(İlahiyatçı –Yazar İhsan Eliaçık’ın Adalet Yürüyüşü sırasında, yürüyüşçülere hitaben yaptığı, Halk TV’de de yayınlanan son mola konuşmasıdır)
Öncelikle adalet yürüyüşçüleriyle olmaktan çok mutluyum. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Sağ olun var olun. Bizler 17. günden itibaren yola revan olduk. Gündüzleri yürüyoruz, geceleri çadırlarda kalıyoruz. Bizler buraya sadece fotoğraf çektirip gitmeye gelmedik. Sayın Kılıçdaroğlu ne yapıyorsa biz de onu yapıyoruz. Yattığı yerde yatıyoruz, kalktığı yerde kalkıyoruz.
Şu ana kadar ” hak, hukuk, adalet” sloganı dışında bir slogan görmedim. Adalet dışında bir pankart görmedim. Türk bayrakları dışında herhangi bir parti bayrağı, özellikle CHP bayrağı, altı ok bayrağı hiç görmedim. Bu bize yeryüzü sofralarının felsefesini hatırlattı. Gezinin ruhu buralarda dolanıyor.
Bizler daha önce Ankara’dan itibaren katılabilirdik. Ancak Ramazandı, yeryüzü sofraları ile meşguldük. Araya bayram girdi ve hemen sonrasında 17.günde üzerinde ”Allah Adaleti Emreder” Nahl suresi 90.ayet yazılı pankartla katıldık. Sağ olsun Sayın Kılıçdaroğlu onla beraber basın mensuplarına fotoğraf verdi. Ve o pankartın en önde yürümesini istedi. Kendisiyle birlikte bir gün boyunca yürüdüm. Doğrusu şaşırdım, maşallahı var. Benden 15 yaş büyük ama kurulmuş saat gibi yürüyor. Sanırım bu yaştan değil adalete duyduğu inançtan kaynaklanıyor. Adalete inanırsanız, hakka, hukuka inanırsanız ve bunun gerçekleşmesi için yollara dökülürseniz Cenabı Hak bunu karşılıksız bırakmaz. Böylesi bir inançla tekeden süt çıkarırsanız.
Sevgili kardeşlerim, adalet kimsenin tekelinde değil, evrensel bir kavramdır. Kuran-ı Kerim’de Rabbimiz Allah’ın bir ismi de Hakk’tır. Üç tane ismi var Kuran’da Allah’ın, ”Hakk, Rahman ve Allah”. Rahman; sevgi ve merhamet demektir. Hakk; adalet, eşitlik ve gerçeklik demektir. Demekki bir müslüman sevgiye, merhamete, gerçekliğe, adalete, ve eşitliğe iman etmektedir. Tanrısına hak ismini veren, Cenabı Hak diyen insanlar en çok hak ve adalet konusunda duyarlı olmaları gerekir. Sizler hak, hukuk , adalet diye çığlık atmakla, Kuran’daki geçen kavramlara göre Allah diye çığlık atmış oluyorsunuz. Çünkü Allah adalet, adalet Allah demektir.
Sevgili kardeşlerim, adalet kimsenin tekelinde olmadığı gibi, İslamiyet de kimsenin tekelinde değildir. İmam Hatiplerin, Kuran Kurslarının, İlahiyatların, muhafazakar Ak Partinin tekelinde değildir. İslamiyet adalet dinidir. Sevgi ve merhamet dinidir. Yolsuzluğun, hırsızlığın, nankörlüğün ve vefasızlığın olduğu yerde değil; adaletin, hakkın, hukukun, doğruluğun dürüstlüğün, kul hakkı yememenin olduğu yerde yeşerir. O kalplerde büyür. Kuran-ı Kerim’de şu dört şeyin cezası yok. Ama bunları dinin direği haline getirdiler. Namaz kılmamanın, oruç tutmamanın, başını açmanın ve içki içmenin cezası yok. Kendisi varda cezası yok. Ama memleketimizde din bu dördünden ibaret hale getirildi. Bunlar varsa bir insana müslüman diyorlar. Bunlar yoksa sanki dinsizmiş, gavurmuş gibi muamele yapıyorlar. Oysa şu dört şeyin Kuran’da cezası var. Hem de kaya gibi. Öldürmek, çalmak, İftira atmak, zina etmek; taciz ve tecavüzde bulunmak… Bunların Kuran’da cezası var. Bunları yapanlar müslüman olamazlar. Siz siz olun adaletin yolunda yürüyün, kul hakkı yemeyin, elinize, dilinize, belinize sahip olun, sevgi ve merhmetle hareket edin. Allah’ın has kulu olursunuz, kimsenin ne dediğine bakmayın.
