- 5. Seslenen Allâh
“Allâh, ‘Ey kullarım! Zulmü kendime haram ettim, size de zulmetmeyi yasakladım. Birbirinize zulmetmeyin.[1] Yedirdiğim kimseler haricindekiler aç, giydirdiklerim dışındakiler çıplaktır.’ dedi.”[2] Bu hadîse bakarak “Bir insanı yediren ve giydiren kim, ne; kimler ve neler?” diye sorduğumuzda Allâh’ın kaşıkla mama verdiği, yemek servisi yaptığı, elbise giydirdiği, giyim fabrikası işlettiği, manifaturacılık[3] ve ayakkabı îmâlâtı[4] yaptığı görülmez. Ayrıca Allâh elinde kılıcıyla kesmez, kırbaçlayıp zindana atmaz, tutuklayıp mahkemeye çıkarmaz. Bu tür olay ve durumlar olurken ortada Allâh diye bir varlık görülmemesine rağmen bir bebeği yediren, giydiren ve doyuran başta anne-babası olmak üzere insanlar görülür. Güneş sistemi, Dünya, çiftçiler, toprak, tohum, su, hava, ısı, ışık, fabrika, nakliye, şoför, yönetim, ekonomik ilişkiler gibi birbirinden bağımsız ancak birbiriyle iç içe olan gerçeklikleri görürürüz. Mahkeme salonu, hâkim, savcı, gardiyan, cellat ve avukat aracılığıyla zulüm veya adâlet hükümleri verilir yahut uygulanır.
“Tanrı, her şeyi var eden, evrenin işleyiş yasalarını koyan, can ve organlar veren, canlılara tercih ve davranış özgürlüğü sunan yaratıcıdır. Bu nedenle tüm yaptıklarımız bir yandan bizim eylemlerimiz, öte taraftan onun dolaylı eylemleridir; eylemlerimiz ile Tanrı’nın iş yapmamıza olanaklar sunması bir birliktelik oluşturur; o, bize yapma gücü, yapacak organlar ve doğal ortamı vererek yaptıklarımızın içinde olur. Yani yedirip içirmede, yargılama ve cezalandırmada bizim tarafımızdan var edilmemiş olan hava, su, toprak ve organların işleyişiyle yedirip içiriyoruz, giydirip yargılıyoruz. Tanrı’nın ortam hazırlamasıyla bizim eylemlerimiz birlikte gerçekleşiyor.” denilebilir. Ancak bu yaklaşım Tanrı ile insanı ontolojik[5] anlamda birbirinin aynısı yapmaz. Bakımı üstlenen, zulmeden, adâlet eden, yediren, içiren ve giydiren birer insan olduğuna göre bu hadîste Allâh kelimesiyle kastedilen teizmin[6] kabul ettiği biçimdeki yer ve göklerin egemeni olan Tanrı değil, insan(lar)dır.
- 6. Dehr Allâh
“Allâh, ‘Âdemoğlu dehre söverek beni üzüyor. Hâlbuki dehr benim, emir benim elimde. Gece ve gündüzü ben çeviririm.’ dedi.”[7] hadîsinde karşımıza üç kavram çıkmaktadır. Bunlardan birincisi olan ebed kesintisiz bir zaman akışıdır, yani süreci kasteder; dehr ise “birbirinden kopuk” anlamına gelir. Taş Devri, Maden Devri, İlk Çağ, Orta Çağ gibi uzun bir süreci kapsayan ve birbirinden farklı bir dönemi içeren vakitlere dehr denir. İkindi vaktine de dehr denilmesinin nedeni gün içinde en uzun zaman parçası olmasıdır. Tüm çağlar ebed, ebedîn herbir uzun parçası dehrdir. Örneğin beş perdelik oyunun beş perdesine ebed, herbir perdesine dehr denir. Hâlidîn, bir şeyin bozulma ve eksilme olmadan orijinal yapısıyla uzun süre kalmadır. Yani bir şeyin üretimi ile son kullanma tarihi arasına halidîn denir.
“Orada kesintiye uğramayan bir süreçte eksilmeden, bozulmadan ve tüm doğal yapılarını koruyarak kalacaklar.”[8] âyetinde ebed içinde hâlid biçimde kalma anlatılır. Bu hadîse göre Tanrı dehr olarak tanıtıldığına göre Allâh kelimesinin çağ, asır, dönem ve devir anlamlarını da içerdiğini görebilmekteyiz.
3.7. Fiyatları Belirleyen Allâh
“Narh’ı Allâh koyar.”[9] hadîsine baktığımızda Allâh kelimesiyle fiyat koyuculuk arasında bir ilişki kurulmuştur. Kıtlık, mal eksikliği veya üretim yetersizliği olduğunda devletin mal ve hizmetlere fiyat belirlemesine narh denir. Örneğin bir Afrika ülkesi olan Tanzanya’da ekonomik darboğaza girmenin, halkın yoksullaşmasının, ülkede zamlar yoluyla fiyatların yükselmesinin, zengin ve yoksul sınıfların arasının açılmasının, ortadireğin fakirleşmesinin, petrol ve gaz sıkıntısı çekilmesinin nedeni ülkeyi yönetenlerdir. Çünkü ön teker nasıl giderse arka teker de öyle gitmek zorunda kalır. Ülke ekonomisinin kötü gidişinde fiyatları sabitleme, mal ve hizmetlere fiyat biçme ekonomi yönetiminin imkân ve gücüdür. Bu hadiste Allâh ile kastedilen devlet, ekonomiden sorumlu kamu yönetimi, maliye, mâlî yönetim, yetkili ekonomik çevre ve emretme makamlarıdır.
