Bir çift salyangoz gözlerini dikmiş bana bakıyordu sanki.

Her taraf simsiyahtı. Her masanın yanında bir ekran vardı. Küçük siyah masaların üzerine konulmuş objeleri tavandan vuran ışık huzmesi aydınlatıyordu.

Can Dündar salyangozlarla göz göze geldiğimizi görünce güldü:

“Osman Kavala’nın salyangozları bunlar.”

Bizim Osman Kavala’nın salyongozlarına baktığımız sıralarda AKP’nin 7. Olağan Büyük Kongresi başlamış, kürsüde AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşuyordu:

“Türkiye’yi önce 2023 hedeflerine, ardından da 2053 vizyonuna, inşallah Cumhur İttifakı’yla kavuşturacağız.”

Can, salyangozların hikayesini anlatıyordu bir yandan.

Malum, Silivri Cezaevi’nde hayvan beslemek yasak. Ancak bir gün Kavala’ya getirilen salatadan iki salyangoz çıkmış. O da salyangozları beslemeye başlamış hücresinde.

Tahliye kararı çıkınca Silivri’nin dış kapısına doğru yürürken bir avukata vermiş salyangozları.

Ancak daha cezaevinin nizamiyesinden çıkmadan yeni bir tutuklama kararı gelince salyangozlar arkadaşıyla birlikte dışarı çıkmış, Kavala içeride kalmış. Hala da Silivri’de.

Berlin’deki Maksim Gorki Tiyatrosu’nda, “Küçük Şeyler Müzesi”ni geziyoruz serginin kreatörü Can Dündar’la birlikte.


Can Dündar sergide

Salonun girişine; Gültan Kışanak, Ahmet Altan, Ahmet Türk, Zehra Doğan, Deniz Yücel, Can Dündar, Osman Kavala gibi Türkiye’deki cezaevlerinde yatan ve halen yatmakta olan sanatçıların, yazarların, gazetecilerin, politikacıların portreleri asılmış.

Bu sırada Erdoğan’ın AKP kongresindeki konuşması 2023’ten 2071’e doğru sıçrayarak sürüyor:

“Bu defa, sadece elindekilere sahip çıkmakla yetinmeyen, yeni küresel siyasi ve ekonomik düzende hak ettiği yeri alma kararlılığını 2023 hedefleriyle, 2053 vizyonuyla, 2071 idealiyle gösteren bir Türkiye var.”

Müzede her masanın üzerindeki objelerin hikayesi, duvarda asılı ekranlardan tiyatro sanatçıları tarafından Almanca, İngilizce ve Türkçe anlatılıyor.

Bir masanın üzerindeki silginin Silivri’de tavla zarı yapımında kullanıldığı anlatılıyor ekranda.

Grup Yorum’un hücrede flüt yaptığı plastik tıraş bıçağı da “Küçük Şeyler Müzesi”nde yerini almış.

Biraz ilersindeki masada tavandan gelen ışık huzmesi Türk Telekom’un mavinin tonlarını taşıyan bir telefon kartına vuruyor.

Bu kart 2016’dan beri cezaevinde yatan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a ait.

Demirtaş, 2018’deki cumhurbaşkanlığı seçimine cezaevindeyken aday olmuştu ve seçim kampanyasını içeriden yürütmüştü arkadaşları aracılığıyla.

Seçim kampanyasında kullanmak için “Korkma Bağır” şarkısını bestelemişti. Ancak bu şarkının dışarıya çıkarılıp üzerine müziğinin döşenmesi gerekiyordu.

Bir tutuklu olarak ailesiyle 10 dakikalık görüşme hakkını kullanan Demirtaş, işte bu kartla yaptığı telefon aramasında eşi Başak’a bu şarkıyı okuyor.

Böylece Demirtaş’ın seçim kampanyası için bestelediği şarkı cezaevinden dışarıya bu kart aracılığıyla çıkartılmış oluyor.


Deniz Yücel’in hücresini ölçmek için kullandığı gazete kesikleri

Bu sırada AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kongre salonunda yaptığı konuşma hala sürüyor:

“Anayasa Mahkemesi binasını en güzel anlamda yaptık ve şu anda muhteşem bir Yargıtay binası inşa ediyoruz ki evvelallah dünyada Yargıtay binamızın benzeri yok. Derdimiz ne? O merdiven altı adalet dağıtımı vardı ya bir zamanlar, artık bunlar yok.”

Türkiye’nin cezaevlerinde yatan ve halen yatmakta olan düşünce suçlularının büyük bir yaratıcılık ürünü olarak farklı fonksiyon yükledikleri objelerin simgeleriyle dolu “Küçük Şeyler Müzesi”nden dışarı çıkınca Silivri’nin bir hücresiyle karşılaşıyoruz!

Maksim Gorki Tiyatrosu’nun bahçesindeki duvarları camdan bu yapı Can Dündar’ın Silivri’de yattığı hücrenin bire bir örneği olarak yapılmış.

Önündeki tabelada “Silivri/ Düşünce Hapishanesi” yazıyor.

