• Anasayfa
  • Gündem
    • Politika
    • Yaşam
    • Türkiye
    • Dünya
  • Emek
  • Kadın
  • Ekonomi
  • Eğitim
  • Ekoloji
  • Sağlık
  • Bilim & Teknoloji
  • Yazarlar
  • Arka Sayfa
    • Fikir & Yazı
    • Belgesel & Film
    • Eylem & Etkinlik
    • Fotoğraf & Karikatür
    • Kitap & Dergi
    • Müzik & Video
Adil Medya
  • Mayıs 21, 2022
  • Hakkımızda
  • Yayın İlkeleri
  • Künye
Adil Medya
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Politika
      Pervin Buldan, Kürtçe yasağına 'Dar Hejiroke' şarkısını canlı yayında söyleyerek tepki gösterdi

      Pervin Buldan, Kürtçe yasağına 'Dar Hejiroke' şarkısını canlı yayında söyleyerek tepki gösterdi

      Fatih Altaylı, CHP’nin SADAT’a gitme sebebini yazdı: Anlatılanlar ilginç

      Fatih Altaylı, CHP’nin SADAT’a gitme sebebini yazdı: Anlatılanlar ilginç

      Erken seçim yoksa şimdi ne yapacak?

      Erken seçim yoksa şimdi ne yapacak?

      Özel güvenliğe 31 milyar TL

      Özel güvenliğe 31 milyar TL

    • Yaşam
      Ruhun miskin hastalığı: Can sıkıntısının kısa tarihi

      Ruhun miskin hastalığı: Can sıkıntısının kısa tarihi

      Tek odalı evde yaşıyor: Komşular verirse yiyorum, yoksa aç yatıyorum

      Tek odalı evde yaşıyor: Komşular verirse yiyorum, yoksa aç yatıyorum

      17 can gitti tek tutuklu yok

      17 can gitti tek tutuklu yok

      Gençler AKP kıskacı altında

      Gençler AKP kıskacı altında

    • Türkiye
      Üreticiler perişan

      Üreticiler perişan

      Çöpün ithal edenden başkasına faydası yok

      Çöpün ithal edenden başkasına faydası yok

      Tek odalı evde yaşıyor: Komşular verirse yiyorum, yoksa aç yatıyorum

      Tek odalı evde yaşıyor: Komşular verirse yiyorum, yoksa aç yatıyorum

      Muhalefetin önergelerini haberleştiren gazeteciler ifadeye çağrıldı, Basın İlan Kurumu da savunma istedi

      Muhalefetin önergelerini haberleştiren gazeteciler ifadeye çağrıldı, Basın İlan Kurumu da savunma istedi

    • Dünya
      Hollanda'da ev sahiplerine kira sınırlaması getirilecek

      Hollanda'da ev sahiplerine kira sınırlaması getirilecek

      Gerçek dışının karşısındaki güç: Sevgi

      Gerçek dışının karşısındaki güç: Sevgi

      Maymun çiçeği virüsü: Nedir, nasıl bulaşır, tedavisi var mıdır?

      Maymun çiçeği virüsü: Nedir, nasıl bulaşır, tedavisi var mıdır?

      Zafer kadınların

      Zafer kadınların

  • Emek
  • Kadın
  • Ekonomi
  • Eğitim
  • Ekoloji
  • Sağlık
  • Bilim & Teknoloji
  • Yazarlar
  • Arka Sayfa
    • Fikir & Yazı
      Gerçek dışının karşısındaki güç: Sevgi

      Gerçek dışının karşısındaki güç: Sevgi

      Saltanat ve Hilâfet Dîninde Muhâlefet Düşmanlığı (2)

      Saltanat ve Hilâfet Dîninde Muhâlefet Düşmanlığı (2)

      Geldikleri gibi gidecekler! Geldikleri gibi gidecekler! Geldikleri gibi gidecekler!

      Geldikleri gibi gidecekler! Geldikleri gibi gidecekler! Geldikleri gibi gidecekler!