“Fiyatları belirleyen, tutan, genişleten ve rızkı veren Allâh’tır.”[10] hadîsine baktığımızda Allâh ile ekonomi yönetimi arasında ilgi kuruluyor. Hâlbuki ekonomiyi yöneten, ekonomi bürokratlarını atayan, enflasyon ayarlamaları yapan, merkez bankasına başkanlık eden, para piyasalarını belirleyen kişi ve kişiler insanlardır. Ayrıca hayatı pahalılaştıran veya ucuzlatan ekonomi yönetimidir. Bu nedenle bir kişinin doya doya yemesi ile aç kalmasının nedeni ekonomi yönetidir. Doğal felaketler olmadığı sürece insanların bolluk ve darlık içinde yaşamasını sağlayan ekonomi yönetimidir. Hatta doğal felaketler olsa bile aldığı önlemlerle halkı açlıktan kurtaran da ekonomi yönetimidir. Bu hususta en güzel örnek Yusuf peygamberdir.[11] Yusuf, gelmekte olan kıtlığa karşı aldığı önlemlerle halkını doyurmuş, halkın mutluluğunu sağlamıştır.
Her iki hadîse baktığımızda Allâh ile kastedilen ekonomiden sorumlu kamu yönetimi ve kamu görevlileridir.
- 8. Göz Kulak Olan Allâh
“Kulumu sevdim mi onun gözü kulağı, eli ayağı olurum. O, ölmeyi sevmez, ben de onun sevmediğini sevmem.”[12] hadîsinde el-ayak, göz-kulak olma durumu anlatılır. Birinin eli ayağı, gözü kulağı olmak o kişinin her ânında yanında olmak, kişiye her zaman yardım etmek, kişiyi asla yalnız bırakmamak ve kişiyi hiçbir şeye muhtaç etmeden yaşatmak demektir.
Allâh, karşımızda duran somut bir varlık olmadığı, soyut bir varlığı kastettiği için Tanrı’nın kişiyi sevdiğine kanıt kişinin işlerinin yolunda gitmesi olacaktır. Ancak yaşadığımız dünyada “İşleri iyi gidenler kimler?” dediğimizde yardım ve destek görenler ile dayanışma içinde olanları görürüz. Yardım ve destek konusunda Allâh’ı göremeyiz ama insanları veya insanların yönettiği kurumları görürüz. Hastalandığımızda hastane ve doktoru, arabamız bozulduğunda sanâyî ve tamirciyi, alışveriş ihtiyacımız olduğunda alıcı ve satıcıyı, bir yere gideceğimizde ulaşımcıyı ve ulaşım araçlarını, paraya ihtiyacımız olduğunda bankayı veya arkadaşları, ekmek için fırıncıyı, güvenliğimiz için emniyet teşkilâtını, sınırlarımız için orduyu yanımızda buluruz. Bu durumda Allâh kelimesiyle sağlıklı, mutlu ve güvenceli yaşamamızı sağlayan her şey ve herkesi kastetmiş oluruz.
Bizi huzur, sevgi ve dayanışma içinde yaşatan tüm destekçilerimiz bizim sevdiğimizi sever, sevmediğimizi sevmez. Gerçek dayanışma; dayanışanların birbirini adâlet, eşitlik ve özgürlük temelindeki her konuda tam desteklemesidir.
Devam edecek…
_____________________________________________________________
[1] Yâ ‘ibâdî innî harram-tü’z-zulme ‘alâ nefsî ve ce’al-tü-hu beyne-kum muharramen fe lâ-tezâlemû
[2] Age, 15. cilt, 5363 no.lu hadîs.
[3] Manifatura: Fabrikada üretilen her türlü kumaş, bez ve iplik.
[4] İmal (ç. Îmâlât): Üretim(ler).
[5] Ontoloji: Varlık felsefesi, varlıkbilim, temel sorunu varlık olan felsefî disiplin. “Varlık nedir?” sorusuna yanıt arayan felsefe alanı. Varlığın oluş halinde olduğu anlayışı, her şeyin sürekli değiştiğini, hiçbir şeyin eskisi gibi kalmadığını yani varlığın durağan olmayıp oluş halinde olduğunu savunmakta olan görüş. Varlık ya da var oluş ile bunların temel kategorilerinin araştırılmasıdır. Varlıkların sınıflandırıldığı kategorileri belirlemekle uğraşır. Aynı zamanda bu kategorilerden hangilerinin var olduğunu da bulur. Heraklitos bu anlayışını “Aynı dereden iki kere yıkanılmaz.” sözüyle savunmaktadır. (Ontolojik: Varoluşsal, var oluşa ait, var olma sürecine ait, var olma süreciyle ilgili.)
[6] Te-izm: Tek tanrıcılık.
[7] Age, 15. cilt, 5350 no.lu hadîs.
[8] Nisâ, 169/Hâlidîne fî-hê ebeden
[9] Ebû Dâvûd, Sünen, Buyû, 49.
[10] İbn-i Mâce, Ticârât, 27; Tirmizî, Buyû, 1314; Ebû Dâvûd, Buyû, 51; Dârimî, Buyû, 13; Husarî, El-Siyâse el-İktisâdiyye ve’n-Nuzûm el-Mâliyye fi’l-Fıkh el-İslâmî, 114-115.
[11] Yusuf, 55.
[12] Age, 12. cilt, 4663 no.lu hadîs.