• Anasayfa
  • Gündem
    • Politika
    • Yaşam
    • Türkiye
    • Dünya
  • Emek
  • Kadın
  • Ekonomi
  • Eğitim
  • Ekoloji
  • Sağlık
  • Bilim & Teknoloji
  • Yazarlar
  • Arka Sayfa
    • Fikir & Yazı
    • Belgesel & Film
    • Eylem & Etkinlik
    • Fotoğraf & Karikatür
    • Kitap & Dergi
    • Müzik & Video
Adil Medya
  • Haziran 19, 2025
  • Yayın İlkeleri
  • Hakkımızda
  • Künye
  • İletişim
  • Güncel
  • Sağlık
  • Sağlık
Adil Medya
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Politika
      Türkiye, kira enflasyonunda OECD ülkeleri arasında lider

      Türkiye, kira enflasyonunda OECD ülkeleri arasında lider

      Sırada Türkiye mi var?

      Sırada Türkiye mi var?

      F-35’leri alamamanın maliyeti

      F-35’leri alamamanın maliyeti

      Demiri tavında dövme vakti: Ermenistan

      Demiri tavında dövme vakti: Ermenistan

    • Yaşam
      Dünya onu ''süper meyve'' olarak tanıyor! Bilinen en yüksek antioksidan kaynağı: Kanserli hücreleri yüzde 86 oranında öldürüyor

      Dünya onu ''süper meyve'' olarak tanıyor! Bilinen en yüksek antioksidan kaynağı: Kanserli hücreleri yüzde 86 oranında öldürüyor

      Halkın sağlığıyla oyun oynuyorlar

      Halkın sağlığıyla oyun oynuyorlar

      Terörsüz Türkiye, CHP’yi zayıflatma planı, ekonomide dengeler: Hepsi yeniden...

      Terörsüz Türkiye, CHP’yi zayıflatma planı, ekonomide dengeler: Hepsi yeniden...

      Anne-oğul bir avuç gökyüzüne karşı eylemde

      Anne-oğul bir avuç gökyüzüne karşı eylemde

    • Türkiye
      Çocuğunuzla birlikte eğlenceyi yakalayın: Karne günü kutlamasını unutulmaz kılacak 7 eğlenceli etkinlik

      Çocuğunuzla birlikte eğlenceyi yakalayın: Karne günü kutlamasını unutulmaz kılacak 7 eğlenceli etkinlik

      Halkın sağlığıyla oyun oynuyorlar

      Halkın sağlığıyla oyun oynuyorlar

      Cumhuriyet’in unutulan sağlık öncüleri

      Cumhuriyet’in unutulan sağlık öncüleri

      Milyonlarca kişiyi ilgilendiren gelişme: e-Nabız değişti

      Milyonlarca kişiyi ilgilendiren gelişme: e-Nabız değişti

    • Dünya
      İran’dan çıkan savaş dersleri

      İran’dan çıkan savaş dersleri

      Beka sorunu?

      Beka sorunu?

      Amerikan-İsrail saldırganlığına lanet!..

      Amerikan-İsrail saldırganlığına lanet!..

      Çin’in Ortadoğu’ya getiremediği barış

      Çin’in Ortadoğu’ya getiremediği barış

  • Emek
  • Kadın
  • Ekonomi
  • Eğitim
  • Ekoloji
  • Sağlık
  • Bilim & Teknoloji
  • Yazarlar
  • Arka Sayfa
    • Fikir & Yazı
      İran’dan çıkan savaş dersleri

      İran’dan çıkan savaş dersleri

      Türk-İş Maliye Bakanlığı önüne yürüdü | Bakanlık önüne tabut, Bakan Şimşek'e istifa çağrısı

      Türk-İş Maliye Bakanlığı önüne yürüdü | Bakanlık önüne tabut, Bakan Şimşek'e istifa çağrısı

      Cumhuriyet’in unutulan sağlık öncüleri

      Cumhuriyet’in unutulan sağlık öncüleri

      Beka sorunu?

      Beka sorunu?

    • Belgesel & Film
      Kapitalizmin Yeni Silahı: Prekaryaya Dönüştürülen Göçmen Emeği

      Kapitalizmin Yeni Silahı: Prekaryaya Dönüştürülen Göçmen Emeği

      Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi Orhan Kemal

      Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi Orhan Kemal

      ''Gelincik'' Elini kirletmekten çekinmeyen bir polisin hikâyesi

      ''Gelincik'' Elini kirletmekten çekinmeyen bir polisin hikâyesi

      “Leyla ile Mecnun” ekranlara geri dönüyor

      “Leyla ile Mecnun” ekranlara geri dönüyor

    • Eylem & Etkinlik
      Üçüncü Dünya Savaşı

      Üçüncü Dünya Savaşı

      Deniz Gezmiş - Metin Yüksel Birlikte Anılıyor

      Deniz Gezmiş - Metin Yüksel Birlikte Anılıyor

      Bizi uyutamazsınız; bu zulüm ne unutulur ne de affedilir!

      Bizi uyutamazsınız; bu zulüm ne unutulur ne de affedilir!

      Anayasal Düzen ve Adalet Devleti paneli

      Anayasal Düzen ve Adalet Devleti paneli

    • Fotoğraf & Karikatür
      Metafor

      Metafor

      Günün karikatürü

      Günün karikatürü

      LeMan'dan İsrail kapağı: Hangi hayvan hastaneleri vurur ki?

      LeMan'dan İsrail kapağı: Hangi hayvan hastaneleri vurur ki?

      Uykusuz bu hafta kapağına TOKİ'yi taşıdı

      Uykusuz bu hafta kapağına TOKİ'yi taşıdı

    • Kitap & Dergi
      Kadire Bozkurt: Ben yazarken okur henüz yoktur

      Kadire Bozkurt: Ben yazarken okur henüz yoktur

      Fuat Sürmeli'nin Yeni Kitabı Raflarda: “GÖLGEDEKİ GERÇEK”

      Fuat Sürmeli'nin Yeni Kitabı Raflarda: “GÖLGEDEKİ GERÇEK”

      Kitap toplama düşkünlüğü

      Kitap toplama düşkünlüğü

      Kitapların yalnızlığı

      Kitapların yalnızlığı

    • Müzik & Video
      4 gün sürecek 'Kuzey Fest'in programı belli oldu

      4 gün sürecek 'Kuzey Fest'in programı belli oldu

      Efendiler Bunun Neresi Yalan

      Efendiler Bunun Neresi Yalan

      Gökberk Uğurlu: “Düne takılı kalmak, önümüzü görmemizi engelliyor.”

      Gökberk Uğurlu: “Düne takılı kalmak, önümüzü görmemizi engelliyor.”

      Grup Yorum üyeleri için dayanışma konseri

      Grup Yorum üyeleri için dayanışma konseri

Allah İnsanı ‘Devrimci’ Yaratmıştır

Allah İnsanı ‘Devrimci’ Yaratmıştır

Şubat 3, 2011 Fikir & Yazı 8 comments

Facebook Twitter Google+ LinkedIn Pinterest

Marks’ın Tarihi Materyalizm teorisine göre insanın düşüncesi, kültürü, ahlakı, dini içinde yaşadığı toplumun bir yansımasıdır. Her şey değiştiğine göre insanın ahlakı, kültürü, düşüncesi de üretim araçlarına endeksli olarak değişecektir. Tarih komünizmle başladı, ardından kölecilik ve feodalite dönemi başladı ve en sonunda sosyalizm ve komünizmle sonlanacaktı. Bu süreçler insanın hür iradesiyle gerçekleşmemiştir. Tarih bu süreçleri insana zorla yaşatmıştır. O halde din, kültür, ahlak v.s. insanın hür iradesiyle tercih ettiği değerler değil, tarihin ve toplumun ona yüklediği olgulardır. Düşünce dahi üretim araçlarına endekslidir. Üretim ilişkileri değiştikçe insandaki düşünce, ahlak, kültür vs. değişecektir. O halde biz İslam’ın dönemin insanlarının tarih ve toplum tarafından kendilerine yüklenen kültür, ahlak, sanat, düşünce, örf, gelenek v.s. değerlerin karşısında olduğunu ispatlayabilirsek bu dinin tarih ve toplumun bir ürünü olmadığını ispatlamış olacağız. Örneğin bir din eğer o dönemde yaşayan ve kız çocuklarını diri-diri gömmeyi adet edinen insanların yaptığı işi onaylamıyorsa bunu bir cinayet olarak görüyorsa bu din o toplumun ve tarihin bir ürünü olabilir mi? Burada tarihin ve toplumun ürünü olan bir din mi var, tarihin ve toplumun sırtına binip yönlendirdiği bir din mi var? Yoksa tarihe ve topluma yön veren, yeni bir tarih ve toplum yaratan bir din mi var?

Bu bölümde “acaba insan tarihin yönünü değiştirme gücüne sahip mi? Tarih ve toplum mu insanın sırtına biner ve insana yön verir yoksa insan mı tarihin sırtına binip tarihe hükmeder” sorularına cevap arayacağız.

