır.
- 11. Atmosterdeki Allâh
“Allâh, şâban ayının ortasındaki günün gecesinde dünya semâsına iner ve Kelp kabîlesinin koyunlarının tüyünün sayısından daha çok günâhı affeder.”[3] hadîsinde tahtından inip atmosfere kadar gelen ve sayısız hatayı bağışlayan bir Allâh’tan bahsedilir. Bu tip anlatımlar Arapların zihnindeki Allâh inancıyla örtüşen bir yaklaşımdır. Çünkü Araplar, Allâh’ı meleklere tahtını taşıtan ve göklerde oturan bir güç sahibi olarak saygı duyuyorlardı. Peygamber, bu inanç üzerinden hareketle insan-Tanrı ilişkisini dînamik tutmaya çalışmış, affedicilik makâmının kimseye verilmemesini istemiştir. Böylece kendîni Tanrı veya Tanrı temsilcisi görenlerin merhamet ve bağışlaması yerine göklere hükmeden bir Tanrı’dan bağışlanma isteyerek yeryüzünde kimseye karşı boyun eğilmemesini öne çıkarmış olur.
Peygamber, bu sözleriyle Arapların göklerdeki Tanrı fikrini örselemeyerek yerdeki tüm tanrıcıkları ve Tanrı-devlet modellerini reddetmenin kapısını aralamıştır.
- 12. Kur’an’ı Birleştiren Allâh
“Kur’an tatlı bir sözdür, Allâh onu kısım kısım yapıp bir araya getirdi.”[4] hadîsinde Kur’ân sayfalarını bölümlere ayıran ve sonra kitaplaştıranın Allâh olduğu söylenir. Hâlbuki Kur’ân tarihine bakıldığında Halîfe Ebûbekir Dönemi’nde farklı ellerde Kur’an nüshalarının olduğu, herkesin elindeki sayfaları getirmesi ve sayfaların doğru olduğuna dair yemin etmesi gerektiği, iki tanıkla gelmeyenin elindeki nüshaların kabul edilmediği gibi ayrıntılarla karşılaşırız. Ayrıca Halîfe Osman Dönemi’nde ikinci bir Kur’ân düzenleme komisyonunun kurulduğu,[5] bu kurulun önceki Kur’an’ın âyetlerini yeniden düzenlediği aktarılır. Teizmin tanımladığı yer ve göklerin yaratıcısı Allâh bu işlemlerin hiçbirinde görünmemektedir. Nüshaları getirenler, tanıkları dinleyenler ve yazıları kayda geçirenler bütünüyle insanlardır. Bu hadîste Allâh ile kastedilen klasik anlamdaki yaratıcı Tanrı değil, kâtipler ve görevlilerdir.
- 13. Sevmeye Zorlayan Allâh
“Allâh bir kulu sevince Cebrail’e ‘Sen de onu sev.’ der. Cebrail de gök ehline ‘Allâh falanı seviyor, siz de onu sevin.’ deyince tüm gök ehli onu sever. Sonra arz (yeryüzü) halkı da onu sever. Allâh buğz ettiğinde de aynı zincirleme işlem gerçekleşir.”[6] hadîsinde seven ve tüm varlıklara sevme emri veren bir Allâh’tan bahsedilir.
Cebrâîl, Allâh’ın kuvveti ve yararlı işleri sonuçlandıran zorlayıcı gücü demektir. Muhammed, İsâ, Mûsâ, Ebûbekir, Ömer, Osman, Ali, Âişe, Ebû Zer, Muâviye; Karl Marks, Engels, Lenin, Mao, Che, Fatih Sultan Mehmet, Humeyni, Atatürk, Cengiz Han, Atilla, Mevlânâ, Sezar ve İskender gibi nice ismi düşündüğümüzde bunları seven kadar bunlardan nefret eden de vardır. Genelde devletlerin resmî ideolojileri[7] tarafından resmî kahramanlar dokunulmaz ilan edilir ve onlar adına törenler yapılır. Arabistan’da Ebûbekir, Ömer ve Osman’a; İran’da Humeynî, Hüseyin ve Ali’ye, SSCB’de Marks, Engels ve Lenin’e; Çin’de Mao’ya, Küba’da Fidel’e, Konya’da Mevlânâ’ya laf söylettirilmez. Hatta bunlar aleyhine konuşanlar yasal yönden cezalandırılır ve taraftarları tarafından linç edilmeye çalışılır.
Resmî ideolojiler tarafından eleştirilmesi teklif dahi edilemez kişilerin sevilme ve baş tacı edilmesi emri zorunlu bir emir olup herkesin uyması istenen bir durumdur. Resmî ideolojinin “Zorla da olsa seveceksin. ‘Sev ve yücelt’ emrine uyacaksın.” biçimindeki tavrını dikkate aldığımızda Allâh ile kastedilen devlet, kamu yönetimidir. Cebrâil ile kastedilen de devletin zorlayıcı yasaları, kamu güvenlik güçlerini temsil eden askerî ve polisiye güçler ile gardiyan ve mahkemelerdir.
- 14. Allâh Yolu
“İlim öğrenmek için yola çıkan kişi geri dönünceye kadar Allâh yolundadır.”[8] hadîsine göre bilim adına yaşadığı yeri değiştiren, eğitim öğretimini gerçekleştirmek için eğitim kurumunun olduğu yere taşınan kişi Allâh yolunda iş yapmıştır.