      Bir çöküşün kısa öyküsü…

      Bir çöküşün kısa öyküsü…

    • Belgesel & Film
      Kapitalizmin Yeni Silahı: Prekaryaya Dönüştürülen Göçmen Emeği

      Kapitalizmin Yeni Silahı: Prekaryaya Dönüştürülen Göçmen Emeği

      Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi Orhan Kemal

      Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi Orhan Kemal

      ''Gelincik'' Elini kirletmekten çekinmeyen bir polisin hikâyesi

      ''Gelincik'' Elini kirletmekten çekinmeyen bir polisin hikâyesi

      “Leyla ile Mecnun” ekranlara geri dönüyor

      “Leyla ile Mecnun” ekranlara geri dönüyor

    • Eylem & Etkinlik
      Ataol Behramoğlu: İsyanım yaşam düşmanlığına

      Ataol Behramoğlu: İsyanım yaşam düşmanlığına

      Antikapitalist Müslümanlar 1 Mayıs yürüyüşleri (2012-2019)

      Antikapitalist Müslümanlar 1 Mayıs yürüyüşleri (2012-2019)

      İl il 8 Mart eylem ve etkinlikleri

      İl il 8 Mart eylem ve etkinlikleri

      Türk Tabipleri Birliği acil önlem çağrısı yaptı, tarih verdi: Talepleri karşılanmazsa iş bırakacaklar

      Türk Tabipleri Birliği acil önlem çağrısı yaptı, tarih verdi: Talepleri karşılanmazsa iş bırakacaklar

    • Fotoğraf & Karikatür
      Uykusuz'dan 'Barınamayanlar' kapağı: Metroya yakın bankı kapmışsın

      Uykusuz'dan 'Barınamayanlar' kapağı: Metroya yakın bankı kapmışsın

      Uygarlaşamayacak Olan Bir Acemi ''Bubi (David Hoyan)''

      Uygarlaşamayacak Olan Bir Acemi ''Bubi (David Hoyan)''

      Nail Payza Ölümünün 25. Yılında baskı resimleri ile Galeri Selvin Nişantaşı’nda

      Nail Payza Ölümünün 25. Yılında baskı resimleri ile Galeri Selvin Nişantaşı’nda

      ABD’nin BM Daimi Temsilcisinden Filistin ve İsrail’e görüşmeleri başlatma çağrısı

      ABD’nin BM Daimi Temsilcisinden Filistin ve İsrail’e görüşmeleri başlatma çağrısı

    • Kitap & Dergi
      Saklı ve görünen lezzetler

      Saklı ve görünen lezzetler

      Bana siyasi iklimi söyle sana dolandırıcılık icat edeyim

      Bana siyasi iklimi söyle sana dolandırıcılık icat edeyim

      Koralı Okuyucusuyla Buluştu

      Koralı Okuyucusuyla Buluştu

      İlkokul öğretmeninden Tayyip'e son ders...

      İlkokul öğretmeninden Tayyip'e son ders...

    • Müzik & Video
      4 gün sürecek 'Kuzey Fest'in programı belli oldu

      4 gün sürecek 'Kuzey Fest'in programı belli oldu

      Efendiler Bunun Neresi Yalan

      Efendiler Bunun Neresi Yalan

      Gökberk Uğurlu: “Düne takılı kalmak, önümüzü görmemizi engelliyor.”

      Gökberk Uğurlu: “Düne takılı kalmak, önümüzü görmemizi engelliyor.”

      Grup Yorum üyeleri için dayanışma konseri

      Grup Yorum üyeleri için dayanışma konseri

Murat Sevinç

Murat Sevinç

Allah hiçbir insanı, bu zihniyet ve dile muhtaç etmesin!

Temmuz 20, 2021 Alıntı Yazılar 0 yorum

Facebook Twitter Google+ LinkedIn Pinterest

Allah yeryüzündeki hiçbir insanı, bağını bahçesini bırakıp elinde torbalarla yüzlerce binlerce kilometre yürüyerek bir başka toprağa ulaşmaya çalışan hiç kimseyi, “al evinde besle” diyebilen süfli dil ve zihniyete muhtaç etmesin.

Boğaziçi Üniversitesi vekil idaresici tarafından görevine son verilen, işinden atılan akademisyenleri, yargılananları, öğrencilerini bir gün olsun yalnız bırakmamış, sevgili Can Candan Hoca’ya selam ve sevgiyle…

İnsanız. Dil ile iletişim kuruyoruz. Ya da, dil ile iletişim kurmamız beklenir. “İnsan, konuşa konuşa…” Anadilimiz, doğup yetiştiğimiz dünyada öğrendiğimiz dil, ninni, masal dinlediğimiz. Sonraki yıllarda, sokakta, okulda, oyunlarda, aşkta, işte, kamusal ve özel alanda diğer dilleri, iletişim yol yordamını deneyimliyoruz. Bir ömür işleyen, bizi eğiten, yoğuran, dönüştüren eğitim, okul ve okul dışındaki yaşamda. Neyi seveceğimizi, neyden hazzetmeyeceğimizi, kendimizi kime yakın ya da mesafeli hissedeceğimizi, nasıl yemek yiyeceğimizi, nasıl konuşacağımızı ya da susacağımızı öğreniyoruz toplumsal ilişkiler içinde ve her ilişki, kendi diline gereksinim duyuyor.