Çünkü bir din ekonomiye, hukuka, siyasete egemen olan, üretim araçlarını elinde bulunduran fakirleri sömürmek için zengin sınıf tarafından üretilmişse biz o dine nasıl inanabiliriz? Veya din tarihin ve toplumun bir ürünü ise, İslam dinide tarihin zorunlu bir oluşumu ise o dine neden inanalım?
Tarihi materyalizme göre insanlarda eğer din inancı varsa bu inanç insanların kendi düşünce yoluyla elde ettikleri bir inanç değildir. Bu inancı insanlara tarih ve toplum yüklemiştir.
Avusturyalı meşhur psikolog Zigmon Frayd korkunun Allah’a ve dine inancın kaynağı olduğunu savunmaktadır. Frayd’a göre “Allah insanların yaratanı değil mahlûkudur. Gerçekte insanların zihinlerinde dini inançların oluşmasının asıl sebebi, bu olayların zararlarından korunma arzusudur. İlk insanlar zararlı olayların karşısında, içerisine düştükleri korku ve ıstıraptan kaçmak için gittikçe kudret sahibi, şuurlu ve tabiata hâkim bir varlığa inanmaya başladılar. Böylece rica, kurban, ibadet, dua ve buna benzer şeyler, vasıtasıyla bu varlıkların muhabbet ve sevgisini kazanarak, kendilerini tehlikelerden kurtarmaya çalıştılar. Dolayısıyla inancın esas kaynağı korkudur.

Will Dourant, Bertrant Russell gibilerine göre ise  “İlk insanlarda Allah’a olan inancın sebebi cehalettir. İlk insanlar Güneş, Ay tutulması, yağmur ve rüzgâr gibi olaylarla karşılaşınca bunlar için tabii ve özel bir neden göremedi ve bulamadı. Bu olaylar için, Allah adında bir sebep yaratarak böylece tabii nedenleri görülmeyen şeyleri O’na isnat etmeye başladı. Sonrada O Allah insanlardan rahatsız olup, yer ve gök belalarına müptela etmesin diye, onun karşısında eğilip ona ibadet etmeğe başladılar” Yani insanlar sebeplerini bulamadıkları bazı doğa olaylarını Allah’a atfederek, Allah inancına sahip oldular.

Biz bu varsayımları İslam’a uygun görmüyoruz. Zira insanların bir kısmının korkudan dolayı din ürettiklerini kabul etsek dahi, bu Allah’ın olup, olmadığına delil olamaz. Eğer insanlar yıldırım, deprem gibi tabiat olaylarından korktukları için dine inanmışlarsa, tabiat olaylarının bir nedensellik ilkesine bağlı olduğunu, kanunlar zincirinin birer halkası olduğu günümüz insanları tarafından bilindiğinden dolayı günümüzde dine ve Allah’a inancın olmaması gerekirdi. Yani insanların korkuları yok oldukça, korkudan kaynaklanan dininde yok olması gerekirdi.

Yine ilk insanların cehalet neticesinde Allah inancına sahip olduklarını kabul etsek dahi, bu düşünce Allah’ın olup, olmadığına yine delil olamaz. Şayet önceki insanlar yağmur, kar, yıldırım gibi doğa olaylarının sebebini bilmediğinden dolayı, bu sebepleri Allah’a dayandırıp, Allah inancına sahip olmuşlarsa, bu durumda, yağmurun, yıldırımın, sebebinin günümüz insanları tarafından bilindiği için günümüz insanının Allah’a inanmaması gerekir. Yani cehaletten dolayı insanlar inanmışlarsa cehaletin kalkmasıyla cehaletten kaynaklanan inancında yok olması gerekirdi.”

Dr. Hikmet Kıvılcımlı der ki: “Barbarlıktan kalma gelenek-görenekle köylülerimizde- esnaflarımızda yaşayan “Batıl itikatlar” kara kedi önünden geçmemek, tırnak kesmemek, salı sallanır, çamaşır yıkamamak, elleri bağlamamak, ayak-ayak  üstüne atıp dinlenmemek, ateşi erkeğin üflememesi gibi inanışları, İslamiyet içine girmiş olsa da, kolayca terk edilmişlerdir. Çünkü modern çağın insan aklını ilerleten bilgileri sentezleri karşısında bu tür barbar-vahşi gelenekleri tutunamazlar. Onların totem ve tabulardan kalma gelenekler olduklarını bilinçlerimize çıkarmasak da modern bilgi ve sentezlerimize açıkça ters geldikleri için o alışkanlıkları terk ederiz, hatta toplum hayatımızdan kovarız. Çok büyük tepkilerle de karşılaşmayız; uzun boylu tartışmalara bile gerek kalmaz. Hele çocuklar yeni kuşaklar bunu kendiliğinden silerler.”[1]

Dr. Kıvılcımlı’nın da işaret ettiği gibi bilimle ve akılla uzlaşmayan her inanç yok olmaya mahkûmdur. Şimdi İslam dininin tarihin ve toplumun bir ürünü olup olmadığına cevap arayalım. Bazı düşünürler toplumun bireyden oluştuğunu, toplumun bir gerçekliğinin olmadığını, toplumun görünüşte var olduğunu, elle tutulanın toplum olmadığını iddia eder ferdiyetçiliği ret ederler. Toplum aynen hidrojen ve oksijen nasıl suyu oluşturup, hidrojen ve oksijen özelliğini kaybediyorsa fert de toplumu oluşturur ve fert artık yok olur. Yani toplum vardır fert yoktur. Fert boş bir kap gibidir toplum onu doldurur.

Bu ekolün baş temsilcisi Emile Durkheim’dir (Fransız sosyolog). Bu ekole göre toplumsal meseleler toplumun ürünüdür. Bireyin iradesinin ve fikrinin ürünü değildir. Bu üç özelliğe sahiptir.

1.Dışsaldır
2.Cebridir (Cebren, zorla yaptırım).
3.Geneldirler.
Dışsaldır çünkü bireyin vücudunun dışında yani toplum yoluyla ferde tahmil edilir. Fert vücuda gelmeden önce vardırlar. Nitekim din, ahlak, gelenek v.b. her bireyi tarafından kabul edilir.
Geneldir çünkü toplum çapındadır.

Cebridir çünkü kendilerini zorla ferde kabul ettirir. Ferdin vicdan değerlendirmelerini kendine uydurur.

Kısacası Durkheim’in felsefesi kişiyi toplumsal kadere teslim eder. Yani Durkheim dinin, ahlakın, geleneğin toplumun insana zorla yüklediği bir kader olarak görür. Bu durumda ferde özgürlüğü ve hürriyeti kim kazandıracak?

Durkheim’in görüşünü Dr. Ali Şeriati ile iyice açıklığa kavuşturalım. Şeriati der ki: “Historizm (tarihselcilik) şu anlamdadır: Her birey tarihin gerektirdiği biçimde oluşmuştur. İran –İslam tarihinin sonucunda duracak yerde, Büyük Fransız ihtilali, Rönesans, Ortaçağ veya bugünkü Batı dünyasında yer alsa idim, başka bir dilim, başka düşünce ve duygularım, başka ahlak ve gidişim olacak idi. Şu halde “bu ben” ile “o ben” iki ayrı tarihe sahip oldukları için iki ayrı insan olmuşlardır. Şu halde yine benim özelliklerim, Tarihin temel belirleyici görüşü yolu ile benim elimden çıkmış ve Tarihin iradesine teslim edilmiş oluyor. Şu halde nasıl seçebilirim kendi istediğim gibi mi? Hayır, Tarihin benim için seçtiği gibi. Şimdi ben Farsça konuşuyorum ve siz de Farsçayı bizim konuşma ve anlaşma dilimiz olarak dinliyor ve anlıyorsunuz. Ne siz Farsçayı seçtiniz, ne ben seçtim. Tarihimiz bu dili bize verdi, getirdi, gözümüzü açtığımızda bu dili tarihi bir zorunluluk olarak kabul ettik ve bu dil ile konuşuyoruz, bunu reddedemezdik. İslam’ı benimsedik ise biz seçmedik, Tarih seçti ve bizim bu seçimde katkımız katılmamız yoktu.

Şeriati insan benliğini oluşturan ikinci zorlayıcı güç olan toplum hakkında der ki: İkinci bir zorlayıcı güç “sosyolojizm”dir. (toplum bilimcilik). Bu görüş de “societ”nin (toplum) veya sosyolojinin (toplum-bilim) temel belirleyici olduğunu kabul eden görüştür. Sosyolojizm doğanın etkisini bir dereceye kadar, tarihin etkisini de bir açıdan kabul eder. Der ki “bütün bu etkenlerin bir ölçüde etkisi olmakla birlikte, gerçekten “ben”i ortaya getiren, benim üzerimde egemen olan toplumsal çevre ve toplumsal düzendir”.

Ben eğer cömert, ya da çok gayretli ve kahraman isem “feodalite” (derebeylik) düzeni içinde büyüyüp olgunlaştığım içindir. Paragözün biri isem, burjuvazi içinde doğduğum içindir. Ata binip pala sallayan biri isem, aşiret düzen içinde yaşadığım içindir. Toplumsal ilişkiler, üretim ilişkileri, mülkiyet düzeni, üretim ilişkilerin toplumdaki konumu bütünü ile sınıfsal ilişkiler ve topluma egemen olan biçim benim toplumumu oluşturmakta ve bireyin benliğini onun dışında belirleyen etkenler durumunda olarak bu benliği de oluşturmaktadır.