Sevgili kardeşlerim, yürüyüş esnasında karşılaştığım bir estantaneyi size anlatmam lazım. Yürürken dışarıdan bazı kişiler laf atıyor, ileri geri sözler söylüyor. Bu insanlara baktığımız zaman, mesela bir kaç tane başörtülü, böyle bir laf atıyor. En önde bulunan bir arkadaş bunu bana anlattı. Ardından alkışla, tebessümle karşılaşınca. hatta yürüyüşçülerden bir kaçının elinde çiçek varmış, onların da atıldığını görünce yerlerinde kala kalıyorlar. Arabalarına binip eve gidemiyorlar. Dönüp dolaşıp en önde alkışlayanlardan bir tanesini gelip buluyorlar ve diyorlar ki; Biz evimize gidemedik. Biz ne yaptık, üstelik biz başörtlüyüz, biz inançlı insanlarız. Bizim derdimiz buradan geçenleri aşağılamak değildi. Bu bize hiç yakışmadı. Bu alkıştan, tebessümden, bu gül atmadan çok etkilendik. Vicdan azabı çekiyoruz diye kadın hüngür hüngür ağlıyor. Biz böylelikle hem başörtümüzü, hem temsil ettiğine inandığımız İslamiyeti çok kötü gösterdik. Biz ne yaptık diyorlar.
Şimdi bakınız din hangisi? Hangisinin kalbinde Allah var? Laf sokanın mı, gül atanın mı? Bir, ağır küfürler ederek gelenlere laf atan ”dindarlara” bakıyorum. Bir, yürürken onları alkışlayan ve tebessüm eden, eyvallah diyen, elinde varsa o gülü atan ”dinsizlere” bakıyorum. Gezi’deki gibi beynimde depremler oluyor yine. Dindarlık nedir? Benim annemden, ninemden, dedemden, babamdan, sizlerin annesinden dedesinden, babasından gördüğü bu mudur? Yoldan geçen insanlara, Anadolu kültüründe, müslüman ahlakında sövmek, laf sokmak var mıdır? Yolcuya su verilir, ayran verilir, şerbet verilir… Siz kimsiniz, nerden çıktınız, bu nasıl dindarlık? Öyle İslamiyet lafla olmaz. Kimlikle olmaz. Ben inançlıyım diyerek, gösteriş için namaz kılarak olmaz. İslamiyet sana küfür edene gül atmakla olur. İşte İslamiyet orada yeşerir.
Adalet öyle bir şeydir ki şişede durduğu gibi durmaz. Adaleti istedin mi tam isteyeceksin. Adalet gelmeden de evimize dönmemeliyiz. Adalet öyle istenilip bırakılacak bir şey değildir. Adalet aynı zamanda Cenabı Hakkın ismidir dedim. Adalet istendimi tam istenmelidir. Adalet savunuldumu tam savunulmalıdır. Şair Ataol Behramoğlu’nun deyimiyle ”yaşadıklarından öğrendiğim bir şey var”. Bizler yıllardır yollarda adalet istiyoruz. Ben köken itibarı ile CHP’li değilim. HDP’li de deilim, Kürtte değilim. Müslüman, Türk ve Sünni kökenli bir aileden, işte o bildiğiniz Orta Anadoludan, Kayseri’denim… Ama adalet nerede biz oradayız. Adalet nerede, adaleti isteyenin kim olduğuna bakılmaksızın hemen oraya koşar gideriz. Çünkü biz sadece adaletin gelmesini istiyor değiliz. Ben şahsen adalete iman ediyorum. Dolayısı ile adalet nerede bizim de orada olmamız normaldir.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var kardeşlerim. Adaleti istediniz mi tam isteyeceksiniz, yarım istemeyeceksiniz, sonuna kadar isteyeceksiniz. Gelmeden dönmeyeceksiniz. O zaman adalet geliyor. Yarım yamalak istersen gelmiyor, çok nazlı.