Ezcümle, kim olduğumuzu anlatabilmek için dil ve dillere sahibiz, anamızdan miras ve sonrasında edindiğimiz ve bildiğimiz dil, diller kadar davranabiliyoruz. ‘Fıtrat’ işin neresinde, ne kadar belirleyici, bilemem; buna mukabil ‘fıtrata’ yapılacak aşırı vurgunun çıkacağı kapı ırkçılık, onu biliyorum. Yalnızca bir kökenin, yalnızca bir milletin, yalnızca bir topluluğun mensubu olmanın ayrıcalık ve üstünlük nedeni olduğunu düşünmek, tarih boyunca hemen her zaman aynı kapıya çıktı çünkü.

Biri için üzülmek, biri için kaygılanmak, birine yardım etmek, birini hoş görmek, birinden nefret etmek, birini dışlamak, biriyle yakınlaşmayı istemek, ‘sonradan’ öğrendiğimiz dillerin ürünü. Doğumla edinmiyoruz bu niteliklerimizi. Biri her futbol maçında daha yoksul ülkenin takımını tutar örneğin, diğeri güçlü olanı. Biri hızla yürürken koltuk değneklerine yaslanmış biriyle karşılaşsa bakıp devam eder, diğeri istemsize yavaşlar. Biri dilenci gördüğünde sinirlenir, diğeri üzülür. “Sapasağlam insansın çalışsana,” diyerek azarlar örneğin, buna mukabil sapasağlam olup hiç çalışmadan servet sahibi olan birilerine saygıda kusur etmez. Biri her iktidar kaynağıyla arasına mesafe koyup eleştirir, diğeri tümüne yaranmaya çalışır. Bunlar fıtrat değil, toplumsallaşmamızın bize bellettiği ‘dillerin’ sonucu. O toplumsallaşma da, dahil olunan sınıftan, tabakadan, o sınıfın gerekleri ve öğrettiklerinden bağımsız değil.

Sokakta sersefil bir mülteci/sığınmacı çocuğu, kadını ve erkeği gördüğünüzde ne düşünüp hissediyorsunuz? Biri üzülüp yardım etmek istiyor, biri görmüyor, biri kendisine fazla yaklaşmasını istemiyor, biri de “Doldurdular bunları,” diye geçiriyor içinden. Hangi dili biliyorsak, o dilde düşünüp konuşuyoruz ve o dilin sözcük dağarcığıyla sınırlı her tutumumuz. Eşitlikçiliğin bir dili var, ırkçılık-ayrımcılığın bir dili var, sermaye yandaşlığının da ezilenin safında durmanın da bir dili var ve hepsi öğreniliyor.

Okuduğunuz, ‘mülteci-sığınmacı’ konusunda laf ebeliği yapacak bir yazı değil, konuyu da bilmiyorum. Çok az okudum, bilenleri takip edip öğrenmeye çalışıyorum. Türkiye’de isimlendirme dahi çoğu zaman hatalı yapılıyor anladığım kadarıyla; sığınmacılık, göçmenlik, tarafı olduğumuz sözleşmeler vs. Son birkaç gündür, yine “doluştular” ve “çok para harcadık” serzenişlerini okumaya başlayınca, dile getirilenlerin doğru olmadığını az çok anlıyor olsam da, doğru dürüst bilen bir meslektaşıma, sevgili Erhan Keleşoğlu’na sorup teyit etmek istedim. O da çok özetle, hükümetin sağlıklı veri paylaşmadığını, bu nedenle nereye ne kadar harcandığının tam olarak bilinemediğini, Suriyelilere AB tarafından (Kızılay işbirliğiyle) nakdi yardım yapıldığını, özellikle sağlık harcamaları konusunda devletin önemli bir meblağı yüklendiğini vs. anlattı. Bir de internet sayfası önerdi, Mülteciler Deneği’nin hazırladığı, “Suriyelilerle ilgili doğru bilinen yanlışlar.” Göz atmanız dileğiyle buraya bırakıyorum.

Diğer yandan, yüzbinlerce Suriyeli’nin kaçak çalıştırılıp sömürüldüğünü, irili ufaklı sahtekâr sermayedarın hayalini süsledikleri unutulmamalı. Günlük yaşamlarımızda dahi nerelerde, hangi koşullarda, nasıl çalıştırıldıklarını görmek mümkün. Gerçi ‘yaratılanı yaradandan ötürü severiz’ sevmesine de, eh biraz da ucuz iş gücü ve köle ücreti fena olmuyor demek ki! Kadınlara reva görülenlere ve bir kısmı organ mafyası eline düştüğü idda edilen çoluk çocuğa değinmeye gerek var mı?

AB’den aktarılan paranın hedefi sığınmacıların Türkiye sınırları içinde tutulması, peki. Dünyanın geri kalanını sömürerek, sömürgeleştirerek elde edilen refahın paylaşılmasından yana olmadıkları gibi, çıkarlarına halel getirmeyecek türlü gayri medeniliği seve seve destekleyebildikleri de sır değil. Avrupa şarlatanlarının uzun süredir endişeli, daha endişeli, çok daha endişeli, bunaltıcı derecede endişeli, en endişeli olmasının nedeni bu.

Hal böyleyken, sığınmacılar için harcanan kaynak (diyelim ki tüm sorun harcama olsun!) büyük ölçüde TC Hazinesi’nden çıkmıyor. Bunu, sıradan yurttaş bilmeyebilir. Buna mukabil kamuoyunda tanınırlığı ve yönlendirme gücü olanların bilmesi gerekir. Yazının şu satırında, gerçeği bilip inatla ve inatla çarpıtan, yalan yanlış bilgi kırıntılarıyla ahaliyi tahrik eden yazar ve siyasetçilerin, ırkçı olup olmadığını bilmem, ancak ‘sahtekâr’ olduğunu söylemek gerekir. Bu açıklıkta yazmanın, dile getirmenin yararına inanıyorum.

Daha önce de yazmışımdır mutlaka, sosyal bilim eğitimi alan öğrencilerin siyasi bakımdan daha cevval olanları, özellikle ilk sınıfta, faşist, ırkçı gibi köşeli kavramları kullanmayı sever. Yıllar içinde bu alışkanlığı terk eden de, terimlerin cazibesinden vazgeçemeyen de var. Oysa faşist ya da ırkçı sıfatlarını hak etmek o kadar da kolay değil! Öncelikle, kimilerince enayice bulunan, buna mukabil benim ‘sosyalistçe’ terimiyle adlandırmayı tercih ettiğim kendi kanımı dile getirmek istiyorum: Tarih boyunca farklı gerekçelerle gerçekleşen ve bundan böyle de tanık olunacak bir olgu, göç. Siyasi nedenler bir yana, diyelim, birkaç on yıl sonra kuraklık tahammül edilmez aşamaya varsa, başka bir yerlere gitmek istemeyeceğimizin garantisi olmadığı herhalde kabul edilebilir. Bakın Avrupa’ya, seller nedeniyle şu ana dek yaklaşık iki yüz kişi yaşamını kaybetti. Almanya gibi bir yerde büyük felaket yaşanıyor. Yalnızca Türkiye’de değil, Yeni Zelanda’da göller, sulak alanlar kuruyor, ha keza Kanada’da sıcaktan can veriyor insanlar. Azgın ekonomik düzen, hava, toprak ve suyu öldürüyor, ne zaman nereye göçmek isteyeceğimizi şimdiden bilemeyiz, göçecek fırsatımız olup olmayacağını da.

Göçme isteğinin çok temel bir nedeninin, coğrafyalar arasındaki tahammülü güç gelişmişlik/zenginlik farkı olduğu açık. Yani konu yine kapitalizmin tarihi ve işleyişinde düğümleniyor. ‘Ulusal sınırlara’ karşıyım ve dünyanın hemen tüm sorunları (başta iklim felaketi ve salgınlar olmak üzere) ortakken, bir yerden bir başka yere gitmenin bu denli zahmetli oluşuna karşı çıkılması gerektiğini düşünenlerdenim. İnsan, doğduğu yerde ölmek zorunda değil. Bir ‘idealden’ söz ediyorum. Hani tarih bizimle başlamadı, hani biz doğmadan önce bir tarih vardı ve biz öldükten sonra da olacak ya, işte o uzun tarihin geleceğine ilişkin bir ideal, özlem, sözünü ettiğim. Benim ‘soldan’ anladığım, sol diye öğrendiğim, okuduğum, bu.

Konunun ‘idealler’ faslı bir yana…

Hangi ülkeye bunca ‘yabancı’ akın etse, hangi ülkenin sınırları kevgire dönse, o ülke açısından da gelen insanlar açısından da sorun olur, bunda fazlaca yadırganacak bir şey yok sanırım. Sınırların olmaması gerektiğini savunmakla, hâlihazırda var olan sınırların yok sayılması durumu, iki ayrı konu. Yerleşik halkın alışkanlıkları, günlük yaşam pratikleri, mahalle düzenleri söz konusu ve o halkın ‘tanımadık’ birilerini gördüğünde tedirgin olması beklenebilir bir durum. Sıradan yurttaşın ‘olağan’ kaygılarını ‘ırkçılık’ olarak nitelemek pek makul bir tavır değil. Fatih ve Eyüp civarıyla hâlâ bağlarım var ve yakınlarımın, “Çevredeki bütün apartmanlarda sarıklı sakallı yabancılar var, hanımları da peçeli, kimin ne olduğunu bilmiyoruz, konuşmalarını anlamıyoruz, İŞİD midir kimdir bunlar,” sözleri, anlaşılabilir bir kaygının yansıması. O insanlarla konuştuğumda ırkçı birilerini görmüyorum, endişeliler. Malum toplumsal tornanın mamülü, yaşamları boyunca bir yabancıyla hoş beş etmemiş, yabancı denildiğinde gözlemi Kapalıçarşı müşterisi ve Sultanahmet ziyaretçisiyle sınırlı ve özellikle cihatçı ithalinden (haklı olarak) kaygılı insanlar.

Ancak bu işin bir yönü ve söz konusu ‘kaygı’ ile ‘ırkçı’ söylem arasında, her an aşılabilir bir sınır var. Yurttaş kaygısını giderecek olan ise demokratik, ciddi ve şeffaf bir iktidar ile muhaliflerin aklı başında söylemi olabilir. Türkiye’de olmayan, anlayacağınız! Haliyle, derdim Fatih ve Eyüp’teki tanışların ifadeleri değil, siyasi atmosferden beslenen, tarihsel kökleri olan ve güncel gelişmelerle ilgili görünse de ondan ibaret sayılamayacak ‘ırkçılığa meyyal’ dilin hız ve hevesle dolaşıma sokulması, muteber kabul edilmesi. Yalnızca yabancılar, Türkiye’yi büyük ölçüde Avrupa’ya açılan koridor olarak gören Suriyeli ya da Afganlar söz konusu olduğunda değil, ülke içinde de ‘Sünni-Türk’ olmayana kolaylıkla yönelen tehditkar bir dil bu. Siz Bodrum’a gidip yerleşince “Kuzum, buranın havası yarıyor” diyorsunuz, gel gör ki Kürtler Bodrum’a hep ‘doluşuyor’ ve emekliler Ege’yi ‘tercih’ ederken Güneydoğu ahalisi aynı Ege’yi ‘istila’ ediyor ya, belki biraz böyle düşünmek gerek ‘yabancıyla’ uyum meselesini ve tercih edilen üslubu da. Avusturya’daki göçmen Türk’e ‘kara kafalı’ diyen Viyanalı’yı haklı olarak ırkçı buluyoruz da, o ırkçılık yalnızca onlara mahsus olmadığını kabullenmekte zorlanıyoruz. Kendi ırkçımızı çok sevip Alman ırkçısına tepki göstermek! Irkçı olmayan insanlar ırkçı sözler sarf edebilir kuşkusuz ve aslına bakılırsa bu durum, diğerinden, yani bile isteye yapılan ırkçılıktan çok daha yaygın, yaygınlığı ölçüde sakıncalı. Bizlere öğretilenlerle, alışkanlıklarımızla ilgili bir durum.

Yalnızca Türkiye’de değil, çok yerde makbul bu dil. Batı’nın farkı, ırkçılığı bir sorun olarak görüp engellemeye çalışanların sayısının daha yüksek ve insan hakları bilincinin toplumsal temelinin daha güçlü oluşu; yoksa hiçbir ‘devlet’ siyaseti diğerinden daha matah görünmediği gibi, birinin eli diğerinden daha temiz değil. ABD’de nefessiz bırakılarak öldürülen siyah yurttaşın öldürülme ânı kaydedilmemiş olsaydı, bir ceza alır mıydı o faşist, hiç sanmıyorum. Bakın günlerdir Kanada’da kilise bahçelerinden çocuk kemikleri çıkarılıyor; ‘medenî’ Kanadalı, zamanında yerlileri ‘ehlileştirirken’ çoluk çocuğu öldürüp gömmüş bir güzel. Sakın ha tarihimizdeki ‘ehlileştirme’ siyasetini filan getirmeyin aklınıza ama, sakın, bu işler ‘yabancılara’ mahsustur, oyuna gelmeyin durup dururken!

Birkaç gündür yine maruz kalınıyor sığınmacıya/göçmene yönelik berbat dile. En vahimi de, “Evine al besle o zaman,” terbiyesizliği. İnsandan söz ediyoruz. Besle? Bundan daha acı verici, daha vahim bir insanlık hali olabilir mi? Bir iki yıl önce İsveç’teki bir sokak söyleşisini seyretmiştim internette. Yolda yürüyenlere mültecilerle ilgili soru yöneltiyorlar, hepsi “buyursunlar gelsinler” minvalinde yanıt veriyor. İkinci soru, “Evinizde misafir eder misiniz?” Aynı insanlar, istemediklerini söylüyor. Programı seyredince, aptallığın da evrensel bir nitelik olduğuna iyice ikna olmuştum. Eh istemez tabii, neden evine durup dururken birini alsın, onca vergiyi neden veriyor, soru mu bu şimdi? Şu ara sosyal medyada sık tanık olduğum “Evine al besle o zaman” da aynı hissi uyandırıyor bende. Çok zekice bir şey yazdığını düşünüyor o kurnaz yurttaş. Güzel kardeşim, ben seni de almam ki evime, ayrıca devlete neden vergi ödüyorum, ben devlet değilim ki, sosyal devletin ne anlamı kaldı, AB onca parayı babasının hayrına mı veriyor!

Çok katmanlı bir sorun bu. İç içe geçmiş siyasi, hukuksal, insani boyutları var. Bir gün belki herkes evine gider, hatta belki bu toprakta bizden (!) başka hiç kimse kalmaz, el ele baş baş başa otururuz. Bu beş para etmez ‘mermer’ tahayyülü, hâkim ‘dilin’ ülkenin geleceğini zehirlediği gerçeğini değiştirmiyor, sorun bu. ‘Toplumu’ asıl hesap sorulması gerekenlerden o hesabı soramayan; ‘iş insanı’ garibanları üç otuza ölesiye çalıştırıp kazancına kazanç katan; ‘ülkeyi ve bölgeyi bu hale getiren hemen tüm dış politika hamlelerinde iktidarın arkasına abdesthane ibriği gibi dizilip destek veren muhalif siyasetçisi ve yazarı’ ise, dışarıdan gelen parayı bizimmiş gibi anlatıp halkı tahrikten medet uman ülkenin, geleceğini. Üstelik, kendi eğitimli yurttaşı yurt dışına göçer, bir an önce gitmek için fırsat kollarken.

Evet, ‘göç-sığınma’ her ülke ve sığınan için bir sorun ve kapitalizmin (özellikle en baş belası sonucu olan iklim krizinin) vardığı aşamada ülkelerin giderek daha da büyük açmazlarla, göç dalgalarıyla karşılaşacağına kuşku yok. Oturup bunlar üzerine düşünmek ve insancıl çözümler üretmek/önermek varken, muhalefetin de külhanbeyliğe özenmesi, en hafif tabirle trajikomik.

Allah yeryüzündeki hiçbir insanı, bağını bahçesini bırakıp elinde torbalarla yüzlerce binlerce kilometre yürüyerek bir başka toprağa ulaşmaya çalışan hiç kimseyi, “al evinde besle” diyebilen süfli dil ve zihniyete muhtaç etmesin. Yurttaş endişesi anlaşılabilir, buna mukabil zehirli ırkçı söylemin tolere edilecek bir yanı yok. İnsan, böyle utanç verici bir dile özenmemeli. Tercih ettiğimiz sözcükler kadarız. Ne eksik ne fazla.