Demek ki ben kötü olmuş isem, ben de kötülüğü yaratan veya seçen toplumsal çevredir. Sosyolojizm de birey yoktur. İnsan seçebilen bir “ben” olarak var olmaz. Her birey toplumun onu ortaya getirdiği gibidir.

Toplumsal etkenlerden bazıları seni şunu seçmeye çağırırken, bazı diğer etkenlerde başka bir şeyi seçmeye zorlar. Şu anda iki ayrı türde toplumsal etkenin baskısı altında olduğun için duraksama ve kararsızlığa düşersin. Diyelim ki bazı kimseler, dindar veya dinsiz olma konusunda kararsızdırlar, hangisini seçmeleri gerektiğini düşünüyorlar. Sosyolojinin görüşünü savunanlar derler ki: “Bu kararsızlık insanın dini ve dinsizliği seçme imkanına sahip oluşundan değil şundan ileri gelir: bazı toplumsal etkenler senin dindar olmanı, Batı’dan gelen toplumsal düzenimize giren ve sende de bulunan bazı etkenler ise senin dinden uzak bulunmanı isterler. Demek oluyor ki sen bu etkenler elinde oyuncaksın, dini seçtiysen dıştan gelen etkenlerin geleneksel etkenlere üstünlük sağladığı anlaşılır. Şu halde sen toplumsal düzenin belirleyici gücü elinde oyuncak gibisin. Sonuç olarak sen ve ben diye bir şey yoktur.”[2]

Yani insanın “ben”ini, kişiliğini, dini inancını tarih ve toplum oluşturur. İnsanın dinî inancı, kişiliği kendi özgür seçimi değildir. Örneğin Naturalizm (tabiatçılık) insanın kişiliğini oluşturan üçüncü zorlayıcı güç olarak kabul edilir. Eğer sen ırmağın yanında yerleşmişsen balıkçılık, ormandaysan avcılık yapmak zorundasın. Sen kendin mi balıkçı olmayı tercih ettin? Hayır, tabiat sana bu mesleği dayattı.

Şimdi birde Marksist yazar Dr. Kıvılcımlı’dan örnek verelim. Kıvılcımlı der ki; Toplum bireye dünyaya geldikten sonra değil, daha anasının rahmine düşerken bile egemendir. Birey ana rahmine eğer Avustralya kabilelerinden birinde düştüyse “vahşi”, Avrupa’da düştüyse “medeni” damgasını yiyecektir.Birey topluma geldi, istediği yere değil, anasının oturduğu saraya veya tekke izbesine girer. Ağzına ilk memeyi kafasına ilk izleri ailesi dökecektir.

Gelelim 7 yaşındaki bireyimiz okul görecek mutlulardansa MEB izin verdiği kitaptan vatanı kimin kurtardığını, millet uğruna ölmenin şerefliliğini ezberleyecek. 20-25 yaşına kadar Basın Kanunu’nun müsaade ettiği “iki çiçek, bir böcek” edebiyatı okuyorsa ruhun maddeden üstün ve çelişkisiz olduğunu, sınıfsız bir millet olan Türklüğün dünyadan üstün, eşsiz olduğunu ispat eden fikriyatı öğrenecektir. Bireyin hak ve geleceği besbelli olmuştur. Bulunduğu toplumun bulunduğu sınıfında rol oynayacaktır. Düşünce şahlandıracaktır.

Birey toplum deryasının içine düşmüş bir süngere benzer. Süngerin içinde ne varsa o denizden gelmiştir. Bireyi bir sünger gibi sıkalım. İçinden çıkan ve benimdir dediği şey (din, ahlak, adet, alışkanlıklar, ilim, görüş) hepsi içinde yaşadığı (aile, çevre, okul, hayat, sınıf) tan gelme ve dolmadır. Konuştuğu dil, edindiği huy, taşıdığı fikir etrafından kapmadır. Onun için toplumu birey değil, bireyi toplum yapar.[3]

Sorunumuz şudur; evet insanın kişiliğinin oluşmasında bu üç zorlayıcı güç vardır buna rağmen insan yaptıkları fiillerden sorumlu mudur yoksa değil midir? Eğer ekonomiyi elinde bulunduran, tarih ve topluma yön veren elit tabaka, insanı köleleştirmişse, sömürmüşse, bu hayat biçiminin onun bir kaderi olduğunu dayatmışsa bu köleye hesap sormak, bu hayat biçiminde onu suçlamak doğru mudur? Eğer karşımızda insanı yaşadığı topluma veya tarihten aldığı geleneklere isyana çağıran bir din varsa bu din tarihin ve toplumun zorunlu oluşumu olamaz. Zira bilakis eğer o din o tarihten ve toplumdan geliyorsa bilakis o tarihin ve toplumun örf ve adetlerini desteklemesi gerekir ki varlığını kuvvetlendirebilirsin. Ama eğer o din o toplumun ve tarihin adetlerine karşı savaşmayı emrediyorsa, nasıl o din o tarih ve toplumdan gelecek? Oysa İslam “sizin kültürünüz, ahlakınız, yaşam biçiminiz sizin iradenizle olmadı bilakis tarih ve toplum sizdeki değerleri oluşturdu, sizin bunda bir suçunuz yoktur” demiyor. Bilakis “sen özgürsün, istersen tarihin ve toplumun sana yüklediği misyonu yüklenmek zorunda değilsin, tarih ve toplumuna isyan edebilirsin, eğer isyan etmesen onların işlediği suça ortaksın” diyor. İslam Durkheim gibi insanı toplumsal kadere mahkum etmiyor.
İslam kişiyi hangi toplumun ve tarihin etkisinde kalırsa kalsın yaptıklarından sorumlu tutuyor. İslam’a göre insan tarihin ve toplumun kendisine dayattığı karakteri, dini inancı kabul etmek mecburiyetinde değildir. Yani kişi burjuvazi bir toplumda olduğu için paragöz olup halka zulüm etmeye mecbur değildir. Toplumun zorlayıcı baskısına karşı isyan edebilir. İslam’a göre insanın aklı yani düşünüp doğruyu yanlıştan ayırt etme yeteneği, insanın fıtratı ve iradesi yani insanın üzerinde insanı bir işe yapmaya mecbur eden bir gücün olmaması kişiye sorumluluk getirir. Aşağıdaki ayetler insanın hem iyilik hem de kötülük yapmada özgür olduğunu ne Allah’ın nede başka bir gücün insanın iyilik ve kötülük yapmaya zorlamadığını göstermektedir.

“Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir”.[4]

“Biz ona yolu gösterdik, (artık o) ya şükredici olur  ya da nankör”[5]
(Ey Muhammed!) Biz Onu (Kur’an’ı) senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.[6]
Aşağıdaki ayet hem akıl konusunda hem de irade konusunda iki örneği de içine alan bir ayettir.
“(cehenneme girenler)Yine şöyle derler: Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.”[7]

Eğer insanın aklı varsa ve her şeyi de kendi iradesiyle yapıyorsa, bir toplum içerisinde yaşaması o toplumun yapmış olduğu çirkin işlere ortak olması, o insanı yaptığı çirkin işlerden mesul tutar. Yani “ey insan belki içinde bulunduğun toplum çirkin bir işi gelenekleştirmiş olabilir ama sen akıl sahibisin ve yaptığın bütün işleri de üzerinde bir zorlayıcı güç olmadan tamamen kendi iraden ve arzunla yapıyorsun o halde sorumlusun ve yaptıklarından hesap vermek zorundasın. Kısacası İslam tarihin zorunlu oluşumu değil bilakis tarihe ve topluma uyan insana hesap soran bir dindir. Şehit Mutahhari der ki: “Salih peygamberin devesini yalnız bir insan kesmiş ve Kuran bu suçu “Feakeruha” kelimesiyle tek bir kişiye isnat etmişti. Fakat bu kişinin suçunun cezasını Semud kavmi çekmişti.
“ Biz onları ve kavimlerini topyekûn helâk ettik”.[8]

Çünkü Semud kavmi her ne kadar devenin kesimine iştirak etmedilerse de hepsi bir tek ferdin suçlu davranışından memnun olmuşlardı. İşte bu şekilde yapılan suç bir toplum suçu sayıldı[9].
Muhammed İbn Erkat şöyle diyor; “İmam Cafer Sadık (a.s.) bana “Kufe’ye gidip geliyor musun? diye sordu. Evet dedim. Bunun üzerine “Kufe’de İmam Hüseyin’in katillerini görüyor musun? dedi. Ben de şaşırdım ve onların hepsi ölmüş dedim.

