7 Haziran seçimleri birçok gelişmeye gebe! Yapılan bütün kamuoyu yoklamaları HDP’nin barajı aşacağını gösteriyor. Bir çok sosyolog ve bilim insanı HDP’nin yüzde 13 almasının sürpriz olmayacağını söylüyorlar. Bu durumda AKP 276 Milletvekili alamaz ve ilk defa tek başına iktidar olma şansını kaybeder.
Bütün kamuoyu yoklamaları ve anketler AKP ciddi güç kaybettiğini gösteriyor. AKP’nin 7 Haziran 2015 milletvekili genel seçimlerinde yüzde 40’ın altına ineceğine kesin bakılıyor. AKP’nin oyları yüzde 38-39 bandında görünüyor. Uzmanlar bunu dört nedene bağlıyorlar;
1-) Davutoğlu ve ekibi ülkeyi idare edemedi;
2-) Ekonomik kriz yaşanıyor ve bunun 7 Haziran’a kadar daha da büyümesi bekleniyor;
3-) AKP ve Erdoğan’ın yanlış dış politikası nedeniyle hükümet bölgede ve uluslararası alanda ciddi bir yalnızlık içinde;
4-) Hükümet çözüm sürecini götürüyor görünürken öte yandan ciddi bir otoriterleşme ve özgürlüklerden uzaklaşmaya başlıyor. Bu AKP seçmeni nezdinde hükümete güveni ciddi biçimde zayıflatmış bulunuyor.
Bu Erdoğan ve Davutoğlu’nu ciddi arayışlara sokmuş bulunuyor. Hakan Fidan’ın 7 Şubat’ta MİT Müsteşarlığından istifa etmesi ve AKP’den aday adaylığı başvurusu yapması da bu arayışın bir parçasıydı. Ancak bunun kamuoyunda destek görmemesi üzerine gerisim geri Müsteşarlık koridorlarına döndü.
Hakan Fidan’ın Müsteşarlık koridorlarına geri gönmesinin bir başka göstergesi de şu; MİT öngörüden yoksun. Eğer öngörüden yoksun olmasaydı ekibin başındaki kişinin aday adaylığının ne tür sonuçları olabileceğini ve sonrasında yaşanacakları bilirlerdi. Böyle olmadı. O kadar ki her gün görüştüğü Erdoğan’ın tavrını bile öngöremedi.
Erdoğan, eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e siyasete geri dönme çağrısı yaptı. Oysa Erdoğan’ın Gül’ü artık siyasette görmek istemediği ve Gül’ün uzun süredir siyasete yeniden dönme hazırlığı yaptığını Ankara’da bilmeyen yok!
Peki ne oldu da Erdoğan Gül’e AKP’ye dönme çağrısı yaptı?
Olan şu: Erdoğan, AKP’nin ciddi oy kaybettiğini ve Türkiye’nin uluslararası arenada maruz kaldığı yalnızlığı görüyor. Bunu aşmak istiyor. Bunu şimdiki kadrolarla aşamıyor. Bu nedenle yeniden Gül’e “gel” diyor. Erdoğan, etkin ve aktör olmayan bir gül istiyor. Böylece hem kaybettiği seçmenini yeniden kazanmak istiyor hem de Dışişleri Bakanlığı görevi vereceği bir Gül’ün yaşanan yalnızlaşmayı aşmada yardımcı olacağını öngörüyor.
Ancak Abdullah Gül, Erdoğan’ın teklifini geri çevirdi. Etkisiz siyasete dönüşü kabul etmedi. Gül siyasete ekibiyle ve etkili dönmek amacında; hem AKP’nin başına geçmek hem de Başbakan olmak istiyor.
Gül’ün Erdoğan-Davutoğlu ikilisi ile yaptığı pazarlık yalnızca Başbakan olup olmayacağı da değil. Eğer Gül Başbakan olursa 2011 sonrası hükümet politikaları ciddi değişim geçirir. Uluslararası ve bölge ilişkileri, dış politika ve iç siyaset 2002-2011 arası dönemin politika ve parametrelerine yeniden oturmuş olur. Bunun arayışları da var. Davutoğlu’nun “Musul operasyonuna destek verebiliriz” açıklamalarını bu çerçevede okumak gerekiyor.
AKP, 2002 seçimerinden bu yana hiçbir zaman bu kadar dağınık ve projesiz olmadılar. Bugünü kurtarma derdine girmiş durumdalar. Henüz bir seçim stratejisi bile oluşturmuş değiller.
HDP barajı aşar ve AKP yüzde 40’ bandında oy kalırsa tek başına hükümet olma şansını kaybeder. Bu durumda iki seçenek duruyor önünde:
1-) AKP-HDP koalisyonu aritmetik bir olasılık olarak masada olur. Ancak tarafların buna sıcak bakacaklarını sanmıyorum. Daha olası olan HDP’nin hükümeti dışardan desteklemesi olabilir. HDP çözüm sürecinde ciddi adımlar atacak ve Anayasayı bu çerçevede düzenleyecek bir AKP Hükümetini dışarıdan desteklemekten kaçmaz.
2-) Çözüm sürecini sürüncemede bırakan ve oyalayıcı tavrını sürdüren ve DAİŞ’i destekleyen bir AKP Hükümetine HDP dışardan da olsa destek vermez. Bu sefer de AKP’nin CHP ve ya MHP ile koalisyon olasılığı ortaya çıkıyor. Koalisyonun CHP olasılığı olmadığına göre bu sefer tek seçenek AKP-MHP hükümetidir.
Olası AKP-MHP hükümeti çözüm sürecini bitirebilir ve Türkiye ciddi bir kaos ortamına girer. Gittikçe kötüleşen ekonomisi çöker. Erdoğan Türkiye’sinin uluslararası ilişkileri daha da bozulur.
7 Haziran’a az kaldı ve yaşanacakları hep birlikte göreceğiz; ancak siyasi fotoğraf bugünden çok daha farklı olacak gibi… (YeniÖzgürPolitika)