Zafer Arapkirli
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve belediye yönetimi ile Cumhuriyet Halk Partisi’nden bir “çıkar amaçlı suç örgütü” yaratma amaçlı iddianame 3 gündür değerlendirilmeye çalışılıyor.
Bundan önceki siyasi amaçlı kumpas soruşturmaları sonucunda hazırlanan tüm iddianameler gibi, içeriğinde “delilden suçluya değil, zanlıdan delile gitme” mantığının ağır bastığı dikkat çeken “tuğla gibi” bir metinden söz ediyoruz.
Bolca müphem iddianın ortalıkta dolaşıma sunulduğu, delillendirmekte güçlük çekildiği, ağırlıklı olarak gizli tanıkların, muhbirlerin “miş’li, mış’lı, muş’lu, müş’lü” tümcelerin havalarda uçuştuğu, aylardır ortalığa saçılan yalanların bile “yalan ve kara propaganda olduğunu” ikrar edercesine, metne dahil edilemediği bir iddianame ile çok sayıda insan yargılanacak ve aslında “siyasetin gidişatı belirlenmeye” çalışılacak.
BirGün TV’de Çarşamba günü iddianameyi sıcağı sıcağına değerlendirmek üzere konuk aldığımız Avukat Gamze Pamuk, çok yürek paralayıcı bir tabir kullandı bu olayla ilgili:
“Adalete kefen giydiriyorlar…”
Gerçek, bundan daha iyi tasvir edilemezdi.
Zaten, yıllardır ölümcül darbelerle katledilen adalet, hukuk, adil yargılama gibi kavramların, bugün gelinen noktada nasıl tam bir “mevta” haline getirildiğine, adeta cenazeyi yıkamaya bile zahmet etmeden, alelacele bir kefene sarılarak defnedilmeye hazırlandığının resmidir bu.
İmamoğlu ve yönlendirdiği öne sürülen belediye bürokratları ile CHP yönetiminin gözetimindeki faaliyetlerle bir “iktidara yürüme” faaliyeti gerçekleştirilmeye çalışıldığı senaryosundan sözediyor iddianame. İBB Başkanının, daha Beylikdüzü günlerinden başlayarak bir siyasi rota çizdiği, adım adım ilerleyerek ve İBB’deki iktidarını (yönettiği muazzam mali olanaklarla) kötüye kullanarak CHP’yi de ele geçirdiği, oradan da Cumhurbaşkanlığını hedefleyip ülke siyasetine hâkim olmaya çalıştığı iddiası üzerine oturtulmuş, hukuki olmaktan ziyade, siyasi bir metin var önümüzde.
4 bin sayfaya yakın metinde, somut bir suç delili bulabilmek için, günlerdir insanlar harıl harıl çabalıyor. Yani bir başka deyişle, aslında “savcılığın yapması gerekeni” yapıyor herkes. Yandaş borazanlar, yandaş boru trampet takımı ise, aylardır tutturdukları türküleri tekrarlamanın ötesine geçemiyorlar.
“Asrın soygunu, asrın vurgunu, ahtapotun kolları, nasıl çalmışlar, nasıl soymuşlar, nasıl götürmüşler” gibi delilsiz sloganların arkasına saklanarak, şu meşhur “Bir yalanı ne kadar çok tekrarlarsan, inandırma şansın o kadar büyüktür” şiarını hayata geçirmeye çalışıyorlar.
Ama kimi yerde iddianameyi kaleme alan savcı bile 8 aylık yalanlardan bazılarını kendiliğinden tekzip etmekten kaçamıyor.
En ibretlik olanı da şu meşhur “para dolu bavullar” yalanı.
Bir lüks otele gelen İBB Başkanı ve beraberindekiler kameraları siyah bantlarla örttürerek, “el değiştirmek üzere bavullara doldurulup getirilen para dolu bavulların görülmesini önlemeye çalışmışlar…” yalanı.
Daha o günlerde çürütülmüştü bu yalan. “Bavullarda para yok, dinlemeye karşı sinyal karıştırıcılar yani jammer cihazları var. Bu da rutin bir uygulamadır. Üstelik ta Kadir Topbaş döneminden yani AKP’den kalan elektronik ekipmandır bunlar…” diye izah etmişlerdi.
Para iddiasından vazgeçen iktidar borazanları bu kez “jammer” işine odaklanmış, “Demek ki bir şey gizliyorlar” diye ağız değitirmişlerdi.
Bugün iddianameye bakıldığında “Jammer” da öksüz kalmış gibi görünüyor.
Ama bu kez de “Müthiş gizlilik içinde çalışılmış. Zaten biz de o yüzden fazla delil bulamadık” demeye getiriyor iddia sahipleri.
İyi de…
“Ne yapalım abi? Örgüt öyle sinsi ve gizli çalışmış ki, delil bulamadık. Bu kadarla idare edin. Yani, gizli tanık anlatımları ve üfürmelerle idare edin artık…” diye iddia ve bunun üzerinden yargılama mı olur?
CHP Genel Başkanı’nın da (mealen) dediği gibi “Ortada ceset yok, silah yok, parmak izi yok, barut izi yok, mermi yok, silah sesi bile yok…” ama siz, birini cinayet işlemekle suçluyor ve (mecazen) idamını talep ediyorsunuz.
Üstelik sadece bir kişiyi, yani İmamoğlu’nu değil, bir siyasi partiyi de “darağacı”na (kapatma davası yolunu açarak) yollamaya çalışıyorsunuz.
Bütün bunların amacının ne olduğu çok açık.
Bir daha normal yollarla yani “delikanlı gibi yarışarak” seçim kazanamayacağını anlayan iktidarın, “siyasi bir buldozeri” faaliyete geçirerek, önündeki taşı toprağı temizleme ve “madem seçim dediniz, alın size seçim” diyerek muhalefetsiz, bağımsız medyasız bir seçime doğru “hafriyat çalışması” çok belirgin şekilde ortaya çıkmış durumda.
Son dönemde medyaya yönelik sistemli operasyonların da bu çerçevede okunmayı hakettiğini söylemeye bile gerek yok.
Erdoğan Rejimi, dikensiz bir gül bahçesinde “eteklerini savura savura” vals
yapmanın hayalini kuruyor.
Ama memleketin dört bir yanından yürek dağlayıcı feryatlar eşliğinde toplu işçi katliamı haberleri, yoksulluktan inim inim inleyen on milyonlarca insanın sert protestoları, başta kadınlar ve çocuklar ve gençler olmak üzere dezavantajlı tüm toplum kesimlerinin mağduriyet çığlıkları, ülkenin dağının taşının kurdunun kuşunun hunharca katledilişlerinin iniltileri yükseliyor.
Memlekete devasa bir kefen dikmişler, giydirmeye çalışıyorlar.
Yalnızca adalete ve hukuk değil, hepimize, yaşayan her şeye…
Eli kanlı kefen terzilerine hep birlikte karşı koyamazsak, o kefeni giydirip mezara tekmeyle yuvarlamaları işten bile değil.
Giymeyeceğiz!
Reddediyoruz!