İmam Cafer Sadık (a.s.) şöyle buyurdu: “Sen katilin sadece öldüren veya buna yardımcı olanın olduğunu mu sanıyorsun? Kuran Hz. Peygamber’e şöyle buyuruyor: “De ki; size benden önce açık deliller ve bu dediğinize de getiren elçiler gelmişti. Eğer doğru idiyseniz niçin onları öldürdünüz?(Ali İmran 183)
Halbu ki Hz. Peygamber zamanında yaşayan Yahudiler hiçbir peygamberi öldürmemişti. Ama atalarının cinayetlerine razı oldukları için, Kuran onları da katil olarak tanıtıyor. Kuran’a göre bir günahı işleyen ile o günaha razı olanlar ortaktır. Dolayısıyla İmam Hüseyin’in katillerini sevenler, onların ortağıdır. Allah bizleri İmam Hüseyin’in dostu, katillerini ise düşmanı kılsın.
İmam Cafer Sadık (a.s.) şöyle buyurdular: “Zalim, yardımcısı ve onun işine razı olan her üç gurup günahta ortaktır.”[10]

Aslında aşağıdaki söz tek başına İslam’ın bu yöndeki düşüncesini ifade etmek için yeterlidir.
Hz. Ali diyor ki: “Bir toplumun yaptığına razı olan onlardan sayılır. Onlardan sayılan her kişinin de iki suçu vardır. O işi işlemek suçu, o işe razı olmak suçu.”[11]
Kuran’da birçok ayette peygamberlerin yaşadıkları toplumun dinine, yaşam tarzına uymaktan ziyade bilakis halkı bu yaşam tarzına karşı isyana teşvik ettiklerini yani tarihin ve toplumun oluşturduğu dini, yaşamı, ekonomik ilişkileri yok ettiklerini görüyoruz. Tarihe ve topluma uyan değil, tarihe ve topluma isyan eden peygamberler görüyoruz.

Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa-koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı.(erkekler birbirleriyle ilişkiye giriyorlardı) Lût, dedi ki: “Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha temizdir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?” [12]

Medyen halkına da kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber gönderdik. O, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.” “Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. İnsanların eşyalarını (mallarını ve haklarını) eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” [13]

Hani İbrahim, babasına ve kavmine şöyle demişti: “Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım.”[14]
Babası, “Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım. Uzun bir süre benden uzaklaş!” dedi.

“Sizi ve Allah’tan başka taptıklarınızı terk ediyor ve Rabbime ibadet ediyorum.[15]
Şimdi de Hz. Muhammed’in içerisinde bulunduğu toplumu ve peygamberin ne derece bu topluma uyduğunu kısaca da olsa değinelim. Peygamberin içerisinde bulunduğu toplum çölde yaşayan, okuma yazma bilmeyen, işiten ve işittiklerini diğer insanlara dil yoluyla anlatan yani yazıyla değil sözle kendilerini ifade eden bir toplumdu. İşiten bir topluma ilk emir geliyor “oku”. Yani topluma uyan değil topluma yön veren bir peygamber görüyoruz. Aynı şekilde Kan davalarını yasaklıyor ve diyor ki; “Cahiliye döneminden kalma kan davaları geçersizdir”. Arapçılık yapanlara sesleniyor “Arap’ın, Arap olmayana karşı kötülüklerden sakınma dışında bir üstünlüğü yoktur” Araplığı üstünlük olarak görenlere “Arap olan değil, kötülüklerden uzak duran insan üstündür” ilkesini yerleştiriyor. Bütün ayrıcalıkları yok ediyor ve diyor ki ”Kâbe’nin bakımı ve hacıların su ihtiyaçlarının giderilmesi dışında kalan cahiliye döneminden kalma bütün ayrıcalıklar geçersizdir”.[16]
İslam ikinci olarak insanın tarihin ve toplumun oluşturduğu “ben”i yani kişiliği değil, insanın özünde var olan “ben”i yaşatmasını istiyor.

Marks diyor ki insandaki “ben”i tarih oluşturur. Sosyalistler der ki insandaki “ben”i toplum oluşturur. Her ikisi de doğrudur fakat bunun yanında tarihin ve toplumun oluşturduğu “ben”i ayaklar altına alan, tarihin ve toplumun kendi üzerinde oluşturduğu zincirleri kıran bir “ben”  daha var. Özgürlük, hürriyet, adalet isteyen bir devrimci var. Kendi toplumuna karşı çıkan, o topluma “hesap sorun, hakkınızı arayın” diyen bir ben var. Peki, o “ben” i kim oluşturdu. Eğer o “ben” toplumun oluşturduğu bir “ben” ise, neden o topluma karşı çıkıyor, neden o toplum gibi sessizliği, itaati, boyun eğmeyi yani o toplum gibi yaşamayı kabul etmiyor? Eğer o devrimci tarihin oluşturduğu bir “ben” ise neden tarihine isyan ediyor, neden tarihin kendi üzerinde oluşturmuş olduğu zillet/onursuzluk elbisesini yırtıyor, neden tarihin oluşturduğu diğer insanlar gibi onursuzca ve şerefsizce yaşamı kabul etmiyor? Niçin zulme karşı mutlaka mücadele eden, isyan eden insanlar olacak, neden bu bir değişmez insanlık yasasıdır? Neden birileri toplumu sessizliğe, uysallığa, boyun eğmeğe büründürürken, diğer gurup toplumu isyana, başkaldırıya, direnişe, mücadeleye sevk etmektedir? Sessizliğe bürünen insanı toplum ve tarih oluşturmuşsa, peki asi olan bu devrimci kimin eseridir? Neden her zulmün ve haksızlığın çığırından çıktığı noktada bu devrimcilerin isyanı, savaşı, direnişi, özgürlük ve hürriyet arzusu kaçınılmaz bir zorunluluktur? Neden Vietnam’da, Filistin’de, Afganistan’da, Hindistan’da, Cezayir’de, Lübnan’da Sri Lanka’da ve dünyanın dört bir yanında direniş, mücadele, özgürlük ve hürriyet savaşı? Neden bu ülkelerde tarihi ve toplumu kendi egemenliğine alan insanların bütünüyle sanatına, hukukuna, felsefesine yön veren ekonomi kendi arzuladığı sorgulamayan, hak aramayan, insan modelini yaratamadı? Eğer sorgulamayan halk ekonominin ürünü ise bu devrimci insan kimin eseridir?

İnsan devrimci yaratılmıştır. Çünkü insanın fıtratı (tabiatı) bu doğrultudadır. Fıtratı şu şekilde açıklayabiliriz. Fıtrat insanın insanî özellikleridir. Mesela elma tohumunu toprağa gömdüğünüzde, o tohum büyüyünce portakal olmaz, elmaya ait özellikleri taşıdığı için elma olur. Yani o tohumun doğuştan kaynaklanan bir özü, bazı özellikleri vardır. İnsanında her insanda var olması bir zorunluluk olan insanî özellikleri vardır, insan hangi toplumda hangi sınıfta yetişirse yetişsin, hangi tarihe ait olursa olsun bu özelliklerle doğar. Fıtratın üç tane temel özelliği vardır.
1.Fıtrî olan şeyler sabittir, değişmez. Örneğin 1000 sene önceki annelerde çocuklarına şefkat hissi beslerler şimdiki insanlarda.

2.Fıtrî olan şeyler her insanda mevcuttur. Mesela Arabistan’daki, Almanya’daki, Türkiye’deki ister zengin ister fakir olsun her sınıftan olan anne çocuğuna şefkat duyar.
3.Fıtrî olan şeyler öğrenmekle elde edilmez, doğuştan kaynaklanan bir duygudur. Bir anne çocuğuna şefkat duyması için eğitim almamıştır.

Dolayısıyla insanda tarihin ve toplumun oluşturmadığı ve insanın hiçbir eğitimle, öğretimle kazanmadığı bir “ben”i vardır. Yine insanın fıtratında bir şeyin hakikatini öğrenme arzusu yani merak duygusu vardır. Bu duygu çocukken “baba bu ne, anne bu ne” soruları ile dışa yansımış ve bu duygu sonunda insanı Ay’a çıkarmış, Mars’a mekik göndertmiştir. Bu duygu Fizik, Kimya, Astroloji, Arkeoloji, Biyoloji v.s. ilim dallarının çıkmasına sebep olmuştur.
Dr. Kıvılcımlı merak konusunda der ki: “En yüreksizlerimizi bile bazen olmadık meraklar öldürebiliyor; öldürmese süründürebiliyor. İnsan bu meraklarını giderecek; karanlıkları aydınlığa boğmadan rahat edemeyecek”[17]

İnsanda sanat duygusu vardır. Zengin heykel, fakir kardan adam yapar. Ama her ikisi de bu duyguyla yapar. İlkel insan mağarada resim yapar, medeni insan kâğıt üzerinde. Şekiller değişir ama duygu değişmez. İnsanda kendini koruma dürtüsü veya avlanma dürtüsü vardır. İlkel insanlar bu duyguyla mızrak, günümüzdeki insanlar ise tank yapmışlardır. Dünyanın bütün milletleri adaleti, alçak gönüllüğü, dürüstlüğü, takdir eder. Zulmü, haksızlığı, yalanı, tecavüzü kınar. Bu değerlerin bütün toplumlarda olması bu değerlerin ortak insanî değerler olduğunu göstermektedir. Üretim ilişkileri, yaşam biçimleri ne kadar değişirse değişsin, insandaki sanat, şefkat, adalet isteği, özgürlük arzusu, haksızlığa karşı gelme isteği asla değişmez. Bunu bilen sömürgeciler bir ülkeyi işgal ettiklerin de dünya milletlerinin tepkisinden çekinerek biz o ülkeye özgürlük, demokrasi, insan hakları getireceğiz derler. Her türlü cinayeti işlerler, adına insan hakları derler, kapitalist dünyaya “özgür dünya” derler. George Orwell, “Barış savaştır, gerçek yalandır, özgürlükse köleliktir” der. İşte onlar insanî tepkilerden korktukları için yaptıklarının insanlık dışı olmadığını bilakis insan fıtratının arzuladığı özgürlük, insan hakları, eşitlik sloganlarıyla zulümlerini yaparlar. Bundan yasaklanır zulmü çizen resimler, mücadeleye çağıran şiirler, direnişe davet eden marşlar. Bunlar insandaki insanî duyguları hareketlendirir.