Benim yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var. 28 Şubat’ta bizler herkes için adalet diye bağırdık. Yollara döküldük. Elele tutuştuk. Edirne’den Kars’a kadar elele eylemleri yaptık. Başörtülüler gitsinde kendisine saray yaptırsın diye değil. Ama şuanda yazıklar olsun o verdiğimiz emeklere demiyorum. Allah verilen o emeklerin hiç birini zayi etmeyecektir. O zaman mahkemelere çıktık. Dediler ki başörtülülerin arkasında İran var, bunlar ajan, İran’dan para alıyor. Şudur budur diye ben mahkemelerde 28 Şubat’ta 35 tane ayrı davadan yargılandım. Onlara dedik ki bunlar bir takım gençlerdir. Okumak dışında bir dertleri yoktur. Bırakın girsinler okullara dedik. ”Herkes İçin adalet” yapılan mitinglerin ana sloganı buydu. Herkes için adalet, herkes için özgürlük. 1997, 1998’li yıllarda 20 yıl öncesinden bahsediyorum. Ben oralardan geliyorum. Hayır dediler “Bunların niyeti başka”…
Gün oldu devran döndü bu sefer Gezi’deki gençlere zulmedildiğini, sopanın oraya indiğini gördük. Ve adaleti savunmak gerektiğini düşündüğümüz için oraya gittik, eylemlere destek verdik. Bu sefer yeniden kendimizi mahkemelerin karşısında bulduk. Dediler ki; aynı 28 Şubat’taki hakimlerin aynısı, cümlesi cümlesine aynısı. Onlara Alman istihbaratından para geliyor, darbeye kalkıştılar, çapulcular vs. Dedik ki; hakim bey bunlar bir takım masum çocuklar. Ağaçlar kesilmesin diyorlar. Biz de bunun için oraya gittik ve destekledik. Nereden çıkarıyorsunuz bunları? Dediler ki “Onların asıl niyeti başka…”
Gün oldu devran döndü bu sefer Diyarbakır’a gittim Demokratik İslam Kongresi’nde konuşma yaptım. 400 Kürt mele’si yaptığımız konuşmayı dinledi. İslamiyet nedir? Demokrasi nedir? Özgürlük nedir? Çağımızda İslam nasıl ifade edilir ve yaşanır? Bunları anlattım. Bu sefer kendimi yine mahkemelerin karşısında buldum. Bu sefere dedilerki sen terör örgütüne destek veriyorsun. “Onların niyeti başka?” Başka bi yerde Hendek Savaşı’nı anlattın. Orada hendek kazılıyor onları meşrulaştırmaya mı çalışıyorsun? dediler. Dedim ki hakim bey ben 40 yıldır Hendek Savaşı’nı anlatıyorum. O zaman bu savaşın ismini mi değiştirelim. Başka bir isim koyalım. Dediler ki “Onların niyeti başka?”
Dolasıyla değerli kardeşlerim, benim yaşadıklarımdan öğrendiğim şudur; adaleti savundunmu tam savunacaksın. Hep alkışlanacağın yere değil, bazen bile bile yuhalanacağın yere de gideceksin. Adaleti kendin için değil başkası için istediğin zaman erdem olur. Evinizde yangın çıkarsa bunu söndürmek erdem değildir. Komşuda yangın çıkarsa onu söndürmek için kovayı kapıp koşmak erdemdir. Siz siz olun sizden olmayanlar için adalet isteyin. Türk iseniz Kürt, Kürt iseniz Türk için, Sunni iseniz Alevi için, Alevi iseniz Sünni için, adalet isteyin. Doğuluysanız batılı için, batılıysanız doğulu için, erkek iseniz kadın için, kadın iseniz erkek için adalet isteyin. Hatta düşmanınız için bile adalet isteyin. Birisi benim babamı, annemi öldürse, birisi bana işkence etse, derim ki; bu adamı adaletle yargılayın. İşkenceye, küfre özenilemez, barbarlığa, magandalığa özenilemez, onlar bize yaptı biz de onlara yapalım denilemez. Çünkü bizim öğretmenimiz düşmanımız olamaz. Düşmanı dahi adaletle yargılamak gerekir. Adaleti istemek çok zor, çok riskli bir iştir. Şurada 7 gündür aranızdayız. Beraber yatıyoruz, beraber kalkıyoruz yürüyüşe çıkıyoruz. Adalet öyle bir şeydir ki sıraya girip yemek alırken, birisi biraz güneşte oturup, öbürü biraz gölgede otururken, birisi ekmek kalmayıp ta ekmek aramaya başladığı zaman nerede adalet diye isyan ettirir. Çünkü adalet vicdanın patlamasıdır, her yerde her zaman bizi takip eder. Ben inanıyorum ki bu yürüyüş tarihe geçmiştir. Gezi gibi, yeryüzü sofraları gibi, özünde erdem, iyilik, merhamet, güzellik barındıran bir yürüyüş olmuştur. Bundan sonraki bütün eylemler için referans olacaktır. Ankara’dan İstanbul’a yürüdüler de tek bir ağaç koparmadılar, kimseye zarar vermediler. Laf atana alkışla, hak, hukuk, adalet, diye bağırarak karşılık verdiler diye tarihe geçecektir. Bu günler unutulmaz günlerdir. Tıpkı Gezi günleri gibi. Gezi günlerini de çok özlüyoruz. Oradaki 19, 20 günü de çok özlüyoruz. Gezi nasıl bu ülke için daha sonra gerçekleştirilmek üzere görülmüş bir rüya ise, bu da öyledir. Rüya boşuna olmuş anlamında değildir. Her zaman birileri bir rüya görür. Başkaları gelir o rüyanın içinde dünyayı yeniden kurar. Gerçek devrimci o rüyayı görebilen kişidir. Yarın saat 18.00’da Maltepe’de buluşmak üzere hepinize sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. Sağ olun var olun.