Herkese, özellikle bu bayramı da cezaevinde karşılayan sevdiklerimize, iyi bayramlar…

Yazı önerisi: Eski diplomat, yeni köşe yazarı Engin Solakoğlu’nun KKTC üzerine yazısını buraya bırakıyorum.

  • Kaynak duvaR

Yorum Bırak Cancel reply

İlgili Haberler

Alıntı Yazılar

Çerkesler ne istiyor?

Hem diaspora hem anavatanda sınırlı kalan anma etkinlikleriyle Çerkesler, Çarlık Rusyası’nın...
Alıntı Yazılar

Genç seçmende CHP+HDP’nin oyu yüzde 46

Sevgili dostlar,      Her siyasi parti lideri, “Gelecek...
Alıntı Yazılar

Kürtçenin kelepçesi çözülecek

Sevgili dostlar,      Bu ülkede Türklerden sonra en...

Zaman Akışı

May 21 11:18
Türkiye

Üreticiler perişan

May 21 11:09
Ekonomi

5,7 trilyon lira borç 23 milyon icralı

May 21 10:58
Dünya

Hollanda’da ev sahiplerine kira sınırlaması getirilecek

May 21 09:00
Türkiye

Çöpün ithal edenden başkasına faydası yok

May 21 08:55
Sağlık

Dünya gündemine oturan ‘maymun çiçeği’ hastalığı hakkında neler biliniyor?

May 21 08:37
Emek

ADANA TARIM PLATFORMU KURULDU

May 21 07:37
Fikir & Yazı

Gerçek dışının karşısındaki güç: Sevgi

May 20 20:19
Fikir & Yazı

Saltanat ve Hilâfet Dîninde Muhâlefet Düşmanlığı (2)

May 20 15:10
Yaşam

Ruhun miskin hastalığı: Can sıkıntısının kısa tarihi

May 20 14:08
Bilim & Teknoloji

İnsan Kanı: Kanımız Ne Renktir? Kan Aslında Mavi Renkte mi?

May 20 14:05
Sosyoloji

İyi Niyet İlkesi: İnsanların Argümanlarını İyi Niyetle Yorumlamak Neden Önemlidir?

May 20 13:51
Felsefe

Belirsizlik, Kaos ve Yazgı

May 20 13:39
Ekonomi

Kirasını yasal artışa göre yatırdı: Eşyalarıyla birlikte sokakta kaldı

May 20 12:55
Dünya

Maymun çiçeği virüsü: Nedir, nasıl bulaşır, tedavisi var mıdır?

May 20 12:50
Yaşam

Tek odalı evde yaşıyor: Komşular verirse yiyorum, yoksa aç yatıyorum

May 20 12:15
Politika

Pervin Buldan, Kürtçe yasağına ‘Dar Hejiroke’ şarkısını canlı yayında söyleyerek tepki gösterdi

May 20 11:43
Politika

Fatih Altaylı, CHP’nin SADAT’a gitme sebebini yazdı: Anlatılanlar ilginç

May 20 11:41
Ekonomi

Açlık kapıyı çalıyor

May 20 11:39
Politika

Erken seçim yoksa şimdi ne yapacak?

May 20 11:37
Dünya

Zafer kadınların

May 20 10:14
Ekonomi

Art arda gelen zamlar, Kemal Sunal filmindeki repliği hatırlattı: “Çaya, şekere zam, zama zam”

May 19 18:07
Türkiye

Muhalefetin önergelerini haberleştiren gazeteciler ifadeye çağrıldı, Basın İlan Kurumu da savunma istedi

May 19 11:54
Yaşam

17 can gitti tek tutuklu yok

May 19 11:46
Türkiye

Cumhur İttifakı, salgın nedeniyle çıkarılan mahkumların cezaevi iznini uzatma hazırlığında

May 19 11:41
Türkiye

TÜİK’in verilerinde derin SGK çelişkisi

May 19 11:39
Ekonomi

Hasat başlıyor fiyat ortada yok

May 19 11:37
Politika

Özel güvenliğe 31 milyar TL

May 19 11:31
Türkiye

Milyarlar kaçırıldı

May 19 11:25
Yaşam

Gençler AKP kıskacı altında

May 19 11:24
Türkiye

Aynı ruhla yeniden yola çıkmak…

  • Fikir & Yazı
  • Eylem & Etkinlik
  • Fotoğraf & Karikatür
  • Kitap & Dergi
  • Belgesel & Film
  • Müzik & Video
  • Yukarı Dön