İnsanın devrimci olması aynı bilim adamı olması gibi fıtrî duygularından kaynaklanır. Ali Şeriati der ki; “İnsan idealist bir varlıktır. Hiçbir zaman olana teslim olmaz. Onu olması gerekene dönüştürmeye çalışır. Bu yüzden çevrenin ürünü değil çevresini değiştiren bir aktör olduğunu gösterir. Onu sürekli düşünmeye, meraka, icada, araştırmaya teşvik eden bu güçtür.”
İnsan eğer insanî duygularını yitirmemişse siz o insanın gözü önünde haksız yere bir kadına tokat atamazsınız, bir insana ait olan hakkı alamazsınız. İşçiyi sömüremez, köylünün toprağını alamazsınız. Örneğin bir annenin çocuğunu elinden almaya kalksanız o kadın annelik duygularıyla yani yaratılıştan kaynaklanan insanî, fıtrî duygularıyla savaşır hatta onun için en değerli olan canını ortaya koyar. Nasıl ki bu fıtrî bir duyguysa aynı şekilde her türlü haksızlığa mücadele etmekte fıtrî bir duygudur. İşte bu asi “ben”i, anarşist “ben”i ne tarih, ne de toplum oluşturmuştur. Bu insanın asıl “ben”idir. Tarih ve toplum bu “ben”in sırtına binip bu “ben”e egemen olamaz.
Eğer insan pişman oluyorsa demek ki içinde ikinci bir ben vardır. Pişmanlık “keşke bu işi yapmasaydım demektir. Eğer birinci işi yapan insanın “ben”i ise birinci işi yapmasından pişman olan, “keşke bu işi yapmasaydım” diyen ikinci “ben” kim? İnsanın içinde insanın her yaptığı işi onaylamayan ikinci bir “ben” var. Eylem ile fıtrat birbiriyle savaşıyor. Pişmanlık bir tür iç devrimdir. Kendi içinde kendisine karşı ayaklanmadır. Aynen bir ülkede zalim insanlar yönetimde, iyi insanların isyan edip ayaklanarak devrim gerçekleştirmesi gibi.İnsanın içinde minyatür bir mahkeme olan vicdan mahkemesi vardır. O sermayedarların, kralların, diktatörlerin emrinde değildir, o insanlığın emrindedir. Dünya mahkemeleri rüşvet kabul eder ama o asla kabul etmez. Kararı verdimi anında uygular, görünürde zindanları yoktur ama insana öyle bir eziyet ve acı çektirir ki yeryüzündeki en zor zindanlar bile onun kadar insana acı veremez. Dünyayı insana cehenneme çevirir. Nice insanlar vardır ki dünya zindanlarında, hapishanelerde vicdan acısına tahammül edemeyip intihar etmiştir. Dünya zindanına dayanabilmiştir ama vicdanın zindanına dayanamamıştır.

Bazen bir şiir, bir mektup, bir resim, bir makale, bir kitap, bir duvar yazısı, bir marş insanın fıtratını harekete geçiriyor ve insanın içerisinde devrim gerçekleşiyor. İnsanî “ben” , hayvanî “ben” e karşı savaş açıyor. Ama susturuluyorsun. İnsan ile insanın asıl benliği arasına set çekiyorlar. Tarihi ve toplumu istedikleri kültür ve yaşam biçimi ile şekillendiren insanı kendisine köle yapan zengin azınlık insani “ben” in hayvanî “ben”e egemen olmasını istemiyor. Çünkü onların yaratmak istediği insan düşünmeyen, sorgulamayan kendilerine kölelik yapmayı yaşamın bir gereği olarak kabul eden insandır. Bu kültürde Dr. Şeriati’nin dediği gibi genç kızların anneleri boş bir çorak arazi gibi rahat bir hayat tarzına sahip yönelişi yok, sorumluluğu yok, hayat felsefesi ve varlığının anlamı yok. Onun varlığının tek sebebi mutfak ile yatak arasındaki boşluğu doldurmak. Saf insanlar, bilinçsiz insanlar, tahlil edemeyen insanlar yalnızca söylentilere göre hüküm verirler. Tüm inançları düşmanın yaydığı düşüncelerden, söylentilerden oluşan ortamdan alırlar.

İslam dini ise aklını ve iradesini ekonomik gücü elinde bulunduran alçaklara teslim eden cahil topluluklar istemiyor. Din insanın kendi özüne dönmesini istiyor. Peygamberler mazlumları zalimlere karşı ayaklandırdıkları gibi, insanı kendisine karşıda ayaklandırıyor. Kuran diyor ki:

“Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.[18]
Allah Kuran’da da belirttiği gibi insana insanın fıtratıyla, uyumlu bir din göndermiştir ve insanın o dine yani kendi doğasıyla, tabiatıyla uyumlu, kendinde hiçbir eğitim almadan var olan özüyle örtüşen dine uymasını istiyor. Allah insanda merak, sanat, utanma, merhamet, şefkat, pişmanlık, iyiliğe iyilikle cevap verme, haksızlığa karşı gelme, paylaşma, yardım etme gibi bir takım fıtrî yani insanî duygular yaratmıştır. Eğer insanı yaratan tarafından insana bir din gönderilmişse kesinlikle ve kesinlikle o dinin insanın fıtratına uyması lazım. Aksi takdirde o dinin kesinlikle kabul edilmemesi gerekir. Yani eğer ben fıtratımdan dolayı temizlikten hoşlanıyorsam, bana bir din gelip pis olmayı emredemez. Çünkü o zaman ben derim ki; “eğer Allah benden pis yaşamamı istiyorsa o zaman beni neden temizlikten hoşlanır bir şekilde yaratmıştır? Bu bir çelişki değil midir? Veya bende merak duygusuna yaratan Allah bana sorgulama, araştırma, okuma diyebilir mi? Dolayısıyla din insandan ne istiyorsa mutlaka istediği şey insanın fıtratıyla uyum içinde olması gerekir. Eğer uyum içinde değilse o din kabul edilemez. Çünkü insan “nasıl olurda ben haksızlıklara karşı baş kaldırma duygusuyla yaratılmışken bir din gelir bana zalimlere itaat etmeyi, onlarla uzlaşmayı, emreder?”der.
Hıristiyanlıkta yer alan “Bir yanağına tokat atıldığında öbür yanağını dön” inancı insanın fıtratıyla uyumlu mudur? Eğer uyumlu değilse bu emir nasıl olurda insanın yaratıcısının emri olabilir?  İncil’de düşmanlarımızı sevmemiz bizden istenir. Bir insan düşmanını sevebilir mi? İnsandaki sevgi duygusu fıtrîdir. Sevgi cesaretli, insanlık uğruna kendini feda eden, dürüst, adaletli, yardımsever insanlara duyulur, alçak, korkak, yalancı, menfaatperest, sömüren, ezen insanlara ise insandaki nefret duygusu ön plana çıkar. İnsan bu şekilde yaratılmıştır. İmam Hüseyin ve Yezit’e bakarken neden birinci gurubun saygı ikinci guruba nefret gözüyle bakıyoruz. Neden kendimizi birinci gurubun yanında görüyoruz? Çünkü insan adaleti sevdikçe zulümden nefret eder.
Allah, âdil davrananları sever.[19]

Allah, zalimleri sevmez.[20]

Dolayısıyla biz nasıl olurda bizi sömüren, ezen, katleden, kadınlarımıza tecavüz eden, çocuklarımızı öldüren düşmanlarımızı sevebiliriz? Bizim insanlığımız, yaratılışımız, fıtratımız, hiçbir eğitim almayan özümüz, yani tarihin ve toplumun oluşturmadığı “ben”imiz aksine bu insanlardan nefret etmemizi, bunlarla savaşmamızı mücadele etmemizi istemektedir. Tarih ve toplum fotoğraflarla, heykellerle bu insanları bizlere sevdirmeye çalıştırdı ama ikinci ve asıl olan “ben”imiz asla bu insanları sevmedi.

Eğer Allah insanı devrimci yaratmışsa, insandan devrimci olmasını ister ve gönderdiği din ise insana devrimci olmasını emreder, bunun mantıken böyle olması gerekir. Siz insanları sanatından tanıyabilir siniz. Kavun, karpuz resmi yapan bir ressamın bu eserini gören “bu ressam çok savaşçı ruhlu bir insanmış” diyebilir mi? İnsanı bu şekilde yaratanın insandan ne istediği belli değil midir? Allah insanın insanca yaşamasını istiyor. İnsanca yaşaması için de insanın özgür olmasını istiyor,  krallara, diktatörlere, devletlere kulluk etmesini, tarihe ve topluma maşa olmasını, tarihin ve toplumun şekillendirdiği bir kukla olmasını istemiyor. Kısacası tarih ve toplumun esaret zincirlerini kırmasını ve özgür olmasını istiyor.

