Şükrü Aslan
Suriye’de yeni rejimin Alevilere karşı pervasızca gerçekleştirdiği katliam, şimdiye kadar ki kitlesel kıyım deneyimleriyle genellikle benzerdir ve devletlerin, ‘hesap sorulamaz’ algı ve rahatlığının izlerini taşımaktadır. Ama hayatlarına kıyılan Aleviler bakımından genellikle görmezden gelinen bambaşka bir sosyolojik boyutu bulunmaktadır.
Aleviler, inanç sistemleri bakımından şiddete mesafeli topluluklardır. Sadece insana değil, bir can’a kıymayı en büyük azap olarak kabul eden bir gelenekten gelmektedirler. Dolayısıyla silahlı orduları ve eylemleri yoktur. Alevilerin, yok etmek için strateji geliştirdiği ‘düşman’ grupları da yoktur. Esasen bir toplumsal grubu baskı altına almak gibi deneyimlere ve ‘devlet’ olgusuna da mesafelidirler. Ama Alevileri sürekli ve sistemli olarak ‘düşman’ kategorisinde tanımlayan ve siyasal deneyimleri içinde buna özel bir alan açandevletler hep oldu.
∗∗∗
Osmanlı devleti onlardan biriydi ve arşivlerin de gösterdiği gibi ‘Alevilerin tasfiyesi için özel bir mesai harcamıştı. Her şeyden önce Alevileri tanımlama biçimi, düşmanlık halinin bir tür işareti gibiydi. Aleviler, “medeniyet, maişet, muaşeret ve insaniyetin ne demek olduğunu bilmezler. Adeta Afrika’nın vahşi ilkel kavimleri andırır çırılçıplak ot kökü ve meşe palamudu ile geçinir, görünüşte insan mizacen hayvan ıtlakına şayandırlar. Dinin farzından şeriatın emirlerinden haberi olmayan gusül ve taharet ve ibadet ve örtünme gibi İslamın esas şartlarından tamamen nasipsiz, batıl itikadlere sapmış kesimler” diye tanımlanmışlardı.
Devletin bu tutumu Osmanlı bürokratlarına da sirayet etmişti. Mesela Tuğgeneral Ziya Yergök’e göre: “İmam Ali soyundan olduklarını iddia eden bu kişiler ne Şiidirler, ne de tam Bektaşi. Her ikisinden alınmış bazı esasları varsa da çok gülünç inançları da vardır. Her yüksek dağı bir ziyaret yeri, bir tapınak hükmünde görürler. Allah’a bizim gibi inanır, Peygamberi şöyle böyle tanırlar ama oruç tutmaz, namaz kılmazlar. Kuran’ın hükümlerinden habersizdirler”. Arşivlerde bu doğrultuda daha pek çok belge vardı.
Cumhuriyet arşivlerinde de aynı yaklaşıma işaret eden çok sayıda belge yer almıştı. Dönemin gazetelerinde Aleviler, sistematik olarak “ana bacı tanımaz” algısına uygun haberlere konu edilmişlerdi. Mesela 12 Aralık 1932 tarihli Vakit Gazetesi “Mum Söndü: Kadınlı erkekli 25 Alevi Mahkemeye Verildi” diye yazmıştı. Jandarma Genel Komutanlığı bile 1939’da çıkardığı bir broşürde, “Aşıkların Manileri” üzerinden Alevi inancını aşağılayan şu manilere yer vermişti: “Seyit Dede tanımam/Benziyorlar şeytana, Sözlerine inanmam/Çıktı foya meydana. Süpürgeden bir sakal/ Karmakarışık yüzleri, Seslerinde var çakal/Korkunç bakar gözleri. Hamdolsun ki hükümet/ Verdi tamam dersini, Ne seyit var ne gubat/Sepetledi hepsini.”
Bütün bu düşmanca politika ve dil Alevilere yönelik kitlesel yıkıcı askeri saldırı ve tahayyül edilemez katliamlara yol açmıştı. Hepsinde Aleviler silahsız, korumasız ve savunmasızdı. Bu da onbinlerce Alevinin katledilmesine yol açmıştı.
Alevilerin bir şekilde katliamlardan kurtulabilen kesimleri ise yüzyıllarca periferide tutulmuş, görünür olmaları engellenmişti. O kadar ki Cumhuriyetin bürokratı ve siyasetçisi Necmeddin Sahir Sılan’ın 1952’de yazdığı bir rapora göre partinin Erzincan Merkez İlçe kongresinde Alevilerin yönetimde çoğunluğu sağlaması bile ciddi bir sorun olmuştu. O kadar ki CHP’den ayrılıp DP’ye katılmak isteyen Alevilere partinin kapıları kapalı tutulmuştu. Devletin yönetim sistemi Alevileri daima dışarıda tutmuştu ki bunun son örneği sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde de net şekilde gözlendi.
∗∗∗
Bugün Suriye’de olanlar bu düşmanca geleneğin bir devamıdır. Osmanlı özlemini savunanlar, o geleneğin gereğini yapıyorlar. Silaha ve şiddete inançları gereği uzak olan Alevilerin ise, uluslararası toplumu harekete geçirmek ve sistemin diğer ‘ötekileri’ ile dayanışma araçları kurmak dışında bir seçenekleri yok. Başka bir deyişle Aleviler, geleneksel inanç sistemiyle, bulundukları coğrafyaya barışçıl bir siyasal-toplumsal hayat için ciddi bir referans sunuyorlar ama ağır bedellere de daima açık olmak üzere.