Kişinin bilimsel bilgiye ulaşmasının Allâh’a ne gibi bir yararı vardır. Örneğin inşaat veya makine mühendisi, kâlp-damar cerrahı, diş hekimi, edebiyât öğretmeni, avukat, ekonomist, mîmâr, veteriner, kimyâcı ve genetikçinin Allâh’a bir faydası mı var ki onların yolu kişiyi Allâhla buluşturan bir yol olsun? Uzun bir eğitim sürecinin ardından atanan, iş yeri açan, bir şirkette çalışan, bir klinikte görev alan kişiler toplumla buluşur, halka hizmet eder, insanlığa yararlı işler sergiler. Dolayısıyla bu kişilerin tüm davranışları halk için, halk yolunda ve halkın iyiliği adınadır. Hadîse bu çerçevede yaklaştığımızda bir öğrencinin eğitim için şehir değiştirip diplomasını alması sürecinde tüm yaşadıkları toplum için yararalı bir sonuç vereceğinden öğrencinin eğitim sürecinde yetişmesi için olanca çabası toplum yolunda ortaya konmuş eylemlerdir. Bu nedenle Allâh yolu tamlamasında Allâh sözcüğü ile kastedilen toplum ve halktır.
- 15. Allâh’ın Ganîmeti
Hazinede para dağıtılmasına rağmen hala para olduğunu öğrenen Halîfe Ömer, Huzeyfe’ye “Kalan mal Allâh’ın Müslümanlara verdiği ganîmetidir. Ne Ömer’in ne de akrabalarınındır. Elde kalanların tamamını dağıt.” emrini verir.[9] Bu rivâyette mallar Allâh’tan insanlara verilen ganîmetler olarak gösterilir. Hâlbuki Mezopotamya başta olmak üzere eski dünyanın savaş hukûkunda ganîmet savaş sonunda düşmandan alınan her türlü mal, kadın ve çocuk gibi şeylerdir. Ganîmeti verenler ve hazîneye koyanlar savaşçılar olduğundan Allâh ile kastedilen de onlardır.
ÖĞRETMENLERE NOT:
5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü yanında 24 Kasım Öğretmenler Günü’nün kutlu olmasını dilerim. Bu günler öğretmenlerin kendini hesaba çektiği, özdenetim yaptığı, mesleki problemlerinin neden çözümsüz kaldığını sorguladığı, vardığı sonuca göre eylem planı ortaya koyduğu günler olmalıdır. Yoksa bu kutlamalar öğretmenleri Polyanna’ya dönüştüren bir öğretmen noeli olur. Öğretmenler günü, öğretmenlerin afyonu olmamalı.
Devam edecek…
_____________________________________________________________________
[1] Age, 12. cilt, 4475 no.lu hadîs.
[2] Age, 5. cilt, 1072 no.lu hadîs.
[3] Age, 12. cilt, 4567 no.lu hadîs.
[4] Age, 8. cilt, 2572 no.lu hadîs.
[5] Yusuf Alemdar, Kıraatlerin Oluşumu Baglamında Kur’an’ın Cem’i Konusuna Yeni(den) Bir Bakış, Cumhuriyet Ünv. İlahiyat Fak. Dergisi, Cilt: VII/2, s. 219-248, Aralık 2003, Sivas; Mehmet Altuntaş, Dr. Öğr. Üyesi, Bozok Ünv. İlahiyat Fak. Temel İslâm Bilimleri Böl., Kur’an’ın Mekke’de Yazılması ve Medine’de Çoğaltılması Üzerine Bazı Değerlendirmeler, 10 Mayıs 2018, Yozgat; kuran.diyanet.gov.tr/cem’u’l-Kur’ân; kuran-i kerim.org/Kur’an’ın İlk Yazılmış Nüshaları Neden Ortadan Kaldırıldı? Kur’an’ın Aslı Yakıldı mı?; Fatıma Mushafı Nedir? Böyle Bir Şey Var mıdır; Varsa da Bu Nasıl Mümkün Olabilir?
[6] Age, 10. cilt, 3346 no.lu hadîs.
[7] Resmî ideoloji: Devletin kabul ettiği ideoloji. İdeoloji: Bireysel veya kurumsal davranışları yönlendiren düşünceler toplamı. Ait olduğu sistem ve sınıfların değerler bütünü. Sistem ve sınıfın gerçekliğinden doğar, tarih tarafından üretilir. Pratikten üretilen benzer düşünceler toplamıdır. Bir sosyo-ekonomik sistemin bütünselliğini anlatan düşünceler toplamıdır. Bir sınıfa rehberlik yapan/yön veren görüşlerdir. Bir hükûmetin, bir siyâsî partinin, bir toplumsal sınıfın davranışlarına yön veren siyâsi, hukûkî, bilimsel, felsefî, inançsal, etik ve estetik düşünceler toplamı.
[8] Age, 11. cilt, 4110 no.lu hadîs.
[9] Age, İçtimâî Yardımlaşma, 2. cilt, Timaş Yayınları, İstanbul, 1988; İbn-i Sa’d 3/215.