Dünya sistemlerinin genelinde insanların özgürlüğü ellerinden alınmıştır. Örneğin bir pilota şu bombayı falanca yere at diye emrettiklerinde o insan sorgulamadan verilen emri uygulamak zorundadır. Emre uyup bombayı atanın içinden bir feryat gelmektedir, ya orada masum insanlar varsa, onları öldürme hakkını nereden alıyorsun? Ve ardından bir titreme. Gelen emir bombayı at diyor, ama insani benliği atma diyor ve öyle karşı geliyor ki atmaması için onu titretiyor. Eli, ayağı birbirine karışıyor. Bu feryat insanın asıl “ben”idir. Ama ne var ki bu insan özgürlüğünü satmıştır. İçinde geldiği gibi özgürce, insanca hareket edememektedir. Dünya sistemlerinin genelinde ekonomiyi elinde bulunduran bir avuç hâkim sınıf ekonomik güçle siyasete, hukuka, dine, bürokrasiye (asker, polis, savcı, hâkim v.s.) hükmeder. Askerlere siyaset emreder falanca ülkeyi işgal edin. Siyasetçilere de emir, onları yöneten ve işgal ile servetlerini çoğaltmayı hedefleyen, geniş pazarlara yayılmak isteyen zengin sınıftan gelmiştir. Asker burada özgürce insaniyetin gerektirdiği gibi karar alamıyor, özgürlüğünü kendilerine hediye ettiği, çıkarı için köleleştiği efendilerinin istediği gibi hareket ediyor. Oysa insanın asıl “ben”i insana özgür ol, özgürce hareket et, sen sana verilen emre göre, birilerinin çıkarı için masum insanları bombalayamazsın diyor. Aynı insanî “ben” hâkime sesleniyor, siz savaş suçlusu olarak halkını koruyan insanları yargılıyorsunuz ama savaşı açan bu halkı katleden sizin efendileriniz değil mi, siz halkı sömürü ve zulümden kurtarmayı hedefleyenleri yargılıyorsunuz, asıl yargılanması gerekilenler halkı sömürerek halk üzerinde egemenlik kuranlar değil mi? İnsanın öz “ben”i. neden özgürce hareket etmiyorsunuz diye feryat ediyor.

İmam Hüseyin Yezit’in askerlerine diyor ki “eğer dininiz yoksa ahirete de inanmıyorsanız hiç olmazsa özgür olun, insanlık şerefinizi ayaklar altına almayın”.

İmam Hüseyin “Özgür olun” diyor. Çünkü “siz paraya kul olduğunuz için, Yezit gibi aşağılık insanlara dalkavukluk yapıp, kendi hür iradenizi onlara teslim ettiğiniz için bütün insanî değerleri, insanlık şerefinizi ayaklar altına alıyorsunuz. Eğer sizler özgür olsaydınız para ve diğer maddi çıkarlarınız için başkalarına bağımlı olmasaydınız siz bu insanlık dışı fiilleri yapmazdınız insanlığınız buna engel olurdu. Ama ne var ki çıkarlarınız sizi özgür bir insan olmaktan çıkarmış insanlara kul yapmıştır, sizi köpekleştirmiştir, sizin onur ve şerefinizi ayaklar altına almıştır. Hiçbir insana kul olmayan, özgür olan insanlar ise işte asıl şerefli olan insanlar onlardır.”
Corc Sem’an Cerdak der ki: “Ali (İmam Ali) şöyle diyor: “Allah seni özgür yaratmışken sen başkasının kölesi olma”.

(İmam Ali) Özgürlüğün özünü ve anlamını ortaya koymaktadır. Varlığının temellerinden biri olan, evrenin doğası gereği özgür doğmuşken kendisi bu doğal hak temelinde hareket etmesi gereğine uyarmaktadır. Bununla, özgürlük hakkını elinden alacak veyahut kısacak her şeye karşı devrim tohumunu ekmektedir.

Özgürlük bu sözüne göre; doğal kaynağından gelmektedir: Kendilerinden bu özgürlüğü almak isteyen ya da vermek isteyenlere hiçbir görüş hakkı tanımadan gerçekten özgür olanların kendi geleceklerini belirleme hakkına sahip özgür insanlardan gelmektedir.

Özgürlüğe olan bu yüce bakışın derinliğinden hareketle, Ali bu sözüyle özgürlüğün tamamıyla ana hatları, çizgileri ve anlamları hiç bir zorlama olmadan belirleyen iç yaşama bağlı bir vicdan işi olduğunu belirlemektedir. Çünkü ne kendiliğinden ne de dışarıdan gelmekte, içten gelmektedir.”[21]
Cerdak’a göre özgür olmak insan fıtratının bir arzusudur. Zalimlerin en büyük düşmanları özgür insanlardır. Şeriat’i zavallı kölelere der ki; “Seni özgürlük yolunda zayıflatan makamın mı, onurun mu, paran mı, evin mi, otomobilin mi? Seni kendine bağlayan, seni firara çağıran ne?”
Özetleyecek ve sonlandıracak olursak; İslam dinini ise tarihin ve toplumun eseri değil aksine tarih ve topluma isyan eden, tarih ve topluma hükmeden bir din olarak görüyoruz. Tarihin ve toplumun yönünde hareket eden değil, tarihe ve topluma yön veren bir İslam peygamberi görüyoruz. Yani “Tarih ve toplum insanı şekillendirir” varsayımına göre şunu kabul etmemiz gerekir. Biz Almanya’da Hitler döneminde yaşasaydık faşist, Amerika’nın işgalinde yaşasaydık oradaki halkı köleleştirip maden ocaklarında çalıştırıp ilkel birikim sağlayan bir kapitalist veya maden ocağında çalışan köle olabilirdik. Çünkü genelde insanı tarih ve toplum nasıl şekillendirirse o şekilde hareket eder.  Biz bu yasayı kabul ediyoruz. Ama İslam bu gidişe dur diyen bir dindir. Almanya’da mı yaşıyorsun İmam Ali “Mazlum kim olursa olsun mazlumun yanında yer al” demiş o zaman sen Almanya’da Yahudisin, onun safındasın çünkü yakılan ve mazlum olan odur.. Amerika’da Kızılderilisin, toprağı gaspedilen odur. Amerika’da kölemisin, İmam Ali diyor ki “Allah seni hür yaratmıştır, kimseye köle olma” O zaman direnmelisin, özgürlük benim tabii hakkımdır, kimse bu hakkımı gasp edemez” demelisin. İslam Peygamberi “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” demiştir. O zaman sen Irak’ta Saddam’ın karşısında, Amerika’da Bush’un karşısında yer almalısın, onun safında ve emrinde değil. İslam zulme destek olmakla zulmü yapmayı eş değer görmüştür. O halde sen Amerika’da, İngiltere’de, İsrail’de veya başka bir zulüm devletinde asker, polis, hakim vs. olamazsın.  Bu onların zulmünü desteklemektir. Ama “yöneticilerinize itaat edin” sözü işte tarihin şekillendirdiği insan budur. Bu ufacık cümle insanı her zaman içinde bulunduğu toplumun kölesi ve zulmün hizmetçisi yapar.

İslam’a göre insan akıl ve irade sahibi olduğundan dolayı topluma uymak zorunda değildir. Hz. Ali diyor ki: “Bir toplumun yaptığına razı olan onlardan sayılır. Onlardan sayılan her kişinin de iki suçu vardır. O işi işlemek suçu, o işe razı olmak suçu.”[22] Eğer uyarsa İmam Ali’nin sözüne göre o toplumun işlediği suçun ortağı olur.” Beni toplum yarattı ne yapayım” diye bir bahanesi olamaz. İslam kişiyi tarih ve toplum zindanından kurtarmayı hedefler ve üçüncü olarak da insanı zindanların en büyüğü olan kendi zindanından kurtarmayı hedefleyerek insanı kendi özüne döndürüp özgür bir birey haline getirmek ister. İnsanın emperyalizme, işbirlikçilerine, tağutî devletlere, krallara, padişahlara, çıkarlarına kulluk etmesini istemez

Ali Şeriati Müslümanların İran komutanına gönderdiği çölde yaşayan Arap bir elçi ile İran komutanının diyalogunu anlatıyor. “İranlı komutan şöyle diyor: “Siz fare yiyorsunuz, yalın ayaklısınız, kumandanlarınızda çıplaktır.” …çöl insanı(İslam elçisi) şöyle cevap veriyor “Biz senin söylediğinden daha kötü bir durumda idik. Fakat bu bize ne utanç ve rezalet vesilesidir, ne de söylediğin ve gösterdiğin şeyler bizim için iftihar kaynağı olmuştur.” İslam elçisi devamla şöyle diyor “Birbirinize eğilip bükülmekten, birbirinize kulluk etmekten kurtarmaya geldik sizi. Başınızı yüceltmeye teşvik etmek, birbirinizin önünde veya huzurunda rükû ve secdeye gitmekten sizi alıkoyarak, sadece Allah karşısında secdeye davet etmek, birbirinize tapmaktan Allah’a tapmaya, … çağırmak için buralara geldik.”[23]

Galiba şu iki satırlık yazı bu makalenin özetidir. Şeyh Cafer Şuşteri der ki: “Bütün peygamber ve ulema şöyle demeye geldiler: Ey insanlar paraya, baskıya, kudrete, kendinize, toprağa, şahıs ve puta tapmayınız. Allah’a ibadet ediniz”

Ali Şeriati derki; “Müşrik ve kafirler, bütünüyle bir kemiğin peşinde köpek gibi dolaşmak, efendilerin hizmetinde uşaklık, bir mabudun huzurunda kulluk, bir memduhun (övülen-beğenilen) yanı başında dalkavukluk ve ikbal’in deyimiyle “Bir köpeğin huzurundaki köpek gibi tapmakla”, baş eğmekle; güç, altın ve kadına tapmakla, dünyanın mürüvvetsiz efendi ve patronlarının kapısında zilletle/şerefsizce oturmakla ve kendi şereflerini satma pahasına efendilerden yardım ve lütuf dilenmekle ömür geçiriyorlar.

Evet, (5 vakit namaz kılan) o her sabah uyandığında, öğleyin işten döndüğünde, ikindi işbaşı yaptığında, akşam işten döndüğünde ve geceleyin uyumak için yatağa gittiğinde –her defasında tekilde- “o”na hitap… Ederek şunu tekrar ediyor:

“Hamd ve sena (övgü ve şükür) alçak ve zorba efendilere, patron ve rablere değil –Rahman ve Rahim olan Rabbe özgüdür. Melik ve Malik tam manasıyla O’dur. Biz sadece ve sadece O’nun karşısında kulluk için baş eğeriz ve sadece ve sadece O’ndan yardım dileriz. [24] (Şeriati burada bütün Müslümanların böyle olduğunu değil, Müslümanların böyle olması gerektiğini söylüyor. )

Günümüzün insanı Allah’ı kaldırıp onun yerine insanı koydu. Şimdi insan insana kulluk ediyor. 

________________________________________
[1] “Tarih Tezi” Işığında ALLAH – PEYGAMBER – KİTAP, Dr Hikmet Kıvılcımlı
[2] İnsanın Dört Zindanı, Ali Şeriati s37-39
[3] Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Kısaca Marksizm’in Düşünüşü, Sosyal İnsan yay. s56-58
[4] Fussilet/46
[5]İnsan/3
[6] Duhan/58
[7] Mülk/10
[8] Neml/51
[9] Kuran’da İnsanlık Öğretisi, Şehid Murtaza Mutahhari
[10] Kafi,2/333-5/106
[11] Nehcül Belağa s426
[12] Hud/78
[13] Hud 84/85
[14] Zuhruf 22,24,25,26
[15] Meryem 46,48
[16] Ikdu’l ferid c4, s57, et Tabakat c2, s184, el Hisal s487, Bihar’ul Envar c21, s405
[17] Tarih Tezi” Işığında ALLAH – PEYGAMBER – KİTAP, Dr Hikmet Kıvılcımlı (Al-i İmran başlığı)
[18] Rum/30
[19] Maide /42
[20] Ali İmran /57
[21] İnsanlık Adaletinin Sesi Hz. Ali
[22] Nehcül Belağa s426
[23] Kendini Devrimci Yetiştirmek, Ali Şeriati s/175
[24] Kendini Devrimci Yetiştirmek, Ali Şeriati s8,9

8 Comments

  1. rahmi çelik
    5 Şubat 2011 at 08:25

    eğer insanlar bu kuranı din kitabı olarak ve onu Allahın sözü olarak ve onun emirleri olarak kendileri için bir din kitabı yaparlarsa şunu da kabul etmek zorunda oldukları görülecektir çünkü insanlar arasında toprak hakları eşittir onu alıp satamazlarda o miras olarak yeni nesillere devrolur derim ve milli paralarımızda bu paranın gücü haklarıda insanların arasında eşittir yönetici olmak haklarıda eşittir din sahibi olmak haklarındada eşittirler demektir işte bu ortamda üstünlük takvada kalır ve bu eşitliği insanlara Allah vermiştir ve bunu korumak ve bunun eşit dağılımını yapmakda sosyal hayatı yaşatan ve onuda kanunları ile kuşatan milli sosyal devletlerin en kutsal görevidir durum böyle olduğu zaman üstünlük hakkı yanlız Allaha aittir ve mülk onundur o dilediğine dilediği gibi verendir haklarınıda Allaha teslim edenlerden oluruz ve o zaman iyi kul ve iyi vatandaş oluruz derim bu eşitlik ilkesinin sağlanması için yapılaçak işler şöyle başlar bunun ilk ilkesini zaten yüce Allah koymuştur eşit olacaksınız hiç biriniz iki elinin kazandığından fazlasına sahip değildir ve kimsenin sırtından kazanmayacaksınız diyor ve bildiğin ve verimli bilğileri kendiniz için patent yapmayın onu bağlamayın ve bu şekilde hiç kimseyide kendinize muhtaç ve kölede yapmayın ve onları mutlak İNFAK ediniz ve onu her insana ulaştırınız çünkü onu sana Allah verdi ki o bu konuda senin elinide kullandı ve bu olayda bir dini imtihan vesilesi oldu bakaklım o kişiler bu konuda neler yapacaklar ve Allahtan nasıl bir not alacaklar için insanı bu konuda vicdanıyla diniyle aklıyla nefsiyle ahlakıyla baş başa bıraktı işte buradaki seçimimiz bizim kaderimiz de olmaktadır ve ayni zamanda bizim istikbalimizdir ve kalite şansa bırakılmaz onun için her kalitede insanlık hakları vardır onu açıklamakta her insanın bir dini görevidir ve dinimizin gereğidir ve bunlarda bir salat edişlerdir olduğuda açıktır işte insanlar bunları yapmak için ve devrimci olmakta zaten budur o kötüyü yıkıp iyisini yapmaktır r.ç.

  2. rahmi çelik
    5 Şubat 2011 at 12:27

    iskenderun limanı özelleştirilip 372 milyon dolara işgal zengini LİMAKIN oldu resmi gazete bunu yayınlamıştır

    öte yandan LİMAK kosovanın priştine hava limanını 140 milyon avro yatırırımıyla modernize yaptı 20 yıl işletme hakkı LİMAKın yüzde 90 payla fransız aeroportde LYON ile ortak olduğu haberide verilmiştir.

    not: işte bu kuranda buna batıl işler deniyor yani inkarcı olanlar bunlardır ve buna razıda olanlardır olduğu görülür derim r.ç.

  3. özdemir
    5 Şubat 2011 at 20:08

    teşekkürler rahmi bey.

  4. RAHMİ ÇELİK
    6 Şubat 2011 at 12:08

    şunu iyi bilmeliyiz ki bu dünyayıda insanlar değil yüce Allah yönetir bu onun zatı değildir bu yönetim şekli onun değişmez olan ilkeleridir yani onun evrensel kanunlarıdır kimler bunu bilirlerse ve ona uyarlarsa ve onu yaşarlarsa işte onlara mümin diyende Allahtır buna uymayanlarda Allah müşriktir ve kafirler sınıfındandır olduğunu Allah söylüyor buda Allahın değişmez ilkesidir ondan üstün ilke ve kanun koyucuda yoktur ve bu dünyada bu hiç olmayacaktırda eğer onun üstüne çıkanlar olursa Allah yok bu dünyada israil vardır diyenler olursa 2. krallar bölümü 5/15 tevrat ta olduğu gibi düşünüp öyle yapanlar olursa işte onlarda bu kuranda kafir ilan edilmişlerdir öyle her önüne gelen kendi kafasına göre ilke ve kanun yapanlar ve onları kabul ve tastik edenler bir birleriyle eşittirler şekli olur yani kanun yapanlar bu benim buyruğımdur diyenler put olurlarken onları baştacı yapanlarda put peres olurlar demektir işte buda Allahın değişmez ilkeleridir bunun karşılığını bu insanlar bu dünyada görürler ama ona dünya olayları derler dünyayı bizmi düzelteceğizde derler ve bunlara pek aldırmazlar işte bunun gerçeğinin ahiret günü yaşanacağınıda gene yüce Allah söylüyor o güne inanmayanların vay hallerine diyor onun için insan oğlu devrimcidir ama o batılı yıkan oraya hakkı ve hakikati getiren bir devrimcidir yoksa hakkı yıkıpta onun yerine batılı bu putu dikenler onu kendilerine din ve kanun yapanlar devrimci değildir Allah onlara bozguncular diyor ve Allah bozguncuları hiç sevmem diyor işte bu değişmez bir ilkedir ve Allahın ayetidir derim r.ç.

  5. özdemir
    7 Şubat 2011 at 17:40

    sayın rahmi çelik; Dediklerinize katılıyorum. Aynı dediğiniz gibi Allah’ın kanunlarını reddetip kendi kanunlarıyla halkı yönetenlerin tamamı tağuttur. Ama bizim konumuz bu değildir. Biz insanın tabiaatından bahsediyoruz. Yani bir anne tabiatı gereği çocuğuna karşı şefkat duyar. Yani Allah anneyi çocuğuna karşı şefkatli yaratmıştır. Ama aynı zamanda şefkatli olan bir anne Allah’ı da inkar edebilir. O zaman biz bu anne için kafir deriz. Ama bu annenin kafir olması bu annenin şefkat duygusuyla yaratıldığı iddiamızı çürütmez. Aynı şekilde insan haksızlığa tahammül edemeyen, özgürlük, adalet isteyen bir tabiaatla yaratılmıştır. Ve Allah insanın tabiatıyla örtüşen bir din göndermiştir. Ve bu din insana özgür olmayı, haksızlık karşısında durmayı, adaletle muamele etmesini emretmiştir. Elbette dediğiniz gibi bir insan hem özgürlük isteyebilir, ama aynı zamanda Allah’ın kanunlarına da karşı çıkabilir. Ama o insanın Allah’ın kanunlarını reddetmesi onun devrimci bir ruhla yaratılmadığı anlamına gelmez. O halde her insan devrimci bir tabiaatla yaratılmıştır ama her insan hem devrimci hemde Allah’ın hükümlerine tabi olan bir insan değildir.