Tiyatronun önünde toplanmış kalabalığın elinde “#Free Turkey” pankartı var. Yani Türkiye’ye Özgürlük…

Erdoğan hala sürdürüyordu AKP kongresindeki konuşmasını:

“AK Parti, milli iradenin üstünlüğünü tam manasıyla tesis ederek Türkiye’de demokrasiyi güçlendirdi.”

Temsili Silivri hücresinin önündeki basın toplantısını düzenleyen Türkiye Almanya Kültür Forumu.

Pankartın arkasında formun sözcüsü Osman Okkan, Federal Parlamento milletvekilleri Michael Brand (CDU), Sevim Dağdelen (Sol Parti), Cem Özdemir (Yeşiller) ve Frank Schwabe (SPD) var.


Türkiye Almanya Kültür Formu Sözcüsü Osman Okkan (Foto: KulturForum)

Uluslararası Af Örgütü, Sınır Tanımayan Gazeteciler, Alman PEN, Alman Kitapevleri Derneği, Correctiv Medya Ajansı, Alman Gazeteciler Birliği, Türkiye İnsan Hakları Dayanışma Derneği TÜDAY, Barış İçin Akademisyenler- BAK Almanya Şubesi temsilcileri de katılıyor toplantıya.

HDP eski milletvekilleri Sibel Yiğitalp ve Ziya Pir ile Türkiyeli gazeteciler Banu Güven, Ayşe Yıldırım, Can Dündar, Ragıp Duran da basın toplantısına katılanlar, izleyenler arasında yer alıyor.

Toplantıda konuşmacılar tarafından Avrupa Birliği Liderler Zirvesi öncesinde üye ülke yönetimlerinden Erdoğan hükümetinin otoriter çabalarının hiçbir yanlış anlamaya yer vermeden kınanması ve gerekirse yaptırım uygulaması talebi dile getiriliyor.

Ankara’ya dönük eleştiriler, HDP’yi kapatma girişimi, İstanbul Sözleşmesi’nden Erdoğan’ın bir imzasıyla çıkılması; muhaliflere uygulanan baskılar, cezaevlerindeki gazeteciler, yazarlar, politikacılar konusunda yoğunlaşıyor.

Elbette Avrupa’nın Türkiye’ye dönük iki yüzlü tavrı, silah satışlarının hala sürmesi ve göçmenler nedeniyle giderek otoriterliğini arttıran Erdoğan’a taviz vermesi de ağır eleştirilere uğruyor.

İşin ilginci toplantıya katılan iktidar ortağı CDU’nun Milletvekili Michael Brand, Alman Hükümeti’ni en sert eleştiren konuşmacılardan biri oluyor.

Erdoğan’ın yalan, tehdit, sindirme ve hapsetme politikasını izlediğini belirterek “Almanya, Berlin, Brüksel ve Avrupa Türkiye’deki sorunları görmezden geldiği her seferinde, Türkiye’deki durum, iyileşmek bir yana, daha da kötüleşti” diyor.

Berlin’de Maksim Gorki Tiyatrosu’nun bahçesinde bu konuşmalar yapılırken, Erdoğan Ankara’daki kurultay konuşmasında bambaşka bir dünyadan söz ediyor:

“Unutmayın, iman varsa imkan vardır. Bu inançla 21. Yüzyılın kapılarını hem milletimiz hem de tüm insanlık için açmak için yola çıkıyoruz.”

Bu sırada Türkiye Almanya Kültür Formu’nun sözcüsü Okkan toplantıya katılan kuruluşların temel taleplerini anlatıyor.

* Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nden demokratik bir Türkiye’den yana oldukları yönünde net bir taahhüt,

* Federal hükümet ve diğer Avrupalı hükümetlerden otoriter Erdoğan rejimine karşı açık ve dürüst bir duruş,

* Türkiye’ye silah satışlarının kesin olarak durdurulması,

* Kötü üne sahip, buradaki bazı tutukluların da farklı sürelerde kaldıkları Silivri Cezaevi’nde ve diğer cezaevlerinde uydurma suçlamalarla tutuklu bulunan Ahmet Altan, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi birçok gazeteci, yazar ve politikacı da dahil olmak üzere tüm siyasi tutuklulara özgürlük.

Berlin’deki toplantı bittiğinde Erdoğan da Ankara’daki kurultayda son sözlerini söylüyordu:

“Son olarak da, geçtiğimiz haftalarda İnsan Hakları Eylem Planımızı milletimizin takdirine sunduk. Ayrıca, milletimizi yeni ve sivil anayasayla buluşturmak için çalışmaya başladık.”

Belli ki Erdoğan’ın yaşadığı Türkiye ile gerçek Türkiye arasında büyük bir uçurum vardı.

Yaşanan gerçeklikten kopmuş, 2023’le yetinmeyip kendisine hayali 2053 hatta 2071 hedefleri koyan bir iktidar olma anlayışıyla karşı karşıyaydık.

Tam da “dünya nerede ustam nerede” durumu.

Hayaller 2071’de, gerçekler 1908’in“Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet” kıvamında.