  6. rrahmi çelik
    7 Şubat 2011 at 23:34

    bilindiği gibi her insan bilgisi kadar ve gücü kadar bir takım yenilikler ararlar ve onu yaparlar ve var olan eskileri böyle yıkarlar mesela bilinen komonizim böyle bir şeydir onlar rus çarlığını yıkmışlar onun yerine komonizmi getirmişler sonra buda gitmiş onun yerine kapitalizimi getirmişler işte bunlar birer devrim olurlar ama bunlar Allahın dini ve onun devrimi olamazlar çünkü kurandaki islam dinine göre mesela bakara 193. ayete göre fitne yer yüzünden kalkıncaya kadar ve Allahı dini yer yüzüne hakim oluncaya kadar onlarla savaşınız eğer onlar vaz geçerlerse sizde o savaşı durdurunuz diyor ama burada görülen karşı güçler islamın verdiği sosyal sistemi hak ve adaleti onlar da kabul etmiş olurlarsa demektir yoksa o savaş devam edecektir çünkü Allah müminlerden öyle istiyor olduğu açıktır demekki ortada bir yanlış var onu düzeltmek gerekiyor bu yanlışlık mesela kraldan olabilir komonizimden olabilir ve başka şeylerdende olabilir onun için neyi neden ve neye göre yaptığımızı bilmemiz gerekiyor demektir mesela kuranda onlar dinlerinden memnunlar diyor bana göre bu yaşanan hayat şekli bir dindir ama bu kuranmı yaosa bir kralın verdiği dinmi yani onun kanunumu bunu ayırt etmedikce neyin savaşını verdiğimiz bilinmez yani bir kör döğüşü olur şeklidir önemli olan Allahı ve bu kuranı iyi tanımak ve ona göre bir dünya hayatı yaşamak sistemi kuranlara devrimci denir kör döğüşçülerine değil demek istedim gerisi taktirlere kalmıştır derim r.ç.

  7. şeriati nurettin meriç
    8 Şubat 2011 at 16:41

    son zamanlarda okuduğum muhteşem bir yazı… bişey diyemiyorum…o kadar sarih o kadar derin o kadar kapsamlı bir yazı ki bayıldım desem yeridir… AMA NEREDE YAZDIĞINIZI MERAK EDİYORUM…bu yazı akılperestleri dize getirecek bir yazı…tarifsiz bir keyifle okudum ve eminim daha okuyacağım…devamını bekleriz arkadaş…aynı çerçevede olursa harika olur…yani üslup olarak diyorum…muhabbetle ve gerçekle…umarım bilgi üzerinde de mülk hakkına karşısınızdır…

  8. rahmi çelik
    9 Şubat 2011 at 10:28

    MÜSLÜMAN OLABİLMENİN ŞARTI NEDİR DERSEK bir insan haksız yere bir insanı öldürüyorsa ve hırsızlık yapıyorsa veya dolandırıcılık yankesicilik ve üç kağıtçılıklar yapıyorsa ve işlerinde hileler yapıyorsa ve devletini ve bankaları ve kuyumcuları ve evleri soyuyorsa rüşfetler alıp veriyorsa fabrikaları evleri vasıtaları ormanları kundaklıyorsa onları yakıyorsa ve yapmayacağı işleri yaparım diyorsa yapması gereken işleride yapmıyorsa sözünün eri olmuyorsa ve yalan konuşuyorsa işre onlara müslüman denmez onlar namaz kılsalarda oruç tutsalarda bu onların müslümanlığının bir belgesi bir işareti ve bir garantisi olamaz çünkü onlar inkarcıdırlar yani iki yüzlüdürler işte onlar özü sözüne bir birine uymayan insanlardır işte onlara bunlar munafıktır damgasını onlara yüce Allah vurmuştur derim ve onlara karşı daima temkinli ve tebirli olmak mecburiyetindeyiz ve onların hukuki cezalarınıda vermek için onlara karşı kısas yapmakta haklarımızdır buda yüce Allahın ayetidir ve onun buyruğudur ve onun değişmex ilkelerindendir derim onun için ben müslümanım demekle bu işler olmuyor bu kuranı bilmek ve ona inanmak ve onu mutlak ezberlemek gerekiyor buda Allahın bir emridir ki kuranı ezbere bileceksinki ona uygun yaşayacaksın ki işte gerçek mümin olmanın hikmeti ve sırları ve şartları budur ve müminliğin gereğide budur lailaheillallah diyenler önce bu buyruğun hizmetçileridirler böyle yapmayanlarda munafık olurlar diyor yüce Allah bu kuranda derim r.ç.

Yorumunuzu bırakın


İlgili Haberler

İran’dan çıkan savaş dersleri Dünya
Haziran 19, 2025

İran’dan çıkan savaş dersleri

Türk-İş Maliye Bakanlığı önüne yürüdü | Bakanlık önüne tabut, Bakan Şimşek'e istifa çağrısı Emek
Haziran 19, 2025

Türk-İş Maliye Bakanlığı önüne yürüdü | Bakanlık önüne tabut, Bakan Şimşek'e istifa çağrısı

Cumhuriyet’in unutulan sağlık öncüleri Fikir & Yazı
Haziran 19, 2025

Cumhuriyet’in unutulan sağlık öncüleri

ZAMAN AKIŞI

Haz 19 13:29
Eğitim

Çocuğunuzla birlikte eğlenceyi yakalayın: Karne günü kutlamasını unutulmaz kılacak 7 eğlenceli etkinlik

Haz 19 12:47
Gündem

İran’dan çıkan savaş dersleri

Haz 19 10:29
Sağlık

Dünya onu ”süper meyve” olarak tanıyor! Bilinen en yüksek antioksidan kaynağı: Kanserli hücreleri yüzde 86 oranında öldürüyor

Haz 19 09:14
Emek

Türkiye, kira enflasyonunda OECD ülkeleri arasında lider

Haz 19 09:11
Emek

Türk-İş Maliye Bakanlığı önüne yürüdü | Bakanlık önüne tabut, Bakan Şimşek’e istifa çağrısı

Haz 19 09:05
Gündem

Halkın sağlığıyla oyun oynuyorlar

Haz 19 08:59
Arkasayfa

Cumhuriyet’in unutulan sağlık öncüleri

Haz 19 08:54
Gündem

Beka sorunu?

Haz 18 14:09
Bilim & Teknoloji

Bir molekülün kas yaşlanmasını yavaşlattığı bulundu

Haz 18 13:19
Ekoloji

Malatya’yı zirai don vurdu: Iğdır’da verimli kayısı sezonu

Haz 18 12:37
Arkasayfa

Milyonlarca kişiyi ilgilendiren gelişme: e-Nabız değişti

Haz 18 12:20
Gündem

Amerikan-İsrail saldırganlığına lanet!..

Haz 18 10:37
Ekonomi

Yeni ÖTV düzenlemesi ne getiriyor: İşte fiyatı artacak araçlar

Haz 18 10:32
Arkasayfa

Sırada Türkiye mi var?

Haz 18 09:54
Arkasayfa

Terörsüz Türkiye, CHP’yi zayıflatma planı, ekonomide dengeler: Hepsi yeniden…

Haz 18 09:19
Arkasayfa

Canavarlar zamanı

Haz 18 09:06
Arkasayfa

Kendi Gerçeğinden Kaçan İslam Toplumları

Haz 17 13:05
Arkasayfa

Türkiye Ekonomisinin Son 10 Yıldaki Analizi ve Çözüm Yolları

Haz 17 11:43
Arkasayfa

F-35’leri alamamanın maliyeti

Haz 17 11:14
Gündem

Çin’in Ortadoğu’ya getiremediği barış

Haz 17 11:01
Ekonomi

Sanayide çalışan sayısı nisanda düştü

Haz 17 10:35
Arkasayfa

Anne-oğul bir avuç gökyüzüne karşı eylemde

Haz 17 10:26
Kültür & Sanat

Balaban’ın dönüşü!

Haz 17 09:48
Arkasayfa

Sosyal Medyada Kadın Bedeninin Metalaşması ve Politik İktidar İlişkileri

Haz 16 20:02
Gündem

İran ve İsrail arasında Türkiye…

Haz 16 15:18
Bilim & Teknoloji

Sosyal medya yazıları (3) – Sosyal medya ve beğenilme

Haz 16 15:12
Ekonomi

Yılın ilk beş ayında her gün 325 esnaf kepenk kapattı

Haz 16 15:09
Emek

Patronun sağlık sorunları olan işçiye zam yapmama hakkı var mı?

Haz 16 15:06
Gündem

Dişi aslan ve av!

Haz 16 14:55
Ekonomi

Kamu işçileri için büyük